Hakan Gence'nin Hürriyet'teki yazısı...
Tekerlekli sandalyeye mahkum Selma Gürbey Taşdelen’in bir pazar gününe eşlik ettik,yaşam enerjisi ve neşesiyle, engelleri nasıl aştığına bizzat tanık olduk.
Pazarları güne erken başlar, otomobilimle yola koyulurum. Engellilerin araçlarının da sıradan otomobillerden farkı yok. Bir araba beğendikten sonra onun için özel bir tertibat projesi çiziliyor. İş ararken servislerde engellilerle ilgili tertibat olmadığı için zorluk yaşıyorsunuz. Otomobilim olması iş konularında bana hep artı sağladı. Taksiye binmek de bir engelli için zor. İsteseniz de birçok araç bagajları dar olduğu veya uğraşmak istemedikleri için bizi almak istemiyor.
Kışları Profilo Alışveriş Merkezi’ne gidiyorum. Çünkü sokaklarda mimari engeller çok fazla. Kaldırımlara inip çıkmak, mağazalara girmek için sürekli yardım almam lazım. İnsanlar bir gün tekerlekli sandalyeyle dolaşırsa ne kadar sorunlu bir yerde yaşadığımızı anlayacaklar. Gittiğim yerlerde engelli otoparkı olması çok önemli. Arabamı park ettikten sonra da yardım gerekiyor.
Çalıştığım için giyimime özen gösteriyorum. Hiçbir şey beğenip almasam da mağaza gezmek hoşuma gider. Kıyafetleri denerken sıkıntı yaşıyorum. Kabinler dar oldukları için çoğuna tekerlekli sandalyemle giremiyorum. Girmeyi başarsam da kapısı kapanmıyor. Defalarca kabine giremeden giyinmek zorunda kaldım. Üzerime dar şeyler giyerek alışverişe çıkıyorum ki soyunmama gerek kalmadan kıyafetleri deneyebileyim. Yeri geliyor satış elemanları kıyafetlerden perde
yapıyorlar, o perdenin arkasında giyinmek zorunda kalıyorum.
Sinemaya gittiğimde sinema koltuğuna oturabiliyorum ama yanıma sandalyemi koymak istediğim için ön sıralarda oturmak zorundayım. “Bir film izledim, hayatım değişti” lafı benim için geçerli. Bir gün televizyonda ‘Madalyonun Öteki Yüzü’ne denk geldim. Bir kadın kayak yaparken düşüyor ve boynundan aşağısı felç kalıyordu. O filmi izledikçe engelli bir insanın neler yapabildiğini fark ettim. Dışarıdan okumaya başladım, liseyi bitirdim. Şimdi Miniatürk’te halkla ilişkiler uzmanı olarak çalışmaya başladım.
Yemek için Haliç Sosyal Tesisleri’ni tercih ederim. Engelli otoparkı var, rahat rahat giriş çıkış yapabiliyorum. Manzarası da güzel.
Balık çorbası ve volkan pastası favorim.
Bir yandan pazar gazetelerini okurum. İstiklal Caddesi’nde dolaşmayı severim ama orada tekerlekli sandalyeyle dolaşmak çok zor.
Arnavutkaldırımları var, park yerleri çok uzak. Taksim benim için en sorunlu bölge.
Sinema ya da D&R turu sonrası market alışverişimi yaparım. Kucağa konan sepetler sayesinde alışverişimi rahat yapabiliyorum. Kilo almamaya dikkat ediyorum. Aksi takdirde hayatım daha da zorlaşır. Bu yüzden sebze ve meyve ağırlıklı besleniyorum.
Mecidiyeköy’de yaşıyorum. Evimizin girişinde birkaç basamak var, tabii bir de kaldırım. Kaldırım ve merdivenleri çıkmam konusunda annem yardımcı oluyor. Babamı kaybettim, şimdi annemle yaşıyoruz. Annem en büyük destekçim. Evde internete girerim. Sosyal paylaşım sitelerime bakarım, ‘Engelsiz Gazete’, ‘Engelsiz Kariyer’ ve ‘Milliyet Blog’da yazarım. Cuma akşamları ‘Radyo Engelsiz Gazete’de program yapıyorum, internet üzerinden dinlenebiliyor.
13 yaşımda engelli oldum. Ayağımda taban düşmesi şikâyetiyle doktora gitmiştim. Meğer omuriliğimde tümör varmış. 23 yaşına kadar koltuk değneği, sonrasında da tekerlekli sandalye kullanmaya başladım. Engelliliğimi
kabul etmekte zorlandım. 13 yaşımdan sonra uzun süre evdeydim. Okuldan ayrıldım. O zamanlar sokaklarda insanların bakışları da beni rahatsız ediyordu ama artık bunları aştım. Kaybettiğim 10 yılı kazanma kararımı aldım. Eşimle 30 yaşımda tanıştım. Kendisi şoför. O engelli değil. Oto yıkmada çalıştığı dönemde tanıştık. Ailem başlarda o engelli olmadığı için ilişkimizi onaylamadı. “Ne kadar sürer?” dediler. Sabırla bekledik ve beş yıl flört ettikten sonra evlendik. Hemen ardından çocuğumuz oldu. Şimdi altı yaşında.