Sevda Tepesi, tartışmalarla İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından imara açıldı.
1984 yılında 1 milyon dolar gibi komik bir bedelle Suudi Kralı’na satılan, İstanbul’un harikulade manzaralı hazine arazisi olan Sevda Tepesi, satın alınmasından bu yana geçen 28 yıl boyunca açılan yüzlerce davaya rağmen en sonunda tartışmalarla İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından imara açıldı.
1983’te çıkarılan Boğaziçi Kanunu’nun temel amacı Boğaziçi bölgesinin kültürel ve tarihi değerlerini, doğal güzelliklerini, dokusunu kamu yararı gözetilerek korumak ve geliştirmek, bu alanlardaki nüfus yoğunluğunu artıracak yapılanmayı sınırlamaktı.
Kamuya ait bir alandan maksimum yarar sağlanması beklenirken ve gerekirken, buranın çok düşük bir bedel karşılığında adeta Suudi Kralı’na hibe edilmesi vicdanları kanatmıştır.
Toplam 57 bin 470 metrekare olan bu Sevda Tepesi, 1724 metrekare tabana basan 3 bin 448 metrekare satılabilir kapalı alanlı inşaat yapılabilecek ve irtifa, çatı dahil en fazla 7.5 metre olacak şekilde imara açıldı.
Boğaz’da yapılaşma yasağına rağmen çeşitli çıkar ilişkileriyle, farklı dönemlerde yasal boşluklardan, siyasi erklerden, çeşitli güçlerden yararlanılarak türlü hilelerle ya da alenen yapılmış olan mevcut yapıların yanında yurttaşlık bilinciyle yasaları çiğnemeyen, hukuka saygılı olanlar, tapulu arazileri fundalık ve ormanlık haline gelenler onlarca yıldan beri adaletin tecelli etmesini bekliyorlar.
Bu beklentileri Sevda Tepesi ile birlikte daha da artmıştır.
Boğaziçi’ndeki imar hakkı ve yapılaşmayı emsal göstererek bu konuda AİHM’de de açılmış ve kazanılmış yüzlerce dava bulunmaktadır.
Geçmişten bugüne çeşitli çıkar ve menfaatlerle elde edilen yapılaşma hakları bir yana, yasalara uygun hareket eden, fırsatlardan yararlanamayan yurttaşlara da yasalar çerçevesinde, planlar dahilinde hakları verilmelidir.
Yıllardan beri yasa, mevzuat, hukuk tanımadan, akıllarına ve arzularına göre büyük bir cesaretle yapılaşma yaparak Boğaziçi’ni katledenlerin yanında, devletine güvenen, yasalarına saygılı yurttaşlar daha fazla mağdur edilmemelidir.
Elbette doğal güzellikler, yeşil alanlar tahrip edilmeden, kentin silueti bozulmadan, ucube, kaptı kaçtıcı yapılar yerine, vicdanlar ortaya konarak ve estetiğe azami düzeyde önem verilerek Boğaziçi yapılaşmaya açılmalıdır.
Hem bu bölgedeki hak mağduriyetine uğrayanları daha fazla mağdur etmemek için hem de bu iş eğer eller birazcık vicdana konularak, gerçek ve sağlam şehircilik politikaları hayata geçirilerek yapılırsa, gerçekten de Boğaziçi’nin tarihi, doğal ve kültürel dokusu bozulmadan, hatta bu güzelliği katmerleyecek yapıların inşa edilebileceğine inandığım için bu bölgenin yasal statü içerisinde, en üst düzeyde denetimler eşliğinde, şeffaflık ilkesi benimsenerek yapılaşmaya açık olmasından yanayım.
Üstelik bölgedeki mevcut yapı stoku da son derece kalitesiz, depreme dayanıksız, çürük ve niteliksizdir. Böyle bir fırsatla mevcut yapılar da yenilenebilir, bu yapılara planlar dahilinde, kanunlar içerisinde yenileştirme, sağlamlaştırma hakları verilebilir.
Ve elbette bu yapılaşma hakkı, karşılığı ödenerek, kamu için etkili bir kaynak yaratılacak biçimde sağlanmalı, Boğaziçi de azami düzeyde korunarak daha da güzelleştirilmelidir.
Şunu da unutmamak gerekir ki bu tip yasakların çok olduğu bölgelerde rantın, gaspın ve peşkeşin, çeteci anlayışların, mafyavari düzenin çıtası da aynı şekilde yüksektir.