Süleymaniye Camisi’nin çift cidarlı kubbeleri az bilinen bir konu. Bu konuya değinen az sayıda yayın var. Ne var ki mimarlık tarihi ve restorasyon konusunda yetkin isimlerin imzasını taşıyan bu yayınların bir kısmında muhtelif hatalar yer alıyor. Üstelik bu yayınlar, birbirine referans vermek suretiyle bu hatalı bilgilerin literatürde yayılmasına ve başka yayınlara da girmesine sebebiyet veriyorlar. Dolayısıyla ben bu yazıyı Süleymaniye Camisi’nin çift cidarlı yan sahın kubbelerine ilişkin literatüre girmiş olan hatalı bilgileri göstermek, yer aldıkları kitapların yeni baskılarında düzeltilmelerini sağlamak ve başka yayınlarda referans gösterilerek daha da çok yayılmalarına mani olmak için kaleme aldım. Bu konudaki yayınlara yazının sonunda değineceğim ama öncelikle Süleymaniye Camisi’ndeki çift cidarlı kubbeleri anlatmak istiyorum.1
Çift cidarlı kubbelere geçmeden önce, Süleymaniye Camisi’nin kubbe kurgusuna kısaca bakmakta fayda var. Resim 1’de de görüleceği üzere Süleymaniye Camisi’nin ana kubbesi, güneydoğu ve kuzeybatı yönlerinde 1’er yarım kubbe ile desteklenirken, kuzeydoğu ve güneybatı yönlerinde, yan sahınlarda bulunan 3’er adet kubbe ile desteklenmiştir.
Caminin yan sahınlarında, köşe kubbeleri ile birlikte toplam beş adet kubbeden oluşan bir kurgu vardır. Resim 2’de görüleceği üzere yan sahınların uçlarında köşe kubbeleri yer alır. Köşe kubbelerinin yanlarında payandalar vardır. İki payandanın arasında ise 3 adet yan sahın kubbesi vardır.
Şimdi yazının esas konusu olan çift cidarlı kubbelere dönebiliriz. Süleymaniye Camisi’nde 8 adet çift cidarlı kubbe bulunmaktadır. Bu 8 kubbe iki ayrı grupta toplanır. İlk grup, yan sahınlarda bulunan ve a-b-a-b-a ritmiyle bir büyük – bir küçük olarak sıralanan kubbe dizisi içindeki küçük kubbelerin oluşturduğu gruptur. Resim 3’te A1, A2, A3 ve A4 olarak adlandırılan bu kubbeler yazının devamında “küçük yan sahın kubbeleri” olarak adlandırılacaktır. İkinci grup ise, ana kubbenin dört köşesindeki ağırlık kulelerinden başlayarak yan sahınlara doğru uzanan ve basamaklar halinde alçalan payandaların yan cephe hizasını biraz geçerek sonlandığı noktada bulunan küçük odaların üzerindeki kubbelerdir. Resim 3’te B1, B2, B3 ve B4 olarak adlandırılan bu kubbeler yazının devamında “payanda odalarının kubbeleri” olarak adlandırılacaktır.
Süleymaniye Camisi’nde yer alan iki yan sahında 5’er adet kubbe bulunmaktadır (bkz Resim 1). Bu kubbeler a-b-a-b-a ritmiyle bir büyük – bir küçük olarak sıralanırlar. Yan sahınlarda bulunan 5’er kubbeden sadece 2’şer tanesi çift cidarlıdır. Ne var ki birçok yayında, yan sahın kubbelerinin 5’i birden çift cidarlı olarak anlatılmış, hatta anlatılmakla kalmamış, onları yanlış bir şekilde çift cidarlı olarak gösteren kesitler dahi çizilmiştir.
Yan cepheye dikkatlice bakıldığında, çapı daha küçük olan iki kubbenin kilit taşı kotunun, çapı kendilerinden daha fazla olan diğer üç kubbenin kilit taşı kotu ile neredeyse aynı hizada oldukları görülebilir (bkz Çizim 1). Çift cidarlı olan bu iki kubbenin, çapı kendilerinden daha fazla olan ve kasnak kotu da kendileriyle aynı olan diğer üç yan sahın kubbesi ile neredeyse aynı kilit taşı kotunda olmaları aslında, yan sahın kubbelerinin tamamının değil, sadece küçük olanlarının çift cidarlı olduğunun da bir ispatıdır. Zira çapları birbirinden farklı olan bu kubbelerin hepsi çift cidarlı olsaydı –cidarlar arasındaki hacmin de çapla orantılı olarak büyüyeceği varsayılarak– kilit taşı kotları da çaplarına oranlı olarak farklı olurdu.
Küçük yan sahın kubbelerinin cidarlarının arasında kalan hacme, içlerine açılan birer kapıdan girmek mümkündür.2 Ne var ki Süleymaniye Camisi’ndeki bu çift cidarlı kubbe kapılarının konumları, görülmelerini tamamen engeller. Çift cidarlı kubbelerin içine açılan kapılar, ağırlık kulelerine bakan kuytu bir köşede kaldığından, bizzat yanlarına gitmeden görülmeleri neredeyse imkânsızdır (bkz Resim 6). Belki de bu yüzden bu kapılar, daha önce çizilmiş Süleymaniye Camisi rölövelerinin hiçbirinde kurşun planına işlenmemişlerdir. Bu eksiklik, 2007 yılında Total Station kullanılarak çizilen proje için de geçerlidir.3
Yan sahın kubbelerinden geçen kesite bakıldığında (bkz Çizim 2), sırasıyla bir tane “büyük ve tek cidarlı”, bir tane “küçük ve çift cidarlı” olacak şekilde a-b-a-b-a ritmiyle dizilen yan sahın kubbelerinin yapıları ve ana kubbeyi yanlardan destekleyen payandalarla ilişkileri daha net anlaşılır:
Bu kesitte, çift cidarlı kubbelerin, aslında içlerine girilebilmesine rağmen –büyük ihtimalle içlerine girilebildiği bilinmediğinden– içeriden ölçü alınmaksızın, sanki kubbe içlerine girilemezmiş gibi çizildikleri görülmektedir. Aynı projede yer alan kurşun planında da kubbelerin içlerine açılan kapılar gösterilmemiştir. Büyük ihtimalle Total Station ile yan cephelerden yapılan taramalar esas alınarak, bu kubbelerin çepeçevre aynı olduğu düşünülmüş, arkada kalan kapılar gözden kaçmıştır. Bu durum, lazerli özel cihazların kullanıldığı günümüzde dahi tarihi yapı rölövelerinde özgün ve çok önemli detayların atlanabildiğini göstermektedir.
Şimdi de yan sahında bulunan beş adet kubbeden tam ortada bulunan kubbelerden geçen kesiti inceleyelim:
Bu kesitte bulunan çok ilginç bir detaya dikkatinizi çekmek istiyorum: Ana kubbe ile yan sahın kubbesi arasında bulunan ve daire içine alarak işaretlediğim pencereler, caminin içinden yine caminin içine açılıyorlar.4 Bu ilişkiyi daha doğru anlamak için bir de bu noktanın dışarıdan çekilmiş bir fotoğrafına bakalım:
Şimdi bu ilişkiye bir de içeriden bakalım:
Ana kubbe askı kemerinin altında bulunan üç sıra pencerenin biri hariç tamamından cami içine ışık gelirken, en alt sıranın ortasında bulunan pencereden ışık gelmemesinin sebebi, bu pencerenin dışarıya değil, yan sahında ortada bulunan kubbenin içine açılmasıdır. Şimdi aynı pencereye, bir de kuzeybatı yan sahnında ortada bulunan kubbenin altından bakalım:
Yazının sonunda da değineceğimiz üzere, bazı yayınlarda bu kubbe çift cidarlı olarak tarif edilmiş, bazı yayınlarda da çift cidarlı olarak hatalı kesiti çizilmiştir. Hâlbuki Resim 10, 11 ve 12’de gösterilen pencere, yan sahnın ortasında bulunan kubbenin çift cidarlı olamayacağının en bariz ispatıdır.
Süleymaniye Camisi’nde bulunan ikinci grup çift cidarlı kubbeler Resim 1’de, B1, B2, B3 ve B4 numara ile gösterilmiştir. Söz konusu “payanda üstü odaları” 4 tanedir. Lokma parmaklıklı üçer penceresi bulunan bu odaların üst örtüleri çift cidarlı olmakla birlikte aslında bunlar iç içe iki kubbeden oluşmazlar. Bu üst örtülerin dış cidarında bir kubbe varken, odanın tavanını oluşturan iç cidar kubbe ile değil, aynalı tonoz ile örülmüştür. Kubbe ile aynalı tonoz arasında kalan hacme ise girilemez.
Sayfa 262’de yer alan ve kitabın “Görseller İçin Kaynakça” kısmında Uğur Tanyeli’ye ait olduğu belirtilen çeyrek aksonometrik kesit, yan sahında ortada bulunan kubbeden geçiyor. Gerçekte tek cidarlı olan bu kubbe, söz konusu çizimde çift cidarlıymış gibi gösterilmiş. Yine aynı kesitte; yazımda Çizim 3’te, Resim 10, 11 ve 12’de gerçek durumunu belgelediğim pencerenin, yan sahında ortada bulunan kubbe ile ilişkisi de hatalı olarak gösterilmiş (bkz Resim 15 ve 16).
Sayfanın üstünde yer alan çeyrek aksonometrik kesitte yan sahnın ortasındaki kubbe, hatalı olarak çift cidarlı olarak gösterilmiş. Aynı sayfada altta yer alan resmin yanındaki açıklamada da hatalı olarak “iç içe çifte kubbeli üçlü örtü sistemi” yazıldığı görülebilir. Gerçekte, bu üç kubbeden ortada yer alan kubbe tek cidarlıdır.
Resim 16’da dikdörtgen çerçeve içine aldığım pencerenin yan sahında bulunan kubbe ile ilişkisi hatalı çizilmiş. Gerçekte bu pencere, yan sahındaki kubbenin içine açılıyor (bkz Resim 10, 11, 12). Ayrıca yan sahındaki kubbe de hatalı olarak çift cidarlı olarak çizilmiş. Bu kubbe gerçekte çift cidarlı değil, tek cidarlı. Sayın Uğur Tanyeli’nin, kapsamlı bir rölöveye dayanmadan çizilemeyecek olan bir çeyrek aksonometrik kesitte, kubbenin gerçekte var olmayan alt cidarını nasıl çizdiği, gerçekte var olmayan bu cidarın et kalınlığını veya kavisini nasıl belirlediği anlaşılır gibi değil…
Şimdi kitabın 258. sayfasında, bu konuya değinen kısmı okuyalım:
“Önemi ve göndermesinin anlamı ilk kez Gülsün Tanyeli ile Kani Kuzucular tarafından ortaya konulan ‘… minarelerinden kapu açılub bir kaç fevkani küçük kubbeler erbab-ı te’lif içün tedarük olunub bu san’atı bir üstad itmemüşdür’ ifadesi ise, varlığının farkına 1990’lara kadar varılmamış, çoğu rölövelerde hiç çizilmemiş, üst üste (biri aşağıda gizli, diğeri dıştan görünür nitelikte) çifte kubbelerden oluşan yan sahın örtülerini anlatmaktadır. Gerçekten de Süleymaniye’nin yan sahınlarının örtü sistemi aşağıda sadece iç mekândan görülebilen, dış mekândaysa o örtü sisteminin üzerine yerleştirilmiş ve dıştan görülebilen bir dizi kubbeden oluşur. (…) Ana kitlenin köşe kubbelerinde üst kubbe aşağıdakinin düşey ekseniyle çakışır. Orta kesimdeki a, b, a dizilimli olanlardaysa üst kubbeleri daha kavranabilir kılmak için aynı çakışma yoktur. Üsttekiler dış cepheye doğru ötelenmişlerdir. Tuhfe’deki alıntı bunun gerekçesini de açıklıyor: Bunlar “erbab-ı te’lif” için yapılmıştır. Terim Osmanlıca’da metinler ve şiirlerdeki ifade bozukluklarını niteleyen “za’af-ı te’lif” tamlamasına gönderme yapar. Onun zıtanlamlısı olarak kullanılmıştır. Görüntü zaafı yaratan alçak alt kubbelerden oluşan bir sistemi düzeltmek amacıyla bir dizi “tashih etme erbabı”, yani fevkani kubbeler inşa edilmiştir. Fevkaninin alttaki bir yapısal öğenin üstünde konumlanan ikincil elemanı niteleyen anlamı zaten tereddüde yer bırakmaz.”
Görüleceği üzere, söz konusu metinde, köşe kubbeleri de dâhil olmak üzere, yan sahınlarda yer alan 5’er kubbenin tamamı çift cidarlı olarak tarif edilmiştir.
Metindeki bir diğer gariplik, aslında tek cidarlı olan köşe kubbelerinin, gerçekte mevcut olmayan alt cidarlarından bahsedilmekle kalınmayıp, mevcut olmayan bu alt cidarlara ilişkin gayet spesifik detaylardan da bahsedilmesidir: “Ana kitlenin köşe kubbelerinde üst kubbe aşağıdakinin düşey ekseniyle çakışır.”
Metinde irdelenmesi gereken bir nokta da, Tuhfetü’l Mimarin’de geçen “erbab-ı te’lif” ifadesinin aslında “za’af-ı te’lif” ifadesine bir gönderme olduğuna ve onun zıddı olarak kullanıldığına ilişkin iddiadır. Ne var ki bu iddia ilk olarak Gülsün Tanyeli ve Kani Kuzucular’ın, yazının devamında değineceğimiz makalesinde dile getirildiğinden bu konuya söz konusu makale kapsamında değineceğim.
Uğur Tanyeli’nin “Mimar Sinan: Tarihsel ve Muhayyel” adlı kitabında referans verdiği bu makaleye bakınca, Uğur Tanyeli’nin kitabında kullandığı çeyrek aksonometrik kesitin aynısıyla yine karşılaşıyoruz. Anlaşılan Uğur Tanyeli’nin 2020’de basılan kitabında yer alan kesit, ilk önce 1999’da yayınlanan bu makalede kullanılmış. Söz konusu bu makalede de kesitin Uğur Tanyeli’ne ait olduğu belirtilmiş.
Uğur Tanyeli’nin kitabında yer verdiği “erbab-ı te’lif” ifadesinin “za’afı te’lif” ifadesine gönderme olduğu ve onun zıt anlamlısı olarak kullanıldığı yönündeki iddianın da daha önce bu makalede yer aldığı görülüyor.
Uğur Tanyeli’nin “Ana kitlenin köşe kubbelerinde üst kubbe aşağıdakinin düşey ekseniyle çakışır” ifadesi ile değindiği “Süleymaniye Camisi’ndeki çift cidarlı kubbelerden bazılarında alt ve üst kubbelerin eksenlerinin hizalı olduğu, bazılarında ise hizasız olduğu” şeklinde özetlenebilecek iddianın da bu makaleye dayandığı anlaşılıyor.
Şimdi makalenin ilgili kısmını okuyalım:
“Şehzade’deki çift örtü sisteminin daha karmaşık bir biçimiyle Süleymaniye’nin yan sahınlarının örtülerinde karşılaşılır. Burada caminin yan sahınının tüm örtüsü planda A-B-A-B-A ritmiyle dizilir. Onun üstünde de aynı ritimle dizilen ama çok daha yüksekte konumlandırılmış bir ikinci örtü vardır. Üstelik, dizinin ortadaki B-A-B parçası alttaki kubbe dizisinin düşey eksenleri üzerinde de konumlanmaz (Resim 8, 9). Neredeyse aykırı denebilecek biçimde yerleştirilmiştir. (…) İlginç olan ise, daha yapıldığı çağda bile Tuhfetü’l Mimarin’de tanımlanmış oluşudur. Metin şöyle diyor: ‘(…) kubbe-i şerife etrafında minarelerden kapu açılub birkaç fevkanî küçük kubbeler erbab-ı te’lif içün tedarük olunub bu san’atı bir üstad etmemişdir…’ Yazar bu metinde ‘za’f-ı te’lif’ kavramı ile ‘erbab-ı telif’, tamlaması arasında bir söz oyunu yapmaktadır. Metin dolaylama yaparak mimari çözümdeki ifade düşüklüğünün ‘erbab-ı te’lif’ aracılığıyla giderildiğini anlatmaktadır. Söz oyunu ikili bir anlam getirmektedir. Şöyle ki, ‘erbab-ı te’lif’ hem uzlaştırmaya yetenekli demektir, hem de ‘za’f-ı te’lif’ (ifade düşüklüğü) kavramının karşıt anlamlısı olarak kullanılmaktadır.”
Kanımca, Tuhfetü’l Mimarin’de geçen “birkaç fevkanî küçük kubbeler” ifadesinin yan sahında bulunan çift cidarlı kubbelere işaret ettiğinin tespit edilmesi literatüre büyük bir katkıdır. Diğer yandan bu makalede de, diğer birçok kaynaktaki hata tekrarlanarak, yan sahın kubbelerinin tamamı birden çift cidarlı olarak nitelenmiştir. Yine aynı makalede, yan sahnın ortasında bulunan ve aslında tek cidarlı olan kubbenin –gerçekte var olmayan– alt cidarı ile üst cidarının düşey eksenlerinin çakışmadığı iddia edilmiştir.
Makaleye ilişkin irdelenmesi gerekli bir başka husus da, “erbab-ı te’lif” ifadesinin “za’afı te’lif” ifadesine gönderme olduğu ve onun zıt anlamlısı olarak kullanıldığı iddiasıdır. Bu iki ifadenin arasında bir ilişki olduğu yönündeki çıkarım, bir tahminden ibaret olmasına rağmen, makalede bu konuda temkinli bir dil yerine, kesin bir dil kullanılmış ama söz konusu ifadeler arasında olduğu iddia edilen ilişki herhangi bir argümanla desteklenmemiştir. Kanımca bu haliyle bu ifadelerin ilişkili olduğu savı ikna edici bir şekilde ortaya konamamıştır.
Yeri gelmişken Tuhfetü’l Mimarin’de geçen “birkaç fevkanî küçük kubbeler” ifadesi üzerinde bir tahmin de ben yapmak istiyorum. Buradaki “fevkanî” ifadesinin çift cidarlı kubbelere atıf yaptığı açık. Yazımda da gösterdiğim üzere, yan sahınlarda bulunan 5’er adet kubbenin 3’ü büyük çaplı ve tek cidarlı iken, 2’si küçük çaplı ve çift cidarlıdır. Yine aynı alanda bulunan “payanda üstü odaları” da oldukça küçük çaplı ve çift cidarlı kubbelerdir. Bu durumda “birkaç fevkanî küçük kubbeler” ifadesindeki “küçük” kelimesi ile “yan sahınlardaki kubbelerden sadece küçük olanların çift cidarlı olduğu” anlatılmak istenmiş olabilir.
“(…) zaman zaman yapının gerçek örtü sisteminin üzerine alttakini gözden saklayan ve işlevi yapıya daha etkili bir görünüm vermek olan ikinci bir örtü sistemi yerleştirebilmiştir. Örneğin, Süleymaniye’de yan sahınların kubbeleri Sinan’ın dış mekân sorununa gerektiğinde böyle de yaklaşabildiğini yeterince kanıtlamaktadır. Söz konusu kubbeler iç mekânın örtüsünün dış mekâna katkıda bulunamamasından ötürü getirilen ilginç bir çözümü örneklerler. Sahınları örten “gerçek” kubbeler dıştan algılanabilen birimler olarak bırakılmaları durumunda o denli alçaktadırlar ki, caminin geniş ve yüksek ana kubbesinin yanındaki kesimler amaçlanan etkiyi verememekte, basık ve cılız kalmaktadır. Oysa, bu durumda da sahınlar çok geniş olmadığından iç mekan anlamsız biçimde yükselecektir. Bundan ötürü Sinan iç mekânı belirleyen kubbelerin üstlerine aynı kasnağa oturan yüksek ve işlevi yalnızca dış mekâna katkıda bulunmak olan ikinci kubbeler yerleştirmiştir.”
Görüleceği üzere, burada da yan sahın kubbelerinin tamamının çift cidarlı olduğu belirtilmiş.
Uğur Tanyeli’nin makalesindeki 7 no’lu dipnotta da şöyle yazıyor:
“Gurlitt’in hazırladığı ve daha sonra pek çok yazar tarafından da kullanılan rölöveler yanlış olduklarından, Süleymaniye’deki çift kubbe olgusunu ortaya koymamışlardır. Süleymaniye’deki ilginç çözüm ilk olarak, şematik düzeyde de olsa Z. Ahunbay tarafından hazırlanan rölövelerde saptanmıştır. Bkz. Z. Ahunbay, “Süleymaniye Külliyesi ve Sorunları”, Rölöve ve Restorasyon Dergisi, 4, Ankara, 19839, s. 107-120”
Yanlış olduğu belirtilen Gurlitt’in kesitine bakalım:
Yan sahnın ortasında bulunan kubbenin tek cidarlı olarak çizildiği kesitteki bu detay aslında hatalı değil, doğru. Ne var ki, ana kubbe askı kemeri altındaki duvarda bulunan 3 sıra pencereden en alttaki sıranın tam ortasındaki pencerenin, yan sahındaki orta kubbe içine açıldığı atlanmış ve kesit, bu pencere yokmuş gibi çizilmiş. Yani kesitte bazı hatalar var ama yan sahındaki kubbenin tek cidarlı olarak çizilmesi bu hatalardan birisi değil. Şimdi de yukarıda alıntılanan dipnotta Tanyeli’nin referans verdiği diğer kaynağa bakalım:
Zeynep Ahunbay’ın bu makalesinde, Süleymaniye Külliyesi’ni oluşturan yapıların muhtelif sorunlarına değiniliyor ve aslında çift cidarlı kubbelerden de bahsedilmiyor. Fakat makalede yer alan ve “Z. Nayır 1981” imzalı şematik kesitte, yan sahnın ortasında bulunan kubbeler çift cidarlı olarak gösterilmiş. Tanyeli’nin, Gurlitt’in kesitine yanlış derken, doğrusu olarak öne sürdüğü kesit işte bu kesit. Özetle, yan sahında ortada yer alan kubbenin tek – çift cidarlılığı özelinde, Uğur Tanyeli’nin “yanlış” dediği kesit doğru; “doğru” dediği kesit de yanlış.
Aras Neftçi’nin makalesi, gerek yan sahındaki hangi kubbelerin çift cidarlı olduğunu açıkça belirtmesi, gerekse de ana kubbe askı kemeri altındaki duvardan yan sahında ortada bulunan kubbenin içine açılan pencereyi tariflemesi açısından, ele aldığım yayınlar içinde konuya en detaylı şekilde değinen yayın:
“(…) bir geçitten askı kemerinin yanlarında bulunan üç kubbenin kasnak seviyesine ulaşılır. (…) Orta büyük kubbe hariç iki kubbe çift çeperlidir (…) ve bir kapı vasıtasıyla içine girilir. Çift kubbenin uygulama nedeni dıştan piramidal yüksekliği vurgulamak içindir. İç kubbe ise iç mekânda karanlık ve derin etkiyi azaltmak için daha alt seviyede yapılmıştır. Ortadaki kubbe ise askı kemere bir pencereyle bağlanmaktadır. Böylece cami içi ışığı bu kubbenin aydınlığını ilginç bir yöntemle sağlamaktadır.”
Ne var ki, söz konusu pencerenin, cami içi aydınlığını yan sahındaki kubbenin içine taşımak amacıyla yapıldığı iddiası pek inandırıcı değil. Zira söz konusu yan sahın kubbesinin zaten doğrudan cepheden ışık alan bir penceresi var (bkz Resim 20).
Bana kalırsa caminin içinden yine caminin içine açılan bu ilginç pencere, yan sahındaki orta kubbenin ana kubbe askı kemerinin altındaki duvara yaslanması sebebiyle ortaya çıkan sıra dışı detayın bir sonucudur. Resim 11’e bakıldığında bu durum daha net görülebilir. Bu pencere yapılmasaydı ve yeri sağır bırakılsaydı, ana askı kemeri altında sıralanan üç sıra pencerenin oluşturduğu alışılagelmiş düzen bozulacaktı. Diğer pencereleri taklit eden ama aslında dışarıya değil de yine cami içine açılan ve ana kubbe altından bakıldığında cami içine ışık vermeyen bu garip pencerenin, bir fonksiyonu yerine getirmek üzere değil de alışılmış bir düzeni sürdürmek için şeklen yapılmak zorunda kaldığını düşünüyorum.
Kitabın 1. baskısında, diğer birçok yayında olduğu gibi yan sahındaki kubbelerin tamamı çift cidarlı olarak tanımlanmıştır:
“Merkezi kubbenin doğu ve batı yönlerinde yer alan –yan sahınları örten– beşer küçük kubbenin caminin akustik performansını yükseltmek amacıyla çift cidarlı yapıldığını söyleyenler olduğu gibi, dıştan ve içten görünüş güzelliği amaçlanarak –estetik açıdan– iki kubbeli tasarımlandığını iddia edenler de vardır. (…) İki kubbe arası, tam ortasında bir insanın rahatça ayakta durabileceği yüksekliktedir.”
Yazar bu cümlenin sonunda verdiği dipnotta ise şöyle yazmış:
“Bu küçük kubbelerin dışarıdan fark edilmeyen ve içeriye açılan alçak ahşap kapıları vardır. Yazar bu kubbelerden birinin içine girmiştir.”
Kitapta kesit olarak Ali Saim Ülgen’in Süleymaniye Camisi kesiti kullanılmış. Yan sahnın ortasındaki kubbeden geçen kesit üzerinde de “Çift Cidarlı Küçük Kubbeler” ifadesi yazılmış. Ali Saim Ülgen’in Süleymaniye kesitlerinde görülen garip –ve yanlış– bir detay, bu yanılsama üzerinde etkili olmuş olabilir.
Görüleceği üzere, Ali Saim Ülgen, yan sahnın ortasındaki kubbeleri çok garip bir şekilde ve “çift cidarlı imiş” gibi çizmiştir. Ne var ki, bu haliyle bu detay çok manasızdır. Bu kesite bakılırsa, kubbe kasnaktan itibaren tek cidarlı olarak örülmeye başlanmış, biraz yükseldikten sonra ise, iki cidar arasında çok ince, hilal şeklinde bir boşluk kalacak şekilde örülmüştür. Gerçekte hem bu kubbe çift cidarlı değildir hem de çift cidarlı olan kubbeler bu şekilde örülmezler.
Talihin kötü bir cilvesi olarak, hakkında oldukça fazla kafa karışıklığı olan Süleymaniye Camisi’nin yan sahın kubbelerine denk gelen bu hatalı detay, yan sahnın ortasında ve iki ucunda bulunan, çapları büyük olan tek cidarlı kubbelerin, çift cidarlı oldukları yönündeki yanlış anlamayı besleyen kaynaklardan birisi olabilir. Şinasi Acar’ın kitabında, Ali Saim Ülgen’in kesiti üzerinde “Çift Cidarlı Küçük Kubbeler” ifadesinin yazılması bu varsayımımı destekliyor.
Kitabın 1. baskısını okuduktan sonra Sayın Şinasi Acar ile irtibata geçerek söz konusu ifadelerdeki hataları aktararak elimdeki bilgileri kendisiyle paylaşmıştım. Şinasi Acar da, kitabın 2016’daki 2. baskısında bu konuya ilişkin gerekli düzeltmeleri yaptı. Şinasi Acar’ın 2. baskıda yer alan düzeltme metni içindeki bir dipnotu şu şekilde:
“Yazar –emekli başmüezzin merhum Hasan Yetim’in delâletiyle– 2. ve 4. sıradaki küçük çaplı kubbelerden birinin içine girmişti. O zaman edindiği izlenim, bütün yan kubbelerin çift cidarlı olduğuydu.”
Buradan da görüleceği üzere, Şinasi Acar, yan sahın kubbelerinin bulunduğu kurşunluk katına bizzat çıkarak yan sahın kubbelerini yerinde görmüş, hatta çift cidarlı olan küçük yan sahın kubbelerinden birinin içine girmiş ve resimlerini dahi çekmiştir. Ne var ki kitabın 1. baskısındaki metni kaleme alırken, bazı yan sahın kubbelerinin çift cidarlı olmasından yola çıkarak –belki Ali Saim Ülgen’in kesitindeki garip çift cidar detayının da yanıltmasıyla– “bütün yan sahın kubbelerinin çift cidarlı olduğu” kanısına varmıştır. Bu durum, yazımda değindiğim birçok diğer kaynakta da neden aynı yanılsamaya düşüldüğünü anlamak için bize yardımcı olabilir.
“