Orhan Pamuk'un ''Masumiyet Müzesi'' isimli romanından esinlenerek hayata geçirilen ve bu özelliğiyle dünyada ilk olan müze, 28 Nisan'da kapılarını ziyaretçilere açacak.
Beyoğlu’nun Çukurcuma semtindeki müze binasının tanıtımına ilişkin düzenlenen basın toplantısında konuşan yazar Orhan Pamuk, müzenin farklı olduğuna dikkati çekerek, ”Bu müze, yaşanan bir hayatı saptıyor. Kemal ile Füsun’un aşkı ve özel yaşamı var burada” dedi.
Müzenin açılacağı günü 4 yıldır beklediğini, ancak bu günün sürekli ertelendiğini anlatan Pamuk, 1990’ların ortasında romanı yayımladığı gün müzeyi de açmayı düşündüğünü, ancak romanın 2008’de yayımlandığını ve müze açılışının da sonraya kaldığını söyledi.
Müze için Sultanahmet ve Galata gibi yerlerde ev aradığını, ancak orta kesimin yaşadığı Çukurcuma’da karar kıldığını ve 1999’da müzenin kurulduğu binayı aldığını aktaran Pamuk, evi alırken ”Evde hayali bir aile yaşasın, o ailenin kullandığı eşyalar üzerinden hikayemi anlatayım. Sonra bu evi müzeye çevireyim,daha sonra bu aile üzerinden müze kataloğuna benzeyen roman yazayım” şeklinde düşündüğünü ifade etti.
Pamuk, sözlerini şöyle sürdürdü: ”Müzenin belgeselci yanı var. 1970’lerden günümüze kadar İstanbul’un eski otobüs ve sinema biletleri, İstanbul’da yaşamak için gerekli sigorta kartları ve banka defterleri, hepimizin günlük hayatta kullandığı pek çok belge, resimler, fotoğraflar, bu şehirde yaşamak için kullandığımız eşyalar, tuzluğundan meyvesine, giysiden mutfak eşyasına hepsinden var bu müzede. Bu müze yaşanan bir hayatı saptıyor. Kemal ile Füsun’un aşkı ve özel yaşamı var burada. Bu durum da müzeyi daha özel kılıyor. Müzenin mantığı çok basit, romanda 83 bölüm var. Müzede de kurumsal ve mantık olarak 83 vitrin ve kutu var. Müzenin mantığı, eşyayı romandaki bölümlere göre toplamaktır. Eşya, müzenin her yerinden bir şey anlatıyor. Bu müzeyi bitirdikçe romanın anlattığı hikaye ile müzenin hikayesi arasında bir ayrım doğmaya başladı. Ayrı hikayeler anlatmıyor, ancak görsel deneyimle okumak arasındaki fark var. Okumak kelimeleri kafamızın sinemasında resimlendirmek. Kelimelerle kafamızda, hayal gücümüzde film izlemektir. Müze ise kafamızda oluşturduklarımıza benzer bir şey.”
”Romancılığı bırakıp niye bu müzeyle ilgileniyorsun?” diye çok sorulduğunu ifade eden Pamuk, 7-22 yaşları arasında ressam olmak istediğini belirterek, ”Ruhumun derinliklerinde hala bir ölü ressam var. Dışarı çıkıp bir şeyler yapmak istiyor. Ben bu ressama izin verdim, resmetmek, görmekle ilgili düzenlemeler yapmak isteğimin sonucu olarak ortaya çıktı bu müze… Ancak esas sebebi bir roman yazdım bunun müzesi oldu. Dünyada bunun bir benzeri yok. İçimden geldiği gibi yapıyorum” diye konuştu.
Müze binasının 1897 yılında yapıldığına işaret eden Pamuk, binayı bir mimar arkadaşıyla müzeye çevirmeye başladığını, ancak çalışmaların bir süre sonra durduğunu, daha sonra müze mimarı aradığını, Türkiye’de olmadığı için Alman bir müze mimarıyla tanıştığını ve onun ailesiyle beraber Türkiye’den farklı alanlarda birçok sanatçının müzeye çeşitli katkısı olduğunu bildirdi.
Aslında bütün romancıların ressamlıkla, resimle ilgisi olduğunu belirten Pamuk, ”Ruhum, resimle roman arasında ayrılmış. Bu müze bunları birleştirdi” diye konuştu.
Pamuk, şunları kaydetti: ”Müzeyi gezmek ortalama 40 dakika ve aynı anda 70 kişinin gezebileceği kapasitede. Özellikle ilk zamanlarda yoğunluk olacağını düşündüğümüzden insanlar sırada beklemesin diye müzenin internet sitesinde bilet satışı yapacağız. İlerleyen yıllarda müzeye ilgiyi azaltmamak için çeşitli etkinlikler düzenleyip, müzeye eklemeler yapmayı düşüyorum. Füsun ile Kemal’in hayatından daha yer vermediğimiz eserler var. Ayrıca İstanbul’da henüz bir İstanbul Müzesi projesi yok. Her görüşten herkes böyle bir projede olmalı ve İstanbul’un günlük yaşantısının anlatılması. Benimkisi ummanda bir kaşık su gibi. Müzeye, bir küçük İstanbul müzesi dediler aynı zamanda.”
Bir romandan esinlenen ilk müze olma özelliğini taşıyan müze, Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk’un 2008 yılında yayımladığı ve bugüne kadar 60’a yakın ülkede okuyucularla buluşan aynı adlı romandan esinlenilerek yapıldı.
Orhan Pamuk romanında, Kemal’in sevgilisi Füsun’un eşyayı nasıl topladığını ve onları müzeye hangi mantıkla yerleştirdiğini anlatıyor. 20. yüzyılın ikinci yarısında İstanbul’daki gündelik hayatı temsil eden bu eşyalar, müzede özenle düzenlenen kutular ve vitrinlerde sergileniyor.
Çukurcuma Caddesi üzerinde 1897 yapımı tarihi bir binada yer alan müzenin, ahşap merdivenlerle birbirine bağlanan 3 katı vitrinler ve yerleştirmelerle donatılıyor.
Ziyaretçilerini 1950-2000 yılları arasına dair İstanbul hayatının pek çok unutulmuş ayrıntısıyla buluşturacak müze, ziyaretçilerine romanın 83 bölümünü temsil eden 83 kutuda sergilenen sinema biletlerinden kibritlere, likör şişelerinden kapı kulplarına, minik biblolardan fotoğraflara uzanan, binlerce eşyadan oluşan bir koleksiyonun yanı sıra müzede eski İstanbul filmlerinden yaratılan bir seçki de sunuluyor.
Müzede çatıya kadar yükselen merdiven boşluğundan aşağıya süzülen ışık, romanın başkahramanları Kemal ile Füsun’un aşk hikayesi ve bu aşka tanıklık eden eşya ve mekanları aydınlatarak, müze ziyaretçilerine romanı elle tutulur, gözle görülür hale getiriyor.
Müze, 28 Nisan’da itibaren salı ve pazar saat 10.00–18.00 saatleri arasında, cuma günleri ise saat 20.00’ye kadar ziyarete açık olacak.
1 Yorum
“Mimar İhsan”ın projesi ile bir ilgi kursa bu haber keşke.