Günümüz felsefe dünyasının kuramsal alandaki ürünleri, askeri akademiler ile mimarlık okullarına yön veriyor.
Fotoğraf: timothyfadek.com
20. yy’ın kapitalist kültürü içinde etkisini kaybeden eleştirel ortam askeri çevrelerin elinde büyümekte. İsrail Savunma Güçleri gerçek anlamda, çağdaş felsefe akımlarından etkileniyorlar. Bu durum Foucault’nun “Bu yüzyıl Deleuzian asır olarak anılacak” sözünü akıllara getirirken Derrida’nın yaklaşımları, askeri güçler elinde “kitlelerle buluşuyor.”
Savaş Sanatı
İsrail Savunma Güçleri düzenlediği hücum harekatlarında seriler halinde uyguladığı “mikro-taktik”lerin, şehir sentaksında yeni yapılanmalar meydana getireceğini öne sürüyor ve harekatın tugay komutanı Aviv Kokhavi tarafından bu taktikler “ters simetri”olarak adlandırılıyor. Şehirde savaş askerleri varolan şehir dokusu üzerinden yeni şehir tünelleri açarken Filistinli gerilla hareketleri de eşzamanlı olarak yaşanıyor. Fakat tüm bunların yalnızca bir kısmı görünür kalıyor. Çünkü şehirde, yol, cadde, kapı veya avlular yerine; yatay düzlemde duvarlar içinden, düşey düzlemde tavan ve döşemelerde patlamalarla açılan boşluklar üzerinden bir hareket mevcut. “İstila” denilen bu hareket şekli içten dışa, evlerden caddelere bir yol tarifliyor. İsrail Savunma Güçleri’nin stratejisi “duvarlar içinden yürümek”. Bu kavramsal çerçeve, şehri tanımlı bir arsa olarak ele almayarak ve “sıvı” ve “esnek” savaş araçları olarak asker topluluklarını kullanıyor.
Günümüzde çağdaş askeri kuramlar kente dair “arazi” kavramını tekrar ele alıyor. Yürütülen askeri operasyonlarını geliştirilmesi ve tekrar ele alınması adına eğitim ve araştırma merkezleri açılmakta. Tıpkı elit mimarlık akademilerinde olduğu gibi. Bu yapılanma coğrafyacı Stephen Graham tarafından “gölgeler dünyası” olarak adlandırılıyor. Şehir kuramcısı Simon Marvin’e göre bu “gölgeler dünyası” üniversite programlarına oranla araştırmaları daha çok desteklemekte.
Simon Marvin askeri eğitim ve araştırma merkezlerinin, tüm mimarlık kurumlarınca yürütülen, özellikle 3. Dünya Ülkelerini ve Afrika şehirlerini kapsayan, öncü şehirsel araştırmalardan haberdar olduğunu söylüyor. Gerçekten de, çağdaş askeri kurumların, özellikle 68 dönemi işler (Gilles Deleuze, Félix Guattari ve Guy Debord) ile çağdaş şehir, psikoloji, sibernetik, postkolonyalizm ve postyapısalcı kuramları kapsayan müfredatı, mimarlık okullarının okuma listeleri ile örtüşmekte. Bazı yazarlar 20. yy’ın kapitalist kültürü içinde sönümlenen düşün ortamının askeri ortamlar içinde parladığını söylüyor.
Başlangıçta mimarlık okumaya niyetlenip Hebrew Üniversitesi’nden felsefe bölümünden mezun olmuş ve ümit verici subaylardan biri olarak görülen paraşüt ekibinin komutanı Kakhavi Filistin için şöyle söylüyor: “Mekana bak, odana bak.. Bunlar hiçbir şey… Gördüklerin yalnızca üzerine yaptığın yorumdan ibaret […] Önemli olan yolları nasıl yorumladığın… Düşman mekanı geleneksel bir bakış açısı ile algılar, tuzakları kapı arkasında, silahları caddelerde bekler. Bense böyle bir düşünce tuzağına düşmem. […] Biz “duvarlar içinden yürüme” metodunu kullanıyoruz. Tıpkı kendi kendine önündeki yolu açarak hareket eden bir kurt gibi. Bir görünüp bir kaybolarak…Biz de aynen bu şekilde hareket ediyoruz; duvarlar içinden yürüyoruz.”
