Bin yıl önce meydana gelen depremle suların altında kalan Vordonisi Adası gizemini koruyor
Bostancı sahilinin 500 metre açığında bulunan İstanbulluların pek bilmediği kayıp ada Vordonosi’ye Milliyet muhabiri Gökhan Karakaş ünlü bilim adamı Prof. Şener Üşümezsoy’la daldı.
Beklenen İstanbul depremiyle ilgili farklı görüşler ileri sürülürken Marmara Denizi’nin ortasında olmasına rağmen yaklaşık bin yıl önce meydana gelen depremle suların altında kalan Vordonisi Adası gizemini koruyor. Vordonisi’ye Milliyet ekibiyle dalış yapan İstanbul Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şener Üşümezsoy, alüvyon tabakası üzerinde yükselen adanın şiddetli bir sarsıntının ardından meydana gelen çökme sonucu sular altında kaldığını söyledi. Üşümezsoy, granit kayalıklar üzerinde yükseldikleri için diğer adaların bir depremle sular altında kalma ihtimalinin olmadığını da belirtti. İstanbul’un bilinen 9 adasının yanında bir depremle Marmara Denizi’nin suları altında kalan gizemli adasının izlerini aramak için dalış yaptık. Doğu Roma İmparatorluğu döneminde Patrik İgnazius’un (797-877) üzerinde büyük bir manastır yaptırdığı Vordonisi adası, 1010’da meydana gelen bir depremle sular altında kalırken, günümüzde tartışmaları süren İstanbul depremi hakkında da ipuçları veriyor. Denizcilerin Bostancı kayalıkları adını verdiği Vordonisi’nin alüvyonlu bir çukurluk alanda kurulduğunu belirten Prof. Üşümezsoy, 1010’daki depremle adanın denize gömüldüğünü belirtirken, diğer adaların granit kayalar üzerine kurulduğu için etkilenmediğini vurguladı.
Prof. Üşümezsoy, İstanbulluların gereğinden fazla korkutulduğunu belirtirken Vordonisi’yi sular altına gömen fayın hareketli olmadığını belirtti. Üşümezsoy, “Adalar Fayı, Kuzey Anadolu Fayı’nın uzantısı değildir. Adalar fayı aktif değildir. Asıl ana fay Yalova ve Çınarcık’tan ilerler. Roma haritalarında görülen Vordonisi, 1010’da meydana gelen depremle sular altında kalmıştır. Deniz seviyesinin 3-8 metre altında kalmıştır. Eğer Vordonisi deprem sonucu çökmediyse suların yükselmesiyle oluşmuştur. Ama bu ihtimalin izlerini göremiyoruz. Bu nedenle Vordonisi çok önemli. En önemli detay Vordonisi’yi denize gömen depremi yaratan Adalar Fayı’nı ölü olmasıdır. Yani bu fayın İstanbul için bir tehlike oluşturmadığıdır” dedi.
Vordonisi’nin tam karşısında ve çok yakınında bulunan Küçükyalı Arkeolojik Alanı’nda 12 yıldır araştırmalar yapan Koç Üniversitesi ve İtalya Salerno Üniversitesi Ortaçağ Latin Araştırmaları Bölümü öğretim üyelerinden Dr. Alessandıra Ricci de adanın sualtı arkeolojisi temsilcileriyle araştırılması gerektiğini vurguladı. Ricci, Vordonisi Adası’nın Küçükyalı Manastırı’nın tam karşısına denk geldiğini belirtirken, üzerinde çalıştıkları manastırın da 9. yüzyılda deniz kıyısında olduğunu ve zamanla uzaklaştığını söyledi. Ricci, “Vordonisi Adası’nda sürgün olan Patrik Fotius ile Küçükyalı’daki Patrik İgnazius arasında büyük çekişme yaşanıyor. Rekabet sonucu Patrik Fotius, adanın üzerine bir manastır yapınca da, Patrik İgnazius da aynı manastır yaptırıyor. Vordonisi’nin bulunması, Küçükyalı’daki Satyros manastırının da önemini artırıyor. Bizans’ta Adalar’da rahipler yaşardı. Vordonosi adasında ufak çaplı da olsa yerleşim olabilir. Ada üzerinde kubbeli bir kilise yapısının olduğunu biliyoruz. Bu küçük adanın kalıntılarının tespiti için sualtı arkeolojik araştırmaların yapılması son derece önemli.
Sualtı kamuoyunun yakından bilmesine rağmen yetkililerin gerekli ilgiyi göstermediği Vordonisi Adası’nı 19. yüzyıl haritalarından birinde gördüğüm zaman harekete geçtim. Zaten, kıyı balıkçılarının ve denizcilerin “Döküntü” ya da “Bostancı Çakarı” dedikleri bölgeyi araştırmak için yıllardır fırsat kolluyordum. Türkiye’nin ilk balıkadam kulübü olan ve sualtı araştırmaları yapan Caddebostan Balıkadamlar Spor Kulübü ve doğayla ilgili pek çok projede yer alan Prof. Dr. Şener Üşümezsoy’un katılımıyla dalışa başladık. Deneyimli dalış amiri Ramazan Alkan’ın idaresinde dalarken yanımızda usta sualtı fotoğrafçısı Alp Baranok da yer alınca ekibimiz tamamlandı. Denize indiğimiz anda şiddetli poyraz bizi zorlamaya başladı. Karadan esen rüzgâr bizim dalmamızı zorlaştırırken en önemlisi görüş mesafesi de düşürdü. İlk metrelerde kayıp adanın izlerini görmeye başladık. Bin yıl önce güneşle buluşan kayalar, hızla yok ettiğimiz Marmara Denizi’nin karanlığında karşımızdaydı.