Ahmet Turan Köksal'ın gündemdeki cami tartışması ve yarışma kavramını ele alan yazısı...
Kamuoyunu yakın zamanda oldukça meşgul eden konu, yeni yapılacak simge yapı konumundaki camilerimiz ve tabii “yarışma” kavramı.
Mimari projeleri yarışma yöntemi ile elde etmek hakkında bilgileri toparlamak gerekirse; yarışma, her yönden katılımın, alternatif fikirlerin, toplumsal aklın ve çoğulcu kararın ortaya konup sentezlendiği bir sonuç çıkartmayı hedefleyen tasarım ortaya konma yöntemidir.
Önemli bir bina mı yapılacak? Herkesi ilgilendiren bir tasarım kararı mı ortaya konacak? İdare ya da özel sektör bunu bir tasarımcının kararına bırakıp riski artırmak yerine, yarışma açmayı tercih ederek toplumdaki tüm tasarımcılara soru sorma hakkını kazanır. Ayrıca sorumluluğu ve riski de paylaştırır. Mimari Proje yaryarışmayla ışmaları nasıl olur? Öncelikli olarak yarışmaları ikiye ayırabiliriz. Birincisi fikir projeleri, diğeri de uygulanacak projelerdir. Fikir projeleri, bir sorun için fikir almak için yarışmaya çıkmaya denir. Katılımcılar bazen ütopik çözümler bile getirebilirler. Amaç ufku açmak, kamuoyuna böyle de fark yaratılabileceğini göstermektir. Farklı çözümler belki uygulanmaz ama kamuoyunun ufkunun açılması sağlanır.
Uygulama projeleri için açılan yarışmalar ise kazanan yarışmacının çözümünü uygulamakla sonlanır. Uygulamaya yönelik yarışmalar da kendi içlerinde bölünürler. Örneğin 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 23. maddesine dayalı olarak hazırlanan “Mimarlık, Peyzaj Mimarlığı, Mühendislik, Kentsel Tasarım Projeleri, Şehir ve Bölge Planlama ve Güzel Sanat Eserleri Yarışmaları Yönetmeliği”ne uygun yarışmalar bunlardan biridir. Bu yönetmelik biraz eski moda ve esnek değildir. Kamu ya da özel sektör bu tür yarışmalara artık sıcak bakmamaktadırlar. Sebepleri sıralanabilir. En önemlileri; yarışmanın jürisini seçerken, yarışmayı açan idare, bazı kurum ve kuruluşlara sormak onlardan jüri üyesi istemek zorundadır. Bunların belirli vasıfları olmalıdır. İdare seçicileri ancak danışman jüri üyesi olurlar. İşte bu da idare için sorundur. Bir belediye başkanı, jüri içersindeki dayatmalar yüzünden uygulamayacağı bir projeye birincilik verildiğini görürse, ne o projeyi uygular, ne de yeni yarışma açar. Ne yazık böyledir ve bu yüzden çoğu yarışma uygulamadan kâğıt üstünde kalan öneriler olarak kalmıştır. Tek sorun jüri de değildir. İdare yarışmayı kazanan ile masaya oturduğunda bir türlü anlaşamayabilir. Her iki taraf da iyi niyetli ve hoşgörülü olmalıdır. Olmazsa tüm yarışma süreci sonuçsuzluğa itilir.
Bu tür yarışmalarda başka sorun ise bazen kayda değer bir proje çıkmamasıdır. Ancak jüri ödül vermek zorundadır. Bu tür yarışmalar yüzünden idareler KİK’in “En az bedeli verene proje yaptır” kuralını uygularlar. Bir düşünün, örneğin Çamlıca Camii Projesi için iyi bir mimari büro 100 birim proje bedeli istedi ihalede. Daha yeni mezun, cami nedir bilmeyen hırslı bir büro da zarar edeceğini bile bile 90 birim proje bedeli talep etti ve işi aldı. Şimdi proje daha mı iyi olacak? Ya da idare 10 birim kazandı bu işten ama yetersiz tasarımcı, kötü bina yaptı, binanın maliyeti 100 bin birim. Şimdi sizce kim zararda? Tabii ki bir sürü yolu yordamı var ihalede yeterli olanı bulmak için. Örneğin yeterlilik belgeleri, karneler ve tabii tecrübe istenmesi. O dosyalar artık öyle profesyonel hazırlanıyor, karneler iş bitirmeler havada uçuşuyor ki, ihale süreçleri çok sağlıklı geçemeyebiliyor. Pekiyi çözüm nedir? Kapalı yarışma ya da ön elemeli yarışma… Önce herkese açık ulusal yarışmanın tanımını yapalım. Herkese açık yarışmada, şartnamede belirtilen meslek erbabı herkes yarışmaya katılır. Ancak yine şartnamede belirtildiği gibi, katılımcı bir rumuz belirler. Bu rumuzda ve tabii teslim ettiği projenin her yerinde, kendisini jüri üyelerine tanıtacak bir ibare, işaret olmamalıdır. O yüzden yarışmacılar el yazısı dahi kullanmazlar. Projeyle beraber bir de yine aynı rumuzun yazıldığı kapalı bir zarf verirler. Jüri rumuz ile projelere bakar. Seçimini yapar. Sonrasında rumuza göre kimlik zarfı açılır. Kimin kazandığı ortaya çıkar. Kazanamayan katılımcı tüm emek ve masraflarından feragat eder. Kazanan ödül alır. Jüriler kendi onurları ve isimleri ayakaltına alınır diye yarışma süreçlerinde çok dikkatli ve hakkaniyetli davranırlar.
