“Kendimi High-tech Tasarımcı Olarak Görmüyorum, İnsanlar Tarafından Yakıştırılmış Bir Şey”

Lloyd's Binası, Pompidou Center (Renzo Piano ile birlikte), Madrid Barajas Havaalanı 4. Terminal, Millenium Dome gibi projelerin mimarı, Pritzker dahil olmak üzere pek çok ödül sahibi Richard Rogers, 3 Kasım 2009'da Bahçeşehir Üniversitesi'nin desteği ile ARKIMEET'in konuğu oldu.

Konuşmasına İstanbul’a ilk 1960’larda geldiğini ve o zamandan bu yana kentte çok değişimler olduğunu söyleyerek başlayan Rogers, kentin konumu sayesinde sahip olduğu manzarasından dolayı büyülendiğini ifade etti.

Çalışmalarını aktarırken ailesi için yapmış olduğu “Dr. Rogers House” tasarımı ile başlayan Rogers, tasarımlarında etkin olarak kullandığı bazı ilkeleri ifade etti. Bu ilkeler şunlardı: Işık ve transparanlık, hafiflik, okunabilirlik ve düzen, inşa süreci, ölçek, parça ve ritim, esneklik ve uyumluluk, mekanın duygusu, özel ve kamusal, çevresel sürdürülebilirlik.

Rogers, tasarımlarının Avrupa ve Amerika şehirlerinin dışında Uzakdoğu ülkelerinde de yer almakta olduğunu ve farklı coğrafyalarda yer alan tasarımlarının birçoğunun ofis binaları ve kültürel işlevler için kullanılan kamusal binalardan oluştuğunu ifade etti.

Dünya’da yankı uyandıran önemli tasarımlarından biri olan “Centre Pompidou”yu teknoloji, esneklik ve açıklık gibi tasarım ilkelerini içinde barından bir kamusal mekan olarak tanımlarken, tasarımında renklerin de büyük bir rol oynadığını vurguladı. Binanın bu derece başarılı bir tasarım olmasında, binanın teknik anlamda önemli kararlarını oluşturan inşaat alanındaki mühendislik detaylarının etkili olduğunu vurguladı. Bu binanın ilk yapıldığı zamanlarda Paris’in tarihi dokusuna uyum sağlamadığı için insanlar tarafından beğenilmeyen bir yapı olduğunu ifade eden Rogers, zamanla kültürel paylaşımın yaşandığı büyük bir kamusal alan olmaya başladığını söyledi.

Diğer bir önemli çalışması olan Londra Finans Merkez Bölgesi’nde yer alan ve içinde birçok fonksiyonu barındıran “Llyod’s of London” sigorta şirketi binasını yine esneklik, okunabilirlik ve kamusallık kavramları altında tanımlayarak mimari detaylarında tasarımı etkileyen önemli bir faktör olduğunu söyledi. Bu binanın 1986 yılında inşa edildiği için, yeterince yaşlı olması, hem de kültür mirası teminatı altına alınmak için yeterince tehlikede olmaması gerekçeleriyle koruma altına alınmayacağı daha öncelerde haber başlıkları altında yer almıştı.

Londra’da yapmış olduğu bir diğer ofis binası olan “The Leadenhall Building” yapısının kentte önemli odakları oluşturan katedral yapılarının baskınlığını yok etmemek üzere bina yüksekliğini dengeli bir şekilde tasarlandığını vurguladı.

Ofis ve kültür yapılarının dışında Japonya”da tasarlamış olduğu “Minami Yamashrio Primary School” binasında cephelerde yarattığı renk oyunları ile binanın kalbine, derinlemesine bir ışık almasını sağlamayı amaçladığını anlattı.

Rogers daha sonra Madrid Barajas Havaalanı’ndaki 4. Terminal, Londra’daki “Paternoster Square” katedral meydanı, New York’taki Dünya Ticaret Merkezi arazisindeki ofis kulelerinden biri, Meksika”da karma kullanımlı bina, San Fransisko’da Transbay Transit Center and Tower ve İskoçya’daki Parlamento Binası gibi projelerini anlattı.

Tasarımlarında karma kullanımı da kullanan Rogers, kamusal alanların tasarımlarında önemli yeri olduğunu ve kamusallığı doğal ögelerle (yeşil alan, su) tamamlayarak bir konsept oluşturduğunu söyledi. Kamusal alanları elde ederken Londra’daki The Leadenhall Building’de de yapmış olduğu bina açıklıklarının (bina girişlerinde) etkili olduğunu söyledi.

Tasarımlarında oldukça fazla kullandığı çelik sisteminin çalışmalarında herhangi bir sorun yaratıp yaratmadığını soran bir katılımcının sorusuna, zorlukları olduğunu fakat çelik sisteminin tasarımlarında önemli bir estetik etkisi yarattığını söyleyerek cevapladı. Kullandığı çelik strüktürleri, bina dış cephelerde etkili bir şekilde kullanan Rogers, çekirdek bir yapının üzerine eklentilerle ritim duygusunu hissettirerek 3.boyutta görsel bir zenginlik yarattığını ifade etti. Ayrıca yapı dış cephesinde cam ögesini kullanarak yaratmış olduğu transparanlık ile yapıların okunabilirliğinin arttığını da ekledi.

Rogers, konuşmasını bitirirken öğrencilik hayatında aslında tembel biri olduğunu daha sonra çalışma arkadaşlarının çalışmalarında çok büyük katkıları olduğu için kendini çok şanslı hissettiğini söyledi. Kendisini high-tech tasarımcı olarak görmediğini, insanlar tarafından yakıştırılmış bir şey olduğunu da ekledi.

Etiketler

Bir yanıt yazın