Anadolu Neolitiği'nin öncüsü, Çatalhöyük'ün keşfini sağlayan ünlü Arkeolog James Mellaart vefat etti.
Yıllar boyu bilinenin aksine ‘Verimli Hilal’ dışında Anadolu ‘da Neolitik Kültür’ün ilk izlerini bulan ve 1960’lı yıllarda Anadolu ‘da Neolitik Devrimi başlatan ünlü arkeolog J. Mellaart geçtiğimiz Pazar günü yaşama veda etti.
Aktüel Arkeoloji Dergisi’nin verdiği bilgiye göre; “Bir Anadolu aşığı” olarak kendini tanımlayan ama uzun yıllar Anadolu ‘ya girişi bile yasak olan Çatalhöyük Neolitik Yerleşimi’nin ilk kazıcısı J. Mellaart, uzun yıllar hasretle beklediği Çatalhöyük’ü belki yeniden görememişti ama Çatalhöyük’ün UNESCO Dünya Miras Listesi’ne dahil edilmesi onu mutlu etmişti.
Zengin Neolitik buluntular ile birlikte Çatalhöyük’ü keşfetmesinin ardından yaptığı yayınlarla, bir anda dünya arkeolojisinin en tanınan ismi olan J. Mellaart’ın ortaya attığı Neolitik Anadolu ve Ana Tanrıca fikirleri kendinden sonra kazıyı devralan yeni dönem arkeologları tarafından hep yıkılmaya ve aşılmaya çalışıldı. J. Mellaart ismi ve bununla birlikte “Ana Tanrıça” fikri, o kadar benimsenmiş ve kabul edilmişti ki uzun yıllar sonra Mellaart’in Ana Tanrıça olarak kabul ettiği bir figürün aslında bir ayı betimi olduğu herkesi hayal kırıklığına uğrattı. Bu duruma belki de en fazla üzülen, her yıl Çatalhöyük’e büyük maddi destekler sunan Ana Tanrıça grupları olmuştu. Bugün Anadolu Neolitik kültürü ve Çatalhöyük, J. Mellaart’in ilk keşfettiği ve tanımladığı yerden çok daha önemli noktalara geldi ama hala ismi ve ortaya koydukları ile ünlü bir arkeolog olarak arkasında her zaman anılacak bir geçmiş bıraktı.
ÇATALHÖYÜK’Ü KEŞFETTİ
1925 yılında Londra’da doğan James Mellaart, Anadolu Arkeolojisi ve Neolitik Dönem için çok önemli bilgiler elde edilmesini sağladı. Bilim hayatının tamamına yakınını Anadolu ‘da gerçekleştirdiği Çatalhöyük, Hacılar Höyük ve Beycesultan kazılarında geçiren Mellaart Anadolu Uygarlığı’nın aydınlatılmasına önemli katkılar sundu.
1951’de Ankara ‘daki İngiliz Arkeoloji Enstitüsü’nde asistan olarak çalışmaya başlayan Mellaart, Anadolu ‘da çeşitli yüzey araştırmalarına katıldı. 1954-1959 yıllarında Beycesultan kazılarına katıldı. Bu dönemde gerçekleştirdiği yüzey araştırmalarıyla Hacılar ve Çatalhöyük yerleşimlerini saptadı. 1957’de Hacılar’da kazıya başladı, arkasından 1961’de kendisi ve arkeoloji dünyası için çok önemli bir yerleşim olan Çatalhöyük kazısına başladı.
Çatalhöyük’te Anadolu ‘nun ilk yerleşik yaşama geçen topluluklar üzerine önemli bilgilere ulaşan Mellaart, 1963’te Çatalhöyük kazılarını sürdürdüğü sırada, varlığı hiçbir zaman saptanamamış olan Dorak Hazinesi üzerine yayınladığı bildiri nedeniyle Çatalhöyük’teki kazı çalışmaları durduruldu. Bu nedenle dünyaya tanıttığı Çatalhöyük Neolitik Yerleşimi’nde sadece 4 sezon çalışma imkânı oldu. Aynı dönemde 1961-1963 arasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Prehistorya ve Arkeoloji Bölümü’nde Anadolu ve Yakındoğu arkeolojisi konusunda dersler verdi.
2003 yılında Yapı Kredi Kültür Sanat Yayınları’ndan çıkan “Çatalhöyük: Anadolu ‘da Bir Neolitik Kent” adlı kitabı, Çatalhöyük bilgi birikimini arkeoloji dünyasına sunmak için önemli nitelikteydi.
ÇATALHÖYÜK
9 bin senelik bir Neolitik yerleşim olan Çatalhöyük, yaklaşık 8 bin insanın bir arada yaşadığı gelişmiş bir köy yerleşimi. 1960’larda ilk bulunduğu yıllardan beri birçok soruya ve yoruma maruz kalmıştır. İlk keşfedildiği zamanlarda, oldukça muhteşem bir şekilde korunmuş olan duvar resimleri, kabartmaları ve yapıların duvarlarına monte edilen yabani hayvan kafatasları ile büyük yankı uyandırır. Mellaart’ın 1960’lı yıllarda yaptığı geniş çaplı kazılar sonucunda ortaya çıkardığı bulgular, bu yerleşime ait mimari ve sanat eserlerini de içinde barındıran buluntu topluluğu, bugün hala önemli bir arşivi oluşturur.
James Mellaart aslında ön görüsüyle yerleşimi çok geniş ölçüde yorumlamış ve böylelikle gelecek sorulara açılan yolu oluşturmuştur. Çatalhöyük evleri yalnızca, insanların barındıkları alanlar değil, aynı zamanda karmaşık ve sürekli değişen ve yenilenen mimari unsurların bulunduğu, ölülerin gömüldüğü, duvar resimleri, kabartmalar ve diğer sanat unsurlarının barındığı mekânlardır. Bu karmaşık durum ve tanımlamalar J. Mellaart ve sonraki dönem kazı başkanı Ian Hodder tarafından farklı yorumlanmıştır. Mellaart bazı evleri ‘tapınak’ olarak tanımlamış, gerek figürlü gerekse insan, vahşi hayvan ve yırtıcı kuşlardan bir “öykü” oluşturan çeşitli duvar resimlerinin ve kabartmaların bu tapınakların en önemli simgesi olduğunu bildirmişti. Bu dekorasyon unsurları, Mellaart’a göre, ‘dini ve törensel’ öneme sahipti ve tanrıları temsil ediyordu.
Ancak Prof. Ian Hodder’un yorumuyla “tapınak” olarak adlandırılan evler aslında ‘tarih evleri’ydi. Bu yalnızca terminolojik bir farklılık olmayıp, daha çok epistemolojik bir farklılığa işaret etmekteydi. ‘Tarih evleri’ kavramı tıpkı Mellaart’ın yorumlarında olduğu gibi Çatalhöyük’te bulunan bir takım evlerin diğerlerinden daha farklı algılanması gerekliliğini ortaya koymaktaydı.