Kapalı yarışma ise belirli katılımcıların seçilip çağırıldığı yarışmadır. Kamu bu tür yarışmaları düzenleyemez. Çünkü böyle bir bütçesi yok. Ancak o kamu kuruluşuna bir yerden bir bağış olacak ve kuruluşun başındaki kişi geniş ufuklu biri olacak ki bu tür yarışma yapılsın. Ancak bu tür yarışmalarda KİK’in yönetmeliğine uymak zorunluluğu yoktur. Bağış yapan kurum bunu üstlenebilir. Proje seçilir. Ayrıca kamuya bağış yapılmış olur proje. Örneğin beş tasarım bürosu seçilir. Bunlar seçilirken ince elenip sık dokunurlar. Sonrasında açık olarak projelerini sunarlar. İdare projeleri görür ve hatta üzerinde tartışır. Gerekirse der ki “Sizler şunları şunları çalışınız, iki ay sonra dediğimiz düzeltmelerle yeniden projenizi getiriniz”. Katılımcılar jürinin istekleri ve kendi düzeltmeleri ile projeyi sonlandırır bir kez daha sunarlar. Sonra da seçim yapılır. Çalışan firmalar çok kötü sunum yapsalar bile emekleri karşılığı tanımlanmış bir meblağı muhakkak alırlar. Katılımcı kazanmasa bile boşuna çalışmamış olur. Şu anda işbu yazının yazarının önayak olduğu iki adet üniversite yerleşkesi projesi bu şekilde ortaya çıkmıştır. İlki Dünya Mimarlık Forumu’nda finale kalmış, uluslararası bu ödülün en güçlü adaylarından biridir.
Güncel konumuzu kısaca özetleyelim. Çamlıca’da imar planında dinî tesis yapılması kararlaştırılmış arazide, İstanbul’un kurtuluşuna yetiştirilmek istenen bir cami yapılması istenmektedir. Sonunda beğenilen Kahramanmaraş Abdülhamithan Camii’nin mimarı, transfer edilmiş, bu caminin müellifi olarak tayin edildiği söylenmiştir. Bu kişinin vasıfları uygundur ya da değildir. Bu konuda tartışmak yerine, bu kadar önemli bir cami için sadece tek bir fikrin karar verici olmasının doğru olmadığını söylemek gereklidir. Hassa Mimarı Mimar Sinan’ın 200’e yakın yardımcı mimarı vardır. Mimar Sinan aslında tek bir kişilik değil, bir ekoldür. Belki de zamanının üniversitesidir. 2012’li yıllarda yapılması düşünülen bu devasa caminin projesi, tek kişiye iş verilince o da, tüm camiyi “büyük olmak” stratejisi üzerine kurmuş, çok kutsal olduğu bilinen diğer mekânları geçecek diye sevinçle beyanat vermiştir. (Ekibi tabii ki vardır ama asıl demek istediğimizi anladığınızı umuyoruz) Bilinmelidir ki; günümüz yapım teknolojileri ile taştan yığma yapılan 400-500 yıllık binaları geçmek ve büyük olmak, büyük ve güçlü olmayı değil bilakis acz göstergesidir. Çünkü ufak da olsa iyi bir cami yapan ecdat o kadar değerli bir iş ortaya koymuştur ki, tek özelliği “büyük” olmakla, onlarla yarışıldığını hatta geçildiğini söylemek abesle iştigaldir. İnsaf edilmelidir, yazıktır.
