İnşaat Tozunun Kara Büyüsü

Siyaset alanında ihtiyaç duyulan ombudsmanlık kurumunun mimarlık alanında niye bir ihtiyaç olarak görülmediğini anlamış değilim. Mesela restorasyon alanında sayısız ihtimal varken hangi mantıklı sebeplerle ille de o projenin seçildiğine, meslek erbabı olsun, projenin uygulanacağı mahalle halkından olsun birilerinin ikna edilmesi gerekmiyor mu? Özgün yapılar yıkılıyor, yerine tüneller kazılıyor, oturmuş salaş kahve ve lokantalar etrafını çevreleyen incir ağaçlarıyla birlikte yıkılıp, sökülüyor, yerine o yakanın en büyük AVM’si yapılmak isteniyor. Bir mahallenin, semtin, bütün güngörmüşlüğü ve süregelen komşuluk ilişkileri hesaba katılmaksızın yeni plan adına imhasını, şehircilik adına bir kazanım olarak kabul etmemiz bekleniyor.

Bu konuda pek tartışılmayan bir sorunu ise Korhan Gümüş, Diyarbakır İnternet Grubu’nda yayınlanan bir yazısında şöyle dile getiriyordu: “Sorun sadece siyasal otoritenin hatalarından kaynaklanmıyor. Yıllardır kentlerdeki ayrımcılığa, haksızlıklara yol açan sınıfsal şiddetin, kamusal işleyişin üretildiği alanlardan biri de mimarlıkla ilgili araştırma, proje, danışmanlık işlerinin kapalı ilişkiler içinde gerçekleşiyor olması.” Şirketler aracılığıyla taşeronlara yaptırılan projelere de dikkat çekiyor Gümüş. Kim ne kadar bildi, kaç gereksiz ve kusurlu uygulamaya hangi sebeplerle rıza gösterdi?

Konsepti belirsiz ve ince bağlantılar konusunda özensiz bir inşa anlayışıyla şehrin bir oldubitti, yap-sat curcunası altında başka bir şeye dönüşmesini şehirli, bütün alışkanlıklarını ve hatıralarını silip süpüren bir toz bulutunun ardından izlemekle kalıyor.

Şaşırtıcı ölçüde aceleye getirilmiş devasa inşaatlar, yatırım ve işçilik alanı açma, sektörü hareketlendirme gibi gerekçelerle sorgudan muaf kalabilir mi… Sözkonusu olan İstanbul gibi bütün Türkiye’ye ait bir gözbebeği şehirse, mimari ekleme ve çıkarmaların aceleye getirilmemesi ülke nüfusuna dönük bir borç. Rahmetli Turgut Cansever, çoktandır hesaba katılması gereken “tutumlu şehir”den söz ediyordu. Mesela, müstakbel Çamlıca Camii’nin, devasa büyüklüğü ve taklitteki sadakati dışında söyleyebilecek bir sözü olacak mı şimdiki zamanın ve geleceğin İstanbullusuna, “tutumlu şehir” hesabına…

Bu bağlamda sürekli şikâyet ve öneri mesajı alıyorum. Bir okuyucum Fatih Camii avlusunda kesilen, daha doğrusu sökülen ağaçları konu ettiği mesajında, caminin temellerine zarar verdiği söylenen ağaçların abartılı bir sökme işlemine maruz kaldığını yazıyor. İmge olarak yükseltileri, insandaki yüksek yapılar kurma arzusunu kurcalayan üslup sahibi bir ressam, Mustafa Küçüköner ise, Çamlıca Camii’ne alternatif olarak çizdiği Anadolu yakasına özgü siluete uyum sağlayacak bir cami projesi şemasını gönderiyor.

Adana’nın Kozan ilçesinden yazan okurum ise uzun mesajını “kentsel dönüşümden kentsel mateme giden yolculuk” başlığıyla özetliyor. 2012 yazında Kozan Belediyesi, okurumuzun yaşadığı, hiç de imar inşa çarpıklığı bulunmayan, yolları düzenli, afet bölgesi sayılamayacak Mahmutlu Mahallesi’ni kentsel dönüşüme tabi tutan bir karar almış. Mahalle halkı dar gelirli olsa da yıllarca çalışıp didinmiş, kanuna nizama uygun olarak kendine tek ya da iki katlı evler yapmış. Komşuluk ilişkileri canlı, hırsızlık olayları neredeyse hiç vuku bulmuyor mahallede. Kentsel dönüşüm için öne sürülecek hiçbir sebep yokken yangından mal kaçırır gibi alınmış karar, bu nasıl açıklanabilir? Mahallede Belediye Başkanı’nın kentsel dönüşüm lehine toplattığı imza sayısı 38’ken, kentsel dönüşüme hayır demek üzere muhtarlığa verilen dilekçeye atılan imza 600’ün üzerinde. Mahalle halkı ya projenin iptal edilmesini, ya da boş bir alanda yapılmasını talep ediyor.

Gülünç ve elbet tehlikeli olan arsaya göre proje üretilecek yerde, bir proje hatırına yerleşik mahallenin tarumar edilmesinin “kentsel dönüşüm” adına tabiileşmesi. Allah’tan, dokusuna alın teri sinmiş evleri ve bahçeleriyle ilgili güzel hatıraları, dostlukları, komşuluk ilişkileriyle geliştirdikleri mahrem bir haritaları var da, her türlü yıkıma kalkınma adına, kentsel dönüşüm adına rıza göstermiyor insanlar.

Belediye Başkanı’nın söylediği tek söz, “herkesin evini yıkacağım” cümlesi. Ben işte böyle bir Faustik imar inşa anlayışını, inşaat tozunun kara büyüsünden etkilenme heveslerine bağlıyorum.

Etiketler

Bir yanıt yazın