PROJE RAPORU
KISA TANIM: Sert iklim koşulları göz önünde bulundurularak kısmen içe dönük bir kurguyla tasarlanan yapı, bu dışa kapalı etkisiyle aynı zamanda bir eşik imgesi oluşturmaktadır.
Sürdürülebilir tasarımın, sadece günümüze özgü teknolojik çözümler ile sağlanan bir “iyileştirme” çabası olmaması gerektiği ortadadır. Bu çok katmanlı tasarım yaklaşımının temelinde “yer”e ait olmanın, referansını “yer”den almanın bulunduğuna inanıyoruz. Tarihin en eski yerleşimlerine ev sahipliği yapmış Anadolu coğrafyasında çevresiyle uyumlu, iklim koşullarıyla doğru şekilde ilişki kuran, topoğrafyayı verimli kullanan, yerel malzemelere kıymet verilen sayısız mimari örnek bulunmaktadır.
Bu noktadan referansla, SCADA Binasının bağlamını ait olduğu yer üzerinden kurgulamanın önemli olduğunu düşünüyoruz. 20 milyon m²’lik alana yayılmış devasa bir yenilenebilir enerji tesisinin yönetim yapısında görece çok düşük miktarlarda enerji üretmeye çalışmanın veya tamamen elektro mekanik sistemler üzerinden enerji verimliliğini kurgulamanın anlamlı olmayacağı görünmektedir. İklimsel girdilerin dikkate alındığı pasif tasarım özellikleri sayesinde daha az enerji tüketecek, yerel (ve yerine uygun) malzeme kullanımıyla çevresel etkisini en az düzeyde tutacak bir yaklaşımla neredeyse sıfır karbon emisyonlu (nZEB) bir yapı hedeflemekteyiz.
Yer’le bütünleşmeye, hem hal olmaya çalışan bir yapı hayaliyle yola çıktık.
Karapınar gibi dümdüz bir coğrafyada kendi topoğrafyasını yaratan; yapı malzemesi ve teknoniği sayesinde çevresiyle bütünleşen bir yapım dili hedefledik.
Operasyonel açıdan çalışanların tüm ihtiyaçlarını karşılayan bir plan şeması oluştururken, ziyaretçi deneyiminin, alanla ve yapıyla kurulan ilişkinin ön planda olmasını istedik.
Sert iklim koşulları gözönünde bulundurularak kısmen içe dönük bir kurguyla tasarlanan yapı, bu dışa kapalı etkisiyle aynı zamanda bir eşik imgesi oluşturmaktadır.
Deneyimi yapının içiyle kısıtlı tutmayan, yapım dili ve malzeme özelliklerini alanın genelinde hâkim kılmaya çalışan bir tasarım dili benimsedik.
Yapı tektoniğini ağırlıklı olarak yatayda kurgulayan, bunu yaparken fonksiyonel birimlerin kendi kütlelerini oluşturduğu, bir anlamda üst üste yığılan ve bu yığının arazide yeni bir topoğrafya ile sonuçlandığı bir tasarım süreci izledik. Yatay vurgunun içerisindeki dikey kule ile de hem teknik personelin gözlem gereksinimini sağlamak hem de ziyaretçiler için bu uçsuz bucaksız üretim sahasını etkileyici şekilde algılanabilir kılmak istedik.
İç mekanlarda, özellikle deneyim alanlarında; yapı malzemesinin hamlığı ve basitliği ile enerji üretimindeki komplike teknolojinin zıtlığını vurgulamak adına toprak dikey yüzeyler ile parlak siyah yatay yüzeylerin kontrastını oluşturduk.