Sonrasında bu beyanattan hoşlanılmamış ve Üsküdar Belediye Başkanı beş adet mimari büronun harıl harıl projeye çalıştığını beyan etmiştir. Onlardan biri seçilecektir. İşte yukarıdaki kapalı yarışma örneğinin ortaya konulduğu tahmininde bulunmuşuzdur. Kamuoyu bunda bir beis görmemiş ama seçici kurulu ve kıstasları merak etmiştir. Hemen arkasından ise 23 Temmuz’da çeşitli gazetelere bir yarışma açıldığı ilanı verilmiştir. Yarışma herkese açık mıdır, kapalı mıdır bilinmemektedir. Ayrıca madem bu kadar önemli cami projesi, İstanbul’un siluetini belirleyecek, bu projenin 33 günde bitirilmesini istemek projenin prematüre olmasına sebep olmaz mı? Bu kadar acele nasıl bitirilir böyle önemli bir proje? Milyon liralık böyle bir yatırımı bu sürede şekillendirmek uygun mudur? Zaten şartname, acele yazılmış, eksik ve yanlış bir sürü detay içermektedir. Hatta şimdilerde söz konusu site kapalıdır. Telefonla ulaştığımızda, “Yarışma iptal edilmedi, site en yakın sürede açılacaktır.” denilmektedir. Ama soru sorma süresinin bitmesine 2-3 gün kalmıştır. İşin daha komiği sitede soruları gönderecek bir adres yoktur. “Sadece 200 TL şartname bedeli yatıranların sorularını cevaplayacağız” diye ayrıca bir geribildirim gelmiştir ki… Şaka gibidir. Çeşitli yerlerde “Zaten bu projenin hazır olduğunu ve bir kişiye işi verirken ‘yarışma da açtık’ rahatlığını sağlamak için bu yola gidildiği” iddia edilmektedir. Buna ihtimal veremiyoruz. Ancak ilanı görüp, soru soramadan sadece 30 günü kalan ve insanüstü bir çaba ile çalışması gereken, normal bir yarışmacıya karşın, Üsküdar Belediye Başkanı’nın beyanı doğrultusunda zaten iş üzerinde çalışan beş ekip varsa, onlar neredeyse 2-3 ay fazladan çalışmış olacaklardır. İşte bu fırsat eşitliğini zedeler. Yani söylenti, tahmin ya da başka bir durum yok olsa dahi, yarışmanın hakkaniyetli olduğunu iddia eden idare, bu eşitsizlik üzerine ne diyebilir? Bahsi geçen ve isimleri gizli tutulan beş ekipten biri bu yarışmayı kazanırsa, bu kadar kısa süreyi kabul eden mimari ekibin hakkı yenmez mi?
Söz konusu bina bir camidir, cami. Fabrika binası ya da köprü, kaldırım düzenlemesi değildir. Cami herkesin eşit olduğu, cemaatin kendini kul olarak ve Allah (c.c.) önünde eşit hissettiği ibadet yeridir. Orada zengin de, fakir de, yaşlı da, genç de, herkes zavallı bir kuldur. Bu tür bir binanın projelendirilmesindeki seçimde hak geçmesi tariflenemez kadar büyük bir ayıp değil midir?
Yarışma fikri nereden çıktı ve nasıl böyle acele edildiyse sakat doğmuştur. Ama kurtulabilinir. Bunun için yardım etmek gerekirse edilir. Çözüm; yarışmaya aynen devam edilir: (1) Bu bir ön eleme olarak kabul edilir. 200 TL’lik şartname alım bedeli kaldırılır. (2) Astronomik ödüller düşürülür. (3) Katılımcılardan istenen iş ve emek azaltılır. (4) Tabii “Klasik Osmanlı Üslubu” gibi zorlama da kalkar. Keza Mimar Sinan taklidinin özgünlüğü nasıl yarıştırılacak orası da bir bilmecedir. Zaten Mimar Sinan ve ekolü klasik cami mimarisini zirveye taşımışlardır. Nasıl olur da onu taklit ederek daha iyi bir cami yapılır. Kahramanmaraş’taki Abdülhamithan Camii ile klasik taştan yığma olarak yapılmış selâtin cami karşılaştırılabilir mi? (5) Katılımcılar rumuz ile kimliklerini gizleyerek proje sunacaklarını bilirler. (6) İdare en az 10, en fazla 40 proje ön elemeden geçireceğini açıklar. Herkes eşit olur. Ön elemeyi geçen her ekibe bir miktar bedel ödenir. (7) İkinci bir yarışma yapılır. Sadece ön elemeyi geçenler katılır. Bu yarışma yine iki aşamalı da olabilir. İdare kimlikleri gizli tutmaz ve katılımcılarla birebir görüşerek onlarla çalışılıp çalışılmayacağını da test eder. Yani katılımcılar sürpriz iş yapmazlar. Her şey üzerinde ince ince çalışılmış olur. Ama idarenin çok fazla seçeneği vardır artık. (8) Seçici kurulu, danışmadan izin almadan isimleri yazmak yerinde (ki bir üye istifa etmiş, yarışmayı açan idare çok kötü duruma düşmüştür) güçlü ve güvenilir bir kurul hazırlar, jüri de TOKİ yöneticileri olmaz mesela.
Eğer idare gerçekten bu yarışmayı düzgün ve herkese eşit olarak yapmak istiyorsa, arzuluyorsa işi düzeltebilir. Eğer başka bir amacı varsa bu özensizliğe devam edebilir. Bu şekilde devam edecekse, bu yarışmaya çoğu ciddi ve güçlü büro katılmaz. Yarışmanın güvenilirliği zedelenmişti bir kere. Mimar ve camileri çok seven bir sözü ve fikri olan kişiler, “Nasılsa geriden başlıyorum, bu kadar çaba sarf edeceğim ve sonuçsuz kalacak…” diye vazgeçebilirler. Verilen çalışma sayısı az olur. Zaten önceden de çalışıp avantaj elde ettiği düşünülen beş ekip favori durumunda olur. Yarışma sakat devam eder. Güven kalmaz.