Proje Raporu
“Sayın seyirciler Gazi Mahallesi’nde bir Alevi kahvehanesine yapılan silahlı saldırıda Alevi dedesi Halil Kaya hayatını yitirirken 5’i ağır 25 kişi de yaralandı…” Ve insanlar sokağa dökülür. [1]
Halil Kaya, vurulduğu gece doğdu! Öldüğü güne kadar kim olduğunu bilen kişi sayısı bir elin parmağını geçmezdi. Ama o, öldüğü gün bir sembol haline geldi.
Halil Kaya ilk kez bilindi ömründe. O 12 Mart gecesinde; vurulduğunda yani. Bir “Alevi dedesi” olarak bilindi. Değildi. Bir “Alevi dedesi” değildi Halil Kaya… Yaşlılığından almıştı dedeliği, başka bir şeyden değil. Saçından sakalından ve meclisinden ötürü de “Alevi dedesi” makamı yakıştırılmıştı, sorup sual edilmeden… Yoksa ne pirliği ne seyitliği ne postu vardı… muhtaçtı. “Bölünürsek yok oluruz/Bölüşürsek tok oluruz.” [2]
Halil Kaya, vurulduğu gece doğdu! Ancak ölümü de hayatı gibi yarım kaldı, eksik bırakıldı.
Mezarın üstünde bir taştı insanlığımız.
Masum,
Ve kimsesiz bir adam öldürüldü.
Taşın içinde büyük bir boşluk açıldı.
Geri dönüşü olmayacak bir boşluk.
İnsanlar sokağa döküldü.
Ölüme baş kaldıranlara ateş açıldı.
İnsan birbiriyle çatıştı.
Yaraladı, yaralandı…
Karşısındakinin kendisi olduğunun farkına varamadı.
O taş çatladı!
Ölen 23 insan için 23 parçaya ayrıldı.
Fakat sonunda hiç kimse adalet bulamadı.
Mezarın üstünde bir taştı insanlığımız,
Masum ve kimsesiz bir hayatı kucaklayacak kadar bile büyük değil
23 kişi öldü, yüzlercesi yaralandı…
Geride silinemeyecek bir yara kaldı.
Fakat!
Bu yara her yağmur yağdığında ağaçtan sızan damlalar ile kapanacak.
İnsanlığımızdaki boşluklar yaşam ile dolacak.
Su, can verenlerin çatlaklarından akacak.
Ve her şeyin olması gerektiği gibi,
Zamanı geldiğinde toprak ile buluşacak.
HALKTILAR ONURLUYDULAR!