Napoli'de yapılan 6. Dünya Kent Forumu'na Katılan Cihan Uzunçarşılı Baysal izlenimlerini Kentin Tozu'nda paylaştı.
Eylül’ün ilk haftasında, BM-İnsan Yerleşimleri Habitat öncülüğünde ve Napoli Belediyesi ile İtalyan hükümeti katkılarıyla düzenlenen 6. Dünya Kent Forumu için Napoli’deydik. Döner dönmez, Haydarpaşaport projesinin İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından onaylandığını duymak tatsız bir sürpriz oldu. Haydarpaşaport projesini Kentin Tozu’nda ele almıştık.
Napoli’de, Dünya Kent Forum’undaki (World Urban Forum-WUF) bazı önemli oturumlara ve etkinliklere katıldık. BM-İnsan Hakları Yüksek Komiserliği bünyesindeki Konut Hakkı Özel Raportörü tarafından düzenlenen panelleri izleme şansımız da oldu. Ayrıca, davet edildiğimiz yuvarlak masa toplantısında Türkiye’nin barınma hakkı ihlallerini ve bu ihlallerin en ciddisi, her cümlesi bir insan hakkı ihlali olan Afet Yasasını da raportör ve uzmanlarla paylaştık.
Habitat öncülüğündeki WUF’a karşı, Habitat’ın kentsel politikalarından umudu kesen uluslararası sivil toplum örgütleriyle, barınma hakkı savunucuları ve aktivistlerin düzenlediği alternatif foruma da katıldık. Alternatif forumdaki kentsel dönüşüm panelinde, İstanbul’daki son gelişmeleri ve yine yasayı anlattık. 2009’da BM-Habitat Zorla Tahliyeler Üzerine Danışmanlar Grubu-AGFE tarafından Habitat’a sunulan İstanbul Raporu’ndan bu yana gelişmelere ve ayrıca raporun öngörülerinin birer ikişer nasıl gerçekleştiğini de örneklerle göstererek Habitat’ın pasif tutumuna dikkat çektik. Toplumun Şehircilik Hareketi İMECE’den Ezgi Bakçay da aynı oturumda kentsel dönüşüm ve İMECE üzerine bir sunum yaptı. Böylece, diğer kentlerden farklı olarak İstanbul 2 ayrı konuşmacı tarafından anlatılmış oldu. Panelde yapılan konuşmalar, uluslararası mühendisler, eksperler ve araştırmacılar örgütü AITEC ile Passerelle adlı yayın tarafından daha önce kitaplaştırılmıştı. Bu konuşmalara aitec.reseau-ipam.org/spip.php?article1289&var_mode=calcul linkinden ulaşabilirsiniz.
WUF’a dönersek, BM tarafından 2002’de başlatılan kent forumları, dünya üzerindeki hızlı kentleşmenin topluluklar, kentler, iklim değişikliği ve kentsel politikalar üzerindeki etkilerini incelemek ve kentleri bekleyen acil problemlere çözüm bulmak için düzenleniyor. WUF, kısa bir zaman içinde, kentlerle ilgili uluslararası konferansların en önemlilerinden biri haline gelmiştir. 2002’de Habitat’ın genel merkezi Kenya Nairobi’de ilk Forum gerçekleştirildi, 2004 senesinde Barcelona’daki 2. Forumun boyutu da statüsü de katlanmıştı. 2006 Vancouver, 2008 Nanjing ve 2010 Rio ile devam etti. Rio’daki Kent Hakkı temalı 5. Forum adil ve yaşanabilinir kentlere yönelik önemli bir adım sayıldı ve sivil toplum desteği sağladı. Bu seneki 6. Forum ise bir yol ayrımına işaret ediyor. Habitat’a destek sunan ve özellikle 2010- Rio’daki 5. WUF’da Forumun teması olan Kent Hakkı üzerine danışmanlık yapan uluslararası sivil toplum ile barınma hakkı savunucularının ve aktivistlerinin alternatif bir forum çatısı altında örgütlenmeleri, neoliberal politikalarla uyumlu hareket eden Habitat’dan umudu kestiklerinin işareti ve de bir ikaz.
Öte yandan, BM-İnsan Hakları Yüksek Komiserliği ‘ne bağlı Konut Hakkı Özel Raportörü Raquel Rolnik, Forum boyunca konuşmaları, demeçleri, toplantıları ve alternatif forumdan esirgemediği desteği ile uluslararası mekanizmalar arasındaki yüreklendiricimiz oldu. Rolnik’in gündem yaratan konuşması ile sizi başbaşa bırakıyoruz.
BM-İnsan Hakları Yüksek Komiserliği ‘ne bağlı Konut Hakkı Özel Raportörü Raquel Rolnik’in 6. Dünya Kent Forumu’nda yaptığı konuşmanın metni:
Herkese iyi bir öğleden sonra diliyorum. Umarım bu saatte, birçok toplantı ertesinde hepiniz hala canlısınız.
Konu seçiminin çok çok anahtar ve önemli bir seçim olduğunu düşünüyorum. Bu etkinliği gerçekleştirenler, elverişli konut hakkının birçok bileşeninden biri olan kullanım hakkının güvenliğini konu olarak almakla çok çok önemli bir seçim yapmışlar. Kullanım hakkının güvenliği, elverişli konut hakkını oluşturan bileşenlerden sadece biridir, tümü değildir, sadece biridir.
Ancak, elverişli konut hakkını bilen ve bu hakla bir şekilde ilgili olan sizler, konut hakkını savunan, hakla ilgili politikalar üreten, üzerinde düşünen ve bilgilerini yansıtanlar olarak çok iyi biliyorsunuz ki, konut hakkıyla ilgili ihlallere geldiğimizde, bir numaralı ihlal -ve diğerleri 2-3-4-5-6-7-8 ve 100’e kadar gidebilir-1 numaralı ihlal, zorla tahliyelerdir. Konut Hakkı Raportörü olarak görevi devraldığımdan bu yana, şunu diyebilirim ki, resmi olarak aldığımız 100 şikayetten 99’u zorla tahliyeler üzerine. Ve bu 100 kerenin 99’u, kullanımın ikircikli yapısından kaynaklanıyor.
Yasadışı demeyeceğim, enformal demeyeceğim, Harlem demeyeceğim, ikircikli diyeceğim.
Çünkü ilgilendiğimiz birçok vakada, kırsal veya kentsel fark etmeden, arada hiç fark yok, bir yerde bir arazide, bu gezegenin herhangi bir yerinde yaşayan kişilerden, ailelerden ve bazen de toplulukların tamamından bahsediyoruz ve bu insanların yaşamakta oldukları yerlerin birden bire başka bir şeyler olmak zorunda olduklarını görüyoruz. Bu bir altyapı geliştirme projesi vasıtasıyla olabilir, hidroelektrik santral veya yol veya tren yolu açmak için olabilir veya sporla ilgili bir mega etkinliğe ev sahipliği için bir stadyum projesi ya da kültür merkezi ve bir sürü başka şey olabilir. Ve daha makus vakalarda, yüksek kazanç amacıyla turizm ve benzeri projeler içeren özel girişimci vakalar olabilir ve bu altyapı projelerinin kimlerin yaşam alanlarından veya üzerinden geçirildiklerini gördüğünüzde, tahmin edin kimlerin? Bunlar, çok hızlı bir şekilde, orada, bazen onlarca yıldan beri, bazen yüzyıllarca orada oturan toplulukların yerlerinden, arazilerinden geçiriliyor. Yüzyıllarca, evet, böyle vakalarla da karşılaştım, topluluğun orada yüzyıldan fazla oturmakta olduğu söylenmekteydi.
Fakat aman Allahım! Onların kendilerine ait, bu gezegen üzerinde belirli bir noter tarafından kaydedilmiş bir kağıt parçaları, özel tapuları yok! Bazen insanların kendi arazilerini kullanım durumlarıyla ilgili birçok evrakları var; bazen topluluklar ve bulundukları toprak arasında çok uzun bir geleneksel bağ var; bazen bu her ikisinin karışımı fakat tanımlanması da çok güç. Çünkü biz tanımlamamızı bir şeyin varlığına dayandırmıyoruz, bir şeyin yokluğuna dayandırıyoruz. Yokluğu üzerinden tarif şöyle oluyor, burada ima edilen kullanım hakkı, kişi adına kayıt edilmiş bir mülk, bir kağıt parçası üzerinde belirtilen herhangi bir kullanım hakkı demek oluyor, ve birden bire, yeryüzündeki tüm değişik kullanım hakkı düzenlemelerinden sadece bir tanesi meşru oluyor, sadece bir tanesi evrensel olarak tanınıyor.
Ve insanlar zorla tahliye edilmek istendiğinde bunu zorla tahliye olarak bile tanımlamıyoruz kamulaştırma diyoruz. Tapuya sahip olanlar en azından karşılığında para alabiliyor, bu hukuk sistemi içinde hakları için talepte bulunma fırsatları oluyor, geride kalanlar, geride kalıyor. Yani, bundan sonrası, bu hakkın orada var olduğunu ispat etmek için uzun ve zorlu bir mücadeleyi gerektiriyor.Bu hakkı, uluslararası antlaşmalarda, uluslararası hukukta yazdığı gibi alırsak, ”konut bir insan hakkıdır”, dendiğinde ,orada, ” kişisel kağıtlar, evrak, tapulu mülk insan hakkıdır” diye yazan hiçbir şey yok! Hayır- hayır bu tamamen farklı bir kavram! Ancak, konut hakkı kavramını, bir yerinde kalma hakkı ve yetkisi ve korunması gereken, desteklenmesi gereken, muhafaza edilmesi gereken böyle bir hak olarak tanımlamak çok çok büyük bir mücadele gerektiriyor. Ve dünya küreselleştikçe, bütünleştikçe, daha- daha çok iktisadi etkinlik dünyanın değişik bölgelerine eriştikçe, bu çelişkiyi giderek daha çok yerde yaşayacağız.
Bu nedenle, bunu başarmak, ,bu kavramı provoke etmek için, şu anda uğraştığımız projelerden biri-ve bununla ilgili herkesi de gerçekten çalışmaya davet ediyorum-projelerimizden biri, kullanım hakkı üzerinde daha çok çalışmak, kavram üzerinde ve insan hakları içindeki gücü üzerinde çalışmak. Çünkü bu kavramı açıklığa kavuşturmamız gerekiyor, açmamız gerekiyor. Lütfen düz örnekler verin, soyutlaştırmayın, Kaale alınacak somut örnekler verin. Bu nedenle şunu söylemek çok önemli, topluluklar örgütlendiğinde, topluluklar haklarına saygı duyulması için ayağa kalktığında ve gerçekten inandıklarında, çünkü karşılaştığımız ilk problem, herkes için o kadar belli ki, eğer mülkümün kayıtlı olduğunu gösteren bir kağıt parçası yoksa mülkümün hiç değeri yok düşüncesi. Bu nedenle, ilk adım, bunun bir hak olduğunu diğer insanların anlamalarını sağlamaktır.
Ve elbette, bu ikircikli durumun hükümetler açısından muhteşem sonuçları olmakta.Böylece, yetkileri altındaki nüfusun önemli bir kısmı yerlerinde kalma hakkı bulunup bulunmadığını bilmediğinde, çeşitli politik tertiplerle, onların varlıkları, mahalleri üzerinden pazarlıklar yapabilirsiniz. Ve aynı zamanda, arazinin ekonomik değeri önem kazandığında, bir proje hakkında konuşurken, alenen insanların topraklarını gasp edebilirsiniz
Kullanım hakkı mücadeleleriyle ilgili sadece 2 örnek vermek istiyorum. Biri, çok yakın zamanda gerçekleşen, Kamboçya’dan bir örnek. Ulusal ve uluslararası arenada süren bir mücadele sonucunda Dünya Bankası’nı geri adım attırıldı. Topluluk yerinden edilmişti ve başlarına geleni uzun saatler boyunca anlatabilirim, Dünya Bankası topraklarını geri verdi, diye özetleyeyim. Sizlere, şu anda benim ülkemde Brezilya’da neler olduğunu da bir başka örnek olarak sayabilirim. Kentlerde, Dünya Kupasına hazırlık projeleri nedeniyle topluluklar tahliye tehdidi altında. Ülkemde, Brezilya’da zorla tahliye tehdidi altındaki topluluklar direniyor ve alternatif projeler sunuyorlar; bir kısmı, projeleri değiştirterek, yıkılacak evlerin çoğunu kurtardılar ve bulundukları yerde kalmayı başardılar.
Dünya üzerindeki ciddi sorunlardan birinin ve hepimiz için önemli mücadelenin farkındalık ve bilinç yaratmak olduğunu düşünüyorum. Birçok kullanım hakkı olduğu üzerine ve tapulu kullanımın bunların sadece bir tanesi olduğu üzerine bilinç. Bunun önemine en önce kendimizi inandırmakla başlayalım. Ve çok net olalım. Ve bunun, temel bir sorun ve elverişli konut hakkının diğer bileşenlerine saygı duyma yolunda da anahtar bir kavram olduğunu düşünüyorum.