Fotoğraf: timothyfadek.com
Kakhavi’nin eğitmeni İsrailli siyaset generallerinden Shimon Naveh ise hem politik yollardan hem de havadan ve yerden suikast girişimleri ile Filistin direnişini kesmeye çalışıyor. Askerler duvarlar içinden çekiç, delgi ve patlayıcı maddelerle geçebilecekleri genişlikte boşluklar açıyorlar. Onlar duvarlar arasında hareket ederken, ev sakinleri bir odaya kapatılıyor, üzerlerine kilit vuruluyor ve bu odalarda operasyon tamamlanana kadar aç, susuz olarak günlerce kalabiliyorlar. Filistinli bir kadın olan Aisha, “ev” gibi özel bir alanda savaşın beklenmedik nufuzu ile yüzleşmeyi şöyle aktarıyor: “Düşünün, evinizde oturuyorsunuz, en iyi bildiğiniz yerdesiniz ve akşam yemeğinden sonra ailecek televizyon izliyorsunuz. Fakat aniden duvarlar yıkılıyor ve odanız enkazla doluyor, harabeye dönüşüyor ve birden askerler odanızdan içeri doluşuyor. Daha önceden onların evinizin civarında olduğundan ya da bu hat üzerinde yeraldığınızdan haberiniz yok. Çocuklar panik içinde bağırmaktalar. Dehşeti gözünüzü önüne getirmeye çalışın…5 yaşında bir çocuk ve 4, 6, 8, 12 asker, yüzleri siyah maskeli, makineli tüfekleriyle her yere ateş ediyorlar. Sırt çantalarından antenler fırlamış ve bu halleriyle devasa böceklere benziyorlar.”
Naveh emekli bir paraşüt generali ve 1996 yılında kurulan Operasyon Kuramları Araştırma Enstitüsü’nde yöneticilik yapmakta. İsrail Savunma Güçleri’ni ve askeri bir jargon olarak “strateji ve taktik arası bir şeye işaret eden “Operasyon Teorisi” diğer militanları eğitiyor. Naveh şöyle söylüyor: “Askerlere Christopher Alexander okuyoruz düşünebiliyor musun? John Forester, Gregory Bateson, Clifford Geertz… Bunları okuyoruz. Bazı generaller bunlara burun kıvırıyor. Fakat biz kurduğumuz okul için müfredat geliştirdik” Daha çok Deleuze ve Guattari’nin referans alındığı müfredat “Yapılaşma ve Yapı Diyalektiği”, “Biçimsiz Rakipler”, “Fraktal Manevra”, “Hız ve Ritm”, “Wahabi Savaş Makinası”, “Postmodern Anarşistler”, “Göçebe Teröristler” gibi başlıkları içermekte. “Savaş aletleri” düşünürlere göre metamorfoz kapasitelerine göre karakterize edilmiş, küçük grupların ayrılma ve birleşmeleri ile şartlara göre değişebilen oluşumlar. (Deleuze ve Guattari tıpkı akışkan mekan tartışmalarında olduğu gibi burada da durumun isteyerek kendini savaş makinasına dönüştürdüğüüm savunurlar)
Naveh’e göre askerler arasında Deleuze ve Guattari’nin bu denli popüler olmasının nedeni, durumları açıklamada getirdikleri kolaylık: “Kendi paradigmalarımızı problemitize ediyorlar. En önemlisi konseptler arasındaki farkı göstermesi. Mekan üzerine yapılan yorumlar operasyonlarımız için önemli. Filistin gerçekten de duvar, hendek ve yolları ile esneklik duygusu veren bir yapıda. Duvarlar içinden hareket etmek teori ve pratiği bağlayan basit bir mekanik çözüm”
Filistin şehirlerinde hareket eden İsrail Savunma Güçleri, soğuk savaş dönemlerinde üretilen ve sürülerdeki yapay zeka prensiplerini içeren “sürüleştirme” taktiğini burada da kullanmakta. Bu yaklaşım problemlere karşı topyekün hareket edip merkezi bir kontrol olmaksızın etkileşim halinde problem çözme işlerini kapsamakta (kuşlar, arılar, karıncalar, askerler). “Sürü”ler, doğrusal olmayan bir organizasyon yapısı içindedirler. Fraktal yapıya dönüştürülen Öklid geometrisi, askeriye için basitleştirilerek ve manevra paradigmaları için kullanılıyor. Ordunun kendi içinde savaş öyküleri üretip problemlere karşı senaryolar geliştirmesi Foucault’nun “alet kutusu” yaklaşımı ile örtüşüyor. Eylem bilgi, bilgi de eylem oluyor. Naveh’e göre sistem geliştirmek sistemin kendisi kadar yararlı.
Çatışmaların postmodern formu, şehir savaşları olarak görülebilir. Mantık kuralları ile merkezi bir sistem üzerinden yönetilen savaş planları, şehrin “belirsizlik” gerçeğiyle yüzleşince kayboldu. Siviller muharip, muharipler sivil olurken kimlik heryerde, -cinsiyetler açısından da- kolayca değişebiliyor. Örneğin bir kadın bir anda, savaşçı bir adama; Arap kılığındaki İsrailli bir asker Filistinli bir savaşçıya; Filistinli savaşçı ansızın İsrailli askere dönüşebiliyor.”
