İstanbul’u talan etmelerine izin vermeyelim

Hürriyet Gazetesi yazarı Melis Alphan, yazısında, İstanbul'daki mekansal dönüşümleri değerlendiriyor.

Ertuğrul Günay keşke bakanken konuşsaydı…

Keşke o zaman, “Bıraksanız Sultanahmet Meydanı’na AVM yapacaklar” deseydi.
Biliyoruz… Biliyoruz…
O koltukta otururken, konuşası varsa da konuşamıyor insan.
Bizimki de temenni işte.

İstanbul’da kentsel dönüşüm alanları ilan edilmedi. Ama kalıbımı basarım, belirlendi.
Ayazma, Sulukule, Tarlabaşı gibi yerlerde uygulamalar başladı malumunuz.
Ve bu “sözde depreme dayanıklı hale getirme” güdümlü kentsel dönüşüm hareketi en kolay ekarte edilebilecek topluluklardan başladı.
En fakir olanlardan, sesi en az çıkanlardan, çıksa dahi sesini duyuramayacak olanlardan.

Ekümenopolis belgeselinde Sulukule mağdurlarından biri güzel özetlemişti durumu:
“Benim kentsel dönüşümden anladığım şu oldu… Garibanın elinden alıyorlar, zengine peşkeş çekiyorlar.”
Lakin bekleyin.
Her şey sırayla.
Sıra bize de gelecek.
Her şeyde olduğu gibi, bize değdiğinde anlayıp ses çıkaracağız…
Tabii iş işten geçmiş olacak.

Şimdilerde çok büyük bir emlak rantı dönüyor.
Halk da buna çekilmeye meyilli.
Adam şöyle düşünüyor: “Benim evim şu an 100 milyar eder. Buradan yol geçerse, şuraya bilmem ne binası yapılırsa evimin değeri 300 milyara çıkar.”
Çünkü kentsel dönüşüm halka bu şekilde pompalanıyor.
Bu bakışı pompaladığınız adam, “Madem benim de işime gelecek. O zaman dedikleri gibi olsun” diyor.

Oysa gerçekler başka.
10 yıl sonra bu insanların topunun kandırıldığı ortaya çıkacak.
Bir kere… O rant kesinlikle halka bırakılmayacak.
İkincisi… Şu an rant olarak görülen şeylerin hiçbiri esasında rantabl değil. Yani kısa vadede, hızlı para hareketinde rant olan şeyler sadece.
15 yıl sonra, bugün 1 milyona aldığınız “residence” dairesi 100 bin liralara düşecek.
Bu kaçınılmaz.

Ciddi şehir plancıları son 10 yıldır belediyelerden geçen şehir planlarına itiraz ettiler.
Neden derseniz…
İstanbul halihazırda taşıyabileceği nüfus kapasitesine ulaştı.
Düşünün şehrin nüfusu 14 milyona ulaştı. Gayrıresmi rakamlarla daha bile yüksek.
Bunun üstüne çıkarsanız İstanbul’da bir daha asla önüne geçemeyeceğiniz noktalara gelinecek.

Siz buraya suyu, elektriği, ulaşımı planlamadan getirdiğinizde kent kontrolsüz şekilde şişiyor.
Sözde 3’üncü köprüyle bunun önüne geçecekler.
Halbuki 3’üncü köprüyü yaptığınızda yeni bir nüfus getireceksiniz kente.
Bu durumda İstanbul’un coğrafi alanının yüzde 70-75’ini imara açmanız gerekir. Böyle olunca da yeşil alan ve su havzaları yetmeyecek.
İstanbul’un suyu diye bir şey zaten yok; 3’üncü köprüden sonra hiç olmayacak. Çünkü köprü yolu İstanbul’un kullandığı su havzalarından geçecek.

İlle istiyorsanız İstanbul’u daha da büyütelim.
Büyütelim de…
İhtiyaçlarını karşılayamazsanız bu şehir ne olacak? Kaderiyle baş başa mı bırakılacak?
Şu anda küresel sermayenin menfaati için yapılan faaliyet en sonunda bizim kucağımızda kalacak.
Bizimkiler günlük rant peşinde olduğundan bu güzel geliyor. Arap sermayesi, ABD sermayesi…
Ama şehir bittikten sonra neye yarar?

Ben kendi adıma “Umurumda değil, basar giderim” diyebilirim.
Ama bu şehri bu hale getirmelerine gönlüm razı değil.
İstanbul bir tutku şehri.
30 bin insan bu şehir için ölmüş!
Tutkunun safi paraya duyulanı şehri talan ediyor.
Bunu bilelim ve izin vermeyelim.

Etiketler

Bir yanıt yazın