İhsan Bilgin, her hafta Çarşamba günleri Taraf Gazetesi'nde yazıyor.
Geçen hafta gelenekten söz ettim; gelenekle ilişki nasıl kurulursa kurulsun mimari tasarımın, hatta genelde tasarımın ve de planlamanın doğrusu, yanlışı olmaz. Tasarım ve planlama sonu olan süreçler değildir, her zaman alternatifi mümkündür. Ya da değişebilir. Tasarım ve planın ancak uygunluğu ve yerindeliği gibi performatif niteliklerinden söz edilebilir. Doğru/yanlış gibi epistemolojik ayrımları bilime bırakıp etik (felsefe), yani iyi/kötü ve estetik (edebiyat, sanat), yani güzel/çirkin alanlarına gelirsek yine nihai bir kesinlik beklenmese bile, tasarım ve planda olduğu gibi performatif ölçütler de işe yaramayacaktır; kesinlik aramadan asimptotik eğilimleri saptamakla yetinilse bile yaşama biçiminin, sanat eserinin ya da bilim kuramının yerindeliği ve elverişliliği sözkonusu olamaz, bilim insanı, filozof ve sanatçının yaptığının anlaşılması ve anlatılmasıyla yetinilebilir ancak. Ve de o ürünün de içine yerleştiği ideolojik sorunsalın sınırları ve vaatleri ile uyum kapasitesine göre ölçülüp tartılabilir olsa olsa!
Estetik gibi tasarım ve plan benzeri sipariş ve taleple başlamayan süreçlerin de, konuşulabilir araçları olduğunu, özellikle de teksirle çoğaltılmış Marksist Estetik başlıklı doçentlik tezi ile, benim çevreme ve kuşağıma Murat Belge öğretmişti. 1980’lerden beri Orhan Koçak, nefes kesen üslubuyla yazdığı şiir ve edebiyat eleştirileri ile yeni kuşaklara rol modeli oldu. Koçak’ın ilginç bir özelliği de asıl ilgi alanı edebiyatla sınırlı kalmayıp güzel sanatlarda da mihenk oluşturacak eleştiriler yapması, Mithat Şen kitabından sonra, Necmi Zeka’nın deyişiyle tüm ekol ve çizgilere mesafesi kadar fantastik ve içe kapalı dünyasıyla da herkesin elini-dilini bağlayan Deniz Bilgin’in retrospektif kataloguna yazdığı “Anka’nın Bildiği” başlıklı analitik eleştiri ve tek tek işlerin analizi üzerinden bütün okuması, dünya eleştiri dağarcığında adı geçecek bir yaklaşım olsa gerek. Zaten zor konuşulan alanların bir de en zorları hakkındaki özgül analizleri değil Orhan’ın ayırdedici yanı, şiir ve resmin ikisi üzerine de konuşabilmesi de değil; bir de özgül bir dönemin daha genel tarihini de yazabilmesi: örneğin santralistanbul’daki Modern ve Ötesi sergisi için yazdığı ve Bilgi’den çıkan 50 Yılın Sanatına Kenar Notları kitabının ilginç ve özgül olan bir başka yanı benzeri kitaplarda yaygın olduğu gibi sırtını ekol söylemlerine ve dönemlere ilişkin genel jargonlara dayamadan 50 yılı ayrı ayrı sanatçıları, hatta onların tek tek işlerini konu ve analiz ederek anlatmasıdır.