SALT'ın dördüncü Açık Arşiv sergisi, ilk restoratör mimarlardan Ali Saim Ülgen'in arşiviyle dönemin tarih yazımı ve restorasyon anlayışları hakkında bir kesit sunuyor.
Proje kapsamında sergiye paralel olarak Ülgen’in ölüm yıldönümü 8 Şubat’ta çeşitli konuların tartışıldığı “Ali Saim Ülgen ve Sonrası: Türkiye’de Koruma, Restorasyon ve Mimarlık Tarihi” başlıklı bir konferans gerçekleştirildi.
Konferans, Ülgen’in oğlu Suha Ülgen’in arşivin nasıl korunup, kamuya açılmaya karar verildiği üzerine yaptığı açılış konuşmasıyla başladı. Buna göre ailesi tarafından özenle saklanan arşiv öncelikle Mimarlık Vakfı’na teslim edildi ve ilk tasnif çalışmalarını Günhan Danışman yürütücülüğünde bir ekip yaptı. Ön tasnifi yapılan bu belgeler SALT Araştırma bünyesinde kamu kullanımına sunulmak üzere dijitalize ediliyor ve kataloglanıyor.
Suha Ülgen’in yanı sıra açılış konuşmaları, Mimarlık Vakfı’ndan Yaşar Marulyalı ve SALT Araştırma ve Programlar direktörü Vasıf Kortun’un konuşmalarıyla devam etti.
Konferans kapsamında öncelikle arşiv üzerinde çalışan ekipten Aslı Can Üner, arşivin boyutları ve çalışma yaklaşımlarına dair izleyenlere fikir verdi. “Arşiv, fotoğraf, rölöve, restorasyon paftaları ve eskizleri, çeşitli dillerde belgeler, haritalar gibi yoğun bir malzemeyi içeriyor. Birçok konuda araştırma yapmak için zengin bir veri. Ciddi bir potansiyel içeriyor” diyen Üner belgeler üzerinden Ali Saim Ülgen’in geçmişini anlattı. Bunun yanı sıra Üner, arşivin görsel olarak en güçlü bölümü olan, çok geniş bir coğrafyayı belgeleyen fotoğraflar, rölöve ve restorasyon projelerine dair malzemeler, akademik belgeler, koruma ve onarıma yönelik çalışmalar, harita ve broşürler, gezi belgeleri, Ülgen’in Çanakkale Şehitlik Abidesi Yarışması ve Köy Enstitüsü tasarımları ve nihayetinde Atatürk’ün isteği doğrultusunda yapılması planlanan Mimar Sinan kitabı hakkında genel bilgi verdi.
Arşivin yürütücülüğünü üstlenen Doç.Dr. Ahmet Ersoy öncelikle sergide neyi hedeflediklerini, “Yargı veya pozisyon ifade ettiğimiz bir sergi değil. Arşivin işlenmemiş dokusu ve karmaşasını yansıttığımız bir sergi. Çok söz söylemeyen, ketum bir sergi. Ali Saim Ülgen’in titiz ve tutkulu yapısına dair fikir vermeye çalışıyoruz” sözleriyle dile getirdi. Bunun yanı sıra Ersoy, Ülgen’in akademik kimliği ve dönemdeki tarih yazımı ve Türkiye’deki sanat tarihi yazımında Ali Saim Ülgen’in nerede yer aldığını tartıştı.
