Topkapı Sarayı'na hem başkan hem müdür yetkileriyle getirilen Prof. Dr. Haluk Dursun'a göre Tarihi Yarımada, müzeler mekânı ilan edilmeli ve bilimsel bir üst yönetim tarafından yönetilmeli.
Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın Topkapı Sarayı Müze Başkanlığı’ndan ayrılmasından sonra hem başkan hem müdür yetkileriyle müzeye getirilen Prof. Dr. Haluk Dursun ilk kez Radikal ‘e konuştu. Yarımada’nın müzeler mekânı olduğunu ve bir üst yönetim tarafından yönetilmesi gerektiğini söyleyen Dursun, Saray’a atların çektiği saltanat arabalarıyla insanların gezebileceği mekânlar tasarladığını, Harem’de kapalı olan mekânların açılacağını anlattı.
Müze başkanı olarak Ayasofya’daydınız. Şimdi başkan mı müdür olarak mı görevdesiniz?
İki buçuk yıl kadar Ayasofya Müzesi’nin başkanı unvanıyla aynı zamanda müdürlüğünü de yaptım. Müdürlük idari yazışmaların başında olduğu bir işletmecilik görevi. Müze başkanlığı müzenin vizyonunu, misyonunu geliştirmek, müzeyi imaj olarak temsil etmek için düşünüldü. Müzenin çekip çevrilmesi işi müze müdürlüğüne ait bir görevdir. Burada da şu anda fiilen müzenin yönetiminden sorumluyum.
İlber hocanın döneminde akide şekeri mi, lokum mu tartışması yaşadık. Şu an böyle bir sorun var mı?
Yok. Bu sorun Ayasofya’da da yoktu. Bir şekilde orada su doğal akışını bulmuştu. O tecrübelerle yola çıkarak İlber hocamızın buradan ayrılmasından sonra fiilen müze başkanlığı ile müze müdürlüğü birleşti.
Gönlüm Ayasofya’da
Ayasofya mı Topkapı mı?
Yani gönlümle hâlâ Ayasofya’ dayım. Benim için çok ayrı bir mekân ama aklımla Topkapı’dayım.
İkisinde de başkanlık etmek ister miydiniz?
Zaman ayırmak bakımından zor. Benim ayrı bir görüşüm var. İstanbul ‘un birinci tepesinin bir ‘müzeler bölgesi’ olarak ilan edilmesi gerek. Ayasofya, Topkapı, Aya İrini, İslam Eserleri Müzesi, Arkeoloji Müzesi, Yerebatan Sarnıcı, Mozaik Müzesi üst bir yönetimle idare edilmeli. Bunlar birbirinden ayrı yapılar olarak düşünülmemeli. Şehir yönetiminde İstanbul’un birinci tepesi ve en önemli mekânı. Böyle bir yer dünyanın hiçbir yerinde yok.
Saray sadece turistlerin ziyaret ettiği ve ziyaretten gelir edilen bir mekân mıdır?
Teşhir, tanzim, ziyaretten önce bu tarihi mekânın doğru ve zamanında restorasyonlarla korunması birinci esas. Tarihi mekânın tarihi objelerin, eşyaların, kutsal emanetler, hazinelere kadar bunların iyi korunulması, sergilenmesinden bahsediyorum. Tabii burası ticari bir işletme, gelir getirecek kuruma dönüşmesi lazım. Ama tamamiyle vahşi kapitalizimin bir tüketim alanı olmamalı.
Depoların ciddi bir sorun içersinde olduğunu biliyoruz. Depoları başka bir yere taşımak gibi bir önlem var mı?
Göreve geldiğimden beri öğleden önceki dönemi makam odamda geçirmiyorum. Bahçelerde, dış alanlarda ve depolarda geçiriyorum. Gözlem yapıyorum. Sayın Bakan’ın ( Ertuğrul Günay ) büyük gayreti var. Depo olabilecek büyük askeri yapılar var. Artık yerimiz dar değil. Eserler depolanmak için değil sergilemek için vardır. O alanın beni heyecanlandıran tarafı ne biliyor musun; esas ‘has bahçe’ orası, Gülhane orası. Esas Gülhane Mustafa Reşit Paşa’nın Divan-ı Hümayu’nu okuduğu Gülhane… Saray’ın Marmara tarafı. Tarihi Gülhane’nin aslına uygun ve ismiyle müsamma olan bir bahçesinin kurulması, beni çok heyecanlandırıyor.
Sarayı yaşatmak gibi projeler diyebilir miyiz?
Diyebiliriz. Projelerimden biri sarayın at arabalarını sergilemek. 42 civarında at arabamız var. Yaldızlı at arabaları. İsteyenleri 1300 metrelik yolu ‘has bahçenin’ içinden at arabasıyla gezdirmek. Bu tür projelerle burayı yaşanılan alanlar olarak görüyorum.
Haremde her yeri görememe sebebimiz nedir; personel yetersizliği mi?
Hünkâr sofrasından başlamak üzere ‘baltacılar ocağı’na kadar giden, şimşirliğe inen bir restorasyon var. Bu restorasyonlar çok daha önceki dönemlerde yapılarak gelselerdi bu alanlar açık olacaktı. Bunlar yapılamamış. Çünkü büyük bütçeler istiyor. Harem sadece yemek odalarından ibaret bir mekan değil.
İnsanların gezeceği alanları çoğaltacağız
İlber Hoca ziyaretçi sayısından rahatsız olduğunu söylüyordu. Siz ne düşünüyorsunuz?
Gelen konuklarınıza iyi bir ortam sağlanması için gezi kalitesinin yükseltilmesi gerekiyor. Buraya çok sayıda insan gelirse iki şey yapacaksınız. Ya gelenlere kota koyup rezervelerle tutacaksınız, ya da mekânınızı büyüteceksiniz. Bu alanların çoğaltılması projem var. Müze olarak en yoğun bölgesi üçüncü avlu yani Enderun avlusu. Kutsal emanetler, hazine orada. İnsan kalabalığı buraya yönlendirilmiş. Alay meydanı dediğimiz divan meydanında, zülüflü baltacılarda restorasyon bitmek üzere. Has mutfaklardaki restorasyon da bitiyor. Personel ve diğer misafirler oraya götürülecek. Dördüncü avlu dediğimiz alanın hemen altı garaj olarak otopark olarak kullanılıyordu. Şimdi araç girmiyor. insanların girebildiği bir alan sağlamış olduk. Ayrıca o alanda Mustafa Paşa Köşkü gibi ve Bağdat Köşk’ü gibi seyir köşkleri görülebilecek.