Bilgi Üniversitesi Mimari Tasarım Yüksek Lisans Programı ve Arkitera Mimarlık Merkezi işbirliği ile düzenlenen Bilgi’de ARKIMEET Konferanslar serisinin ilki 25 Mayıs 2006 Perşembe günü, Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampüsü’nde, Hollandalı Mimar Kees Christiaanse’nin katılımı ile gerçekleşti.
KCAP Ofisi’nin kurucusu olan Christiaanse, aynı zamanda Zürich ETH Mimarlık Fakültesi Kentsel Tasarım Enstitüsü’nün başkanı. Prof. Christiaanse, Zürich ETH ile Bilgi Üniversitesi Mimari Tasarım Yüksek Lisans Programı’nın ortak olarak gerçekleştirdiği Galata, Silahtarağa ve Göktürk bölgelerinde atölye çalışmaları yürütüyor.
Kentsel planlamayı, kıyılar, bekleyen alanlar, kültürel alanlar, MUD ve vadi başlıkları altında anlatan Prof. Christiaanse, kentsel planlama karmaşasının ancak yapay bir metodoloji ile çözüme ulaşacağını söyledi.
Birçok kentte, su kıyısındaki alanları eski rıhtım bölgeleri işgal ediyor. Bu alanlar, genellikle, bina, program ve kamu alanlarının farklı karışımlarından oluşan şehircilik formlarının doğduğu yerler. Bu alanlar, mimar ve şehir planlamacılar tarafından yeni bir anlam ile doldurulup, hayatta kalabilirler. Tipolojik olarak kıyı alanlarındaki farklılaşma oldukça göze çarpan nitelikte. Bir tarafta “şehir markalaşması” için kentin sembolü olan, alışveriş ve eğlence merkezlerinin yoğunlaştığı, yüksek kalitede yaşama ve çalışma bölgelerinin konumlandığı bölgeler, diğer tarafta ise “bekleyen alanlar” olarak adlandırılan, kent merkezinden uzak fakat dışında da olamayacak kadar da yakın kıyı bölgeleri.
Kentsel tasarımda kıyıların çok önemli oldugunu vurgulayan Prof. Christiaanse, kentin dinamik bir yapısı olduğunu ve sabit kent imgeleri ile çalışmanın mümkün olamayacağını da ekledi. Özellikle İstanbul gibi liman ve kıyı bölgelerinde kentin denetlenemeyeceğini ve sürekli olarak değişeceğini söyledi. Buna, Rotterdam’ın kıyı ile ilişkisinin 20 yıllık bir süreçte değişmiş olduğu örneğini verdi. Rotterdam’ın merkezi için 1946 yılında sonsuza dek öngörülen plan 20 yıl sonra değişmiş ve kent, “nehir kıyısında bir kent” olmaktan çıkıp “ortasından nehir geçen kent”e dönüşmüş. Değişen her siyasi partinin kente farklı bir bakış açısı getirdiğini belirten Prof. Christiaanse böyle durağan olmayan bir durumda tek bir çözüm olabileceğini söyledi. Dağınık kent denetlenemeyeceği için adalar bütünü şeklinde tasarlanır ve uyumlu, organik, bütüncül fakat tüm bileşenleri aşırı şekilde kontrol edilmeyen bir planlama düşünülebilir. Rotterdam’daki örnekte de olduğu gibi karmaşık fakat uyumlu tipolojilerin sonucunda heykelsi bir yapı ortaya çıkıyor. Su kıyılarında cazip görülen unsurlar, kolaj ve heterojenlik. Binaların kendi kimlikleri var ve bütünün içinde bireysel davranış gösterebiliyorlar.
Eski liman, demiryolu ve endüstriyel bölgelerin, şehrin gelişiminin önünde durmayan, gelişim için potansiyel taşıyan bir şekilde kentsel plan içinde yer alması gerekiyor. Bu işlevlerin kapladıkları toplam alan, genellikle kentsel genişleme alanları ile eşit oluyor. Prof. Christiaanse, gelişimi bu şekilde teşvik ederek yapmak istediklerinin zor ve hızlı tasarımlar olmadığını, sadece dönüşüm metodlarını önceden belirleyerek kentin gelişimini denetim altına alabileceklerini söyledi. Peyzaj gelişimi, aynı zamanda şehrin silüetinin gelişimini yansıtıyor. Su veya çimden oluşan meydanlar, ihtiyaca göre kontrollü bir biçimde yapı bloklarına dönüşüyor.
Birçok çalışma, gelişigüzel kentsel gelişimin kaçınılmaz olduğunu gösteriyor. Kentin, karmaşık fonksiyonlu, hareketli, sürdürülebilir yapısının denetlenebilmesinin öneminin yanı sıra gelişimin sonucunda şehir merkezi ile banliyö alanları arasındaki yeni ilişkinin de kurgulanması gerekiyor. Mimar, şehir plancı ve peyzaj mimarları, kenara çekilmemeli ve bununla ilgili yeni tasarım araçları bulmak üzere birleşmeli. Kültür ve doğanın dengesini kuran kültürel alanlar, kontrol edilemez gelişimin denetlenebileceği yeni tasarım araçları olarak kullanılabilir.
İstasyon bölgeleri, havaalanları ve diğer şehre ait merkezler, artık başlıbaşına kentsel işlevlerin sürdürülebildiği alanlara dönüşüyor. Büyük ölçekli yapıların ve karışık işlevlerin eski temsilcileri olarak yeni bir kentsel gelişim ve kentsel aktivite şekli gösteriyorlar. Havaalanları, yavaş yavaş içinde barındırdığı işlevlerin ekonomik ve sosyal faaliyetlerinin, kendisinden daha önemli olduğu bir kent merkezine dönüşüyor.
Prof. Christiaanse, özelleşmiş fonksiyonları olan merkezlerin kent içinde çözücü etkisi olduğunu söylüyor. Özellikle üniversite kampüslerinin bulunduğu çevreyi etkilediğini belirten Christiaanse, Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampüsü’nün de bu gibi yapılara örnek olabileceğini konuşmasına ekledi.
Kentsel tasarım aşamasında mimarinin kontrol edilemediğini belirten Prof. Christiaanse, çok farklı tipte hatta çirkin yapılarla çalışıldığı halde doğru kent planlarının ortaya çıkabileceğini söyleyerek konuşmasını bitirdi.