Naveh’e göre eleştiri teorisi için şöyle diyor: “Biz eleştiri kuramını en başta askeri yapılanmanın kendisi için kullanıyoruz. Kuram, varolan paradigmalar ile varılmak istenen nokta arasındaki boşlukları dolduruyor. İsrail Savunma Güçleri’nin yüksek rütbeli subayları ve üst rütbeler Deleuze ve Tschumi hakkında tartışabiliyorlar. Tschumi’nin Mimarlık ve Ayırma kitabında yeralan, bölerek şekillendirme fikrini, epistomolojiye yaklaşımını içeriyor. tek bir perspektife ait ve merkezi düşünme sistemini reddeden yaklaşımı dünyayı farklı sosyal pratikler ve sürekli bir değişim içinde ele alıyor. Yarattığı yeni gramer, fikirlerimize yön veriyor”
Fotoğraf: timothyfadek.com
Soru “Neden Derrida ve yapıbozum değil?” şeklinde sorulduğunda Naveh’in verdiği cevap şu şekilde oluyor: “Derrida bizim için fazla bulanık. Biz daha çok mimarlar ve onların kuram ve eylemlerini paylaşıyoruz. Ama bunları yaparken yıkıp öldürebiliyoruz da.” Situasyonist Enternasyonel’lerin kapitalist şehirlerin hiyerarşisine meydan okuma ve özel ile kamusal mekan arasındaki farkı kaldırmak ve tümden bir kamusal alan yaratmak üzerine söylemleri şehri istila ve zimmete geçirme adına askeriye tarafından benimsenmiş yaklaşımlar. George Bataille’nin çalışmaları referans alınarak doğrudan ya da ima yoluyla Tschumi’nin rasyonalist savaş sonrası rijit yapılanmayı sökmek adına “mimarlığın deli gömleği”nden kurtulup insanı kendi istekleri doğrultusunda rahat bırakmak üzerine çalışmaları askeri yapılanmalar içinde net şekilde okunabiliyor.
Beşeri bilimlerin eğitim alanı -hem de çoğunlukla emperyalizm karşıtı olarak bilinirler- artık, kuvvetli bir emperyalizm aracı olarak görülüyor. Askeri güçleri “kuram”lar üzerinden hareket etmsi elbette ki yeni bir yaklaşım değil. Marcus Aureliust’tan General Patton’a kadar bu, genişleyen uzun bir çizgi olarak görülebilir.
Geleceğin askeri teknikleri varolan şehir dokusu üzerinde kendi “duvarsızlaştıma” teknolojilerini geliştirmeye adayacak. Mimarlar ve askerler akıllı bombalar için yanıt ararken bir sonraki hal paradoksal olarak daha çok sivilin ölümü ile sonuçlanacak.
Teknolojik ve kuramsal verilerin asker elinde kullanımı bir başka teoriyi de tetiklemekte. Buna göre bu “baştan çıkarıcı” kullanım savaşın sanki uzak, hızlı, entellektüel, ekonomik dönüşümlü ve heyecanlı bir oluşum”muş gibi” algılanmasını sağlıyor. Şiddet şekillenebilirmiş gibi hesaplanıyor, kamu da bu olayı desteklemek için yüreklendiriliyor. Kamusal alana yönelik gelişme ve yayılma, askeriye için teknolojik icatları tetikliyor: yeni “akıllı silahlar” üretiliyor.
Kuram yeni duyarlılıkları uyarmak için bir güçken artık farklı tabanlarda, farklı güçlerin elinde bağımsız hale gelmekte; askeriyenin kendi artalarında bir dil yaratması için düzenleyici üst program görevini görmesi gibi. “Sürü”, “Güdümlenmiş ölümler”, “Akıllı yıkımlar” askerlerin kendi alt birlikleri ile iletişiminde bağ kuran yaklaşımlar olarak “yağma”nın ılımlı bir atmosferde planlanabilir olmasını sağlıyor, böylelikle “şiddet” kabul edilebilir bir kavram olarak algılanıyor. Tüm bunlar askeri güçlerin elindeki haklar olarak tanımlanıyorlar. Operasyon Kuramları vahşetin seviyesini yükseltmek için korunaklı bir potansiyel alan olarak görülmekte. Basın – yayın yoluyla tüm bu tartışmalar kamu önünde medeni ve kültürlü ordu imajı ile verilmekte. Açıklamalar ise düşmanı bir tür sindirme mesajı içeriyor: “ Hangisinin seni öldürdüğünü hiç bir zaman bilemeyeceksin”