Mimar, tarihçi ve aynı zamanda müzisyen olan Michael Forsyth, 18 Aralık'ta, SALT Galata'da 1700'den günümüze opera binaları hakkında konuştu.
Forsyth konuşmasına “Opera ve tiyatro salonlarının arasındaki fark nedir?” sorusunu cevaplayarak başladı. Buna göre opera salonlarının varlıklı insanların ilgi alanlarına hitap ettiğinden, çok bezemeli, adeta saray gibi inşa edildiklerini dile getirdi.
“Dekorasyonu bir kenara bırakırsak, tiyatroda ucuz biletler zeminde yer alan koltuklara ait olurdu, opera salonlarında ise tam tersiydi. Bunu Londra’da çıkan 18. yüzyıl gazetelerinden öğreniyoruz. Sosyal hayatın mimariye illginç bir yansıması…”
Günümüzde opera evinin formunun çok da değişmediğini dile getiren Forsyth, her ne kadar mimarların o dönemde akustik bilimi ile tanışmamış olsalar da, tasarladıkları locaların ses yansıtıcı özelliklerinin olduğunu belirtti. Ancak iki sıranın yerleştirildiği locanın ilk sırasında ses iyi bir şekilde duyulurken, ikinci sıranın locanın bu özelliğinden dolayı sesleri duyamadıklarını da sözlerine ekledi. İlerleyen dönemlerde locaların içerisinde uygunsuz hareketlerin gerçekleşmesini önlemek için localar arası ayırıcılar kaldırıldı ve bilmeden daha iyi bir akustik etki elde edildi.
Ahmet Ertuğ’un çektiği fotoğraflar eşliğinde, Almanya, Fransa ve İngiltere’den opera binası örnekleri üzerinde duran konuşmacı, öncelikle Palladio’nun 1580’de tasarladığı Vicenza’daki yapısını değerlendirdi. “16. yüzyılda insanla klasik geleneği, Antik Yunan oyunlarının mekanlarını yapıyorlardı. Bu örnekte ise sokak görüntüsü yaratmak için Trompe-l’œil kullanılmış. Ayrıca sahnede çocuklar arka planda yürütülerek, sokakta yetişkinler yürüyormuşcasına bir imaj oluşturulmaya çalışılıyordu”
Opera binalarının çeiştli plan şemalarını aktaran Forsyth, bestekar Joseph Haydn’ın çalıştığı yapılar ve akustik özelliklerini anlattı. Almanya gibi ülkelerde savaş döneminde bombalanıp, harap olan,yakın zamanlarda tamamen aynı şekilde tekrar inşa edilen küçük ölçekli opera binaları üzerinde duruldu. Bunun dışında, akustik özellikleri, plan şemaları, malzeme özellikleri üzerinde durduğu daha büyük ölçekli Versailles Tiyatrosu, Bordeaux-Grand Theatre, Naples-St Carlo Theatre, Theatre Royal-Londra bahsedildi. Ayrıca Garnier’in tasarladığı Paris Opera House gibi örneklerde binaya yaklaşım da ayrıca tasarımcı tarafından ele alınan bir tasarım parametresi haline gelmişti.
Forsyth günümüz yapılarından ise Jean Nouvel’in tasarladığı Opera Nouvelle ve Santiago Calatrava’nın Valencia’da gerçkleştirdiği “görsel olarak yanıltıcı” opera yapıları üzerinde durarak , günümüzde artık, herkesin bu sanattan faydalanabildiğini belirtti.
Michael Forsyth ile Mimarlık Tarihi Söyleşileri kapsamında gerçekleştirdiğimiz söyleşiyi yakında arkitera.com’da görebilirsiniz.