“20. yüzyılın ilk yarısında sanat tarihi anlatımına bakıldığında belirli akımlar, tavır ve gelenekler görüyoruz. Bunu yerel ekole kadar götürmek mümkün. 1873 senesinde yayınlanan Usul-i Mimari-i Osmani’yi Osmanlı’ya dair ilk mimarlık yayını diyebiliriz. Burada Avrupa’daki oryantalist tavra karşıt olarak Osmanlı mimarisinin rasyonalitesi ve ayrı bir geleneği olduğunun altını çiziyorlar. Ülgen, bu geleneğin temsilcisi Celal Esad Arseven’in asistanlığını yapıyor. Celal Esad Ülgen’in çok takdir ettiği birisi, onun rol modeli. Böylece Ülgen de Çok genelleyici ‘İslam Sanatı’ ifadesine karşı Orta Asya’dan günümüze sürekliliği olan bir Türk sanatuı ifadesini benimsiyor”
Ersoy Ülgen’in milli kimlik kurguları üzerinden anti oryantalist bir yaklaşımı olduğunu belirtirken, modern ulus devletin aidiyet kalıplarının eleştirildiğini, ancak şarkiyatcı ve Türklük üzerinden ilerleyen tarih yazımlarının daha grift bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
Süleymaniye Camisi Onarım Çalışmaları, 1950’ler
Prof.Dr. Filiz Yenişehirlioğlu ise 1988-89 senelerinde Ülgen’in çizimleriyle yayına hazırlanan “Mimar Sinan Yapıları” kitabının nasıl hazırlandığını ve malzemenin nasıl değerlendirildiğini anlattı. “Dönemin çalışmaları içinde bir belgeleme hızı var. Cumhuriyet’in aidiyet duygusunu beslemek bu hızı doğurmuş. 1938 senesinde Atatürk tarafından ısmarlanan kitabın tarihsel bölümünü Fuat Köprülü, mimarlık tarihini metinlerini Albert Gabriel, çizimlerini ise Ali Saim Ülgen hazırlayacaktı.1938-62 yılları arasında yapıların çizimleri yapılıp Türk Tarih Kurumu’na teslim ediliyor. I. Türk Sanatı Kongresi kapsamında çizimlerin bir kısmı da sergileniyor” diyen Yenişehirlioğlu, Ülgen’in bir külliyat oluşturmak istediğini ve bu doğrultuda yapıların çok detaylı çizimlerini yaptığını belirtti. Ülgen’in en yoğun çalıştığı alanın Süleymaniye Külliyesi olduğunu ifade eden Yenişehirlioğlu, mimarın bu çizimlerde bağımsız birimleri ayrı ayrı çizmesindense külliyeyi bir bütün olarak ele aldığını belirtti ve kitabın yayın aşamasındaki yaklaşımları ve çizimlerin teknik özellikleri üzerinde durdu.
Prof.Dr. Can Binan ise Ali Saim Ülgen’in 1943 tarihli “Anıtların Korunması ve Onarılması” kitabı üzerinden dönemin restorasyon anlayışını değerlendirdi. Kitapta Ülgen’in restorasyon alanında “uzman mimar”ı ön plana çıkarmasının o dönemde bir ilk teşkil ettiğini ifade eden Binan, yazarın milli bütünlük ve anıtsal yapı stoğu birlikteliğini vurguladığını belirtti. “Ülgen’in yapı üzerindeki faklı dönemlere ait ekleri bozucu bulduğunu görüyoruz. Viollet le Duc etkisini tüm kitap boyunca hissediyoruz nitekim” diyen Binan, kitabın kendi içerisinde çelişkileri de içerdiğini, bir yandan yazarın eski inşa yöntemlerini modernize etmenin uygun olmadığını söylediğini, diğer yandan ise betonarme sistemlerin, çimento enjeksiyonlarının kurtarıcı bir rol üstlendiğini ifade ettiğini dile getirdi. Bunun dışında Binan, günümüzdeki anlayışa yakın olarak Ülgen’in anıtların çevresiyle birlikte korunması düşüncesinin altını çizdiğini sözlerine ekledi.
Doç.Dr. Emre Madran, Ali Saim Ülgen’in uzun seneler görev aldığı Eski Eserler ve Müzeler Umum Müdürlüğü, Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu gibi kurumların örgütlenme biçimlerinden bahsetti. Kendisi uzun süre bu kurumlarda görev alan Madran, çeşitli projeler üzerinden bütçeler ve kalemler, teknik hizmetler ve akademik teşkilatlanmadan bahsetti ve koruma politikalarının Türkiye’de kurumsallaşamadığının altını çizdi.