Prof. Dr. Sadettin Ökten, "Yahya Kemal'in İstanbul'u ve Devamı" (Ötüken Neşriyat) kitabında yaşadığı, bildiği İstanbul'u anlatıyor.
Bir medeniyete şiir, musiki ve mimariyle yaklaşan Yahya Kemal’in on dört şiirinden yola çıkarak kendi İstanbul’unu anlatan Ökten’le, yitik medeniyetimiz olarak gördüğü bu kadim şehir üzerine konuştuk.
Eskiden huzurlu, sakin bir şehir vardı. Girdiğiniz her muhitte huzur ve sükûn buluyordunuz. Bu çok önemli. Nereden geliyordu bu huzur? Tabii ki şehrin fiziksel yapısından, insanlarından ama arka planda İslam düşüncesinin uygulamasından. Yani Osmanlı, hem şehri geliştirmiş hem de had hudut bilen insan tipini ortaya koymuş. Dolayısıyla bakkalda, manavda, kahvede, insanın olduğu her yerde huzur ve sükûnet vardı. O İstanbul, Osmanlı’nın İslam medeniyetini yorumlayarak yarattığı bir şehirdi. Bu durum 1960’lara kadar sürdü. Adnan Menderes zamanında yapılan imar çalışmaları ile şehrin altı üstüne gelmeye başladı. Şimdi ise tam bir kaos, tam bir kıyamet.
Yahya Kemal’in şiirle anlattığı medeniyet görüşü kayboldu. Sizin nesil için öyle. Bizim nesil de ölünce tamamen kaybolacak bu medeniyet görüşü. Peki, böyle mi olmalı? Bunu da tartışabiliriz. Şehrin yeniden eski şiirselliğine dönmesi için mutlaka bir dayanağa ihtiyaç var. Nereye dayanacaksınız? Nasıl ki bir şair bir şairden yola çıkmak zorunda, bir mimar da bir mimardan yola çıkmak zorundadır. İşte bu koptu. Biz, bize ait olmayan sularda başarılı olamayız. Biz, özgün Türk evleri yapmalıyız, Batı’dan taklit edilen apatmanlar değil.
Kitap, esasında geçirdiğimiz bu büyük kültürel travmayı gösteriyor. Türkiye bir medeniyet değişikliği hamlesi yapmak istedi ve yaptı. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde çok radikal bir dönüşüme girdi. Bu medeniyet değişiminde biz İslam medeniyetinden Batı uygarlığına geçmek istedik. Bunun da iki tane temel öğesi vardır: demokrasi ve liberal ekonomi. Turgut Özal ülkeye bunları getirdi. Kadim medeniyetin bütün izlerinin silindiği bir İstanbul var şimdi.
Bu kitap bir çığlık. Çünkü biz ne kadar gayret edersek edelim bir başka medeniyete geçme şansımız yok. Çok para kazansak da, kapitalist nimetlerle perverde olsak da bunun sonunu göremiyoruz. Ama Batı gördü. Postmodernist bir yapı doğdu. Bir yandan o tahakkümünden vazgeçemese de bizde halen var olan insanlık yönünden İslam’a muhtaç olduğunu anladı.
Gökdelenler bir bakıma Amerikan kapitalizminin güç gösterisi. Kendi yapıldığı memleketin şartları içinde doğru ve tutarlı. Biz de hayata Amerikalılar gibi baksaydık, onların geçirdiği tarihsel süreci yaşasaydık bizim için de doğru olabilirdi. Ama biz Amerikalı değiliz. Bizim zihin yapımıza uymadığı halde farklı geldiği için hoşumuza gidiyor.
Hele Avrupa’da. Orada yapılar aynen korunuyor ve bu türden değişikliklere izin verilmiyor. Çünkü kültürel tebaiyet var. Biz onu kırdık. Şehre milyonlarca insan gelmesine izin verdik. Nasıl bir uçağa belirli bir sayıda insan binebiliyorsa, şehirlerin de buna benzer kapasiteleri var.
Şehir daha da değişecek. Çok güzel şehirler inşa edebilirdik. İmkân var, iktidar var ama ne yapacağımızı bilmiyoruz. Önce toplumsal bir mutabakat olmalı. Ne yapacağımıza karar vermeliyiz. Şaşkın vaziyetteyiz.
Ne yazık ki. Çok zor eski İstanbul’u geri kazanmak. Yeni bir inisiyatif gerekiyor. Bunun için birtakım istekler var ama onlar henüz hayata geçemiyor. Çünkü öncelikle bir doygunluk gerekli. Sürekli yeme halindeyiz. Doyacağız, etrafımıza bir bakıp şehre ne yaptığımızı göreceğiz. Eğer biz bu memleketin insanı olarak devam edeceksek yepyeni bir medeniyet yorumuna ihtiyacımız var. Osmanlı yorumunun aynısı değil devamı olacak bir yorum.
İstanbul’un tekrar insanî bir şehir olabilmesi için yeni bir insan tipinin yetişmesi gerekiyor. Şehri o kuruyor çünkü. Bir coğrafya üzerinde bir şehir kuruyorsunuz. Bu yapay bir şey. İnsan şehri neye göre kurar? Elbette kendi medeniyet tasavvuruna göre. Yahut bir medeniyet tasavvuruna sahip bir toplum bir şehri ele geçirdiği zaman o şehri kendi medeniyet tasavvuruna göre dönüştürür. İstanbul tekrar dönüşecekse bir başka medeniyet tasavvuruna göre dönüşecek. Bu da İstanbul’un ruhunu taşıyan, devam ettiren, özü muhafaza edilmek koşuluyla yeni biçimler üretilerek olacak.
2 yorum
Hocanın sevenleri çok, pek çok yazısında benim de katıldığım şeyler var. Sevenleri kusuruma bakmasın: Şehir meselesine kafa yoran, yazı yazan bir mimarlık profesörünün fotoğrafının arka planı bu olamaz.
arka plan tartışması bir yana, inş. muh. prof un arka planı bu olabilir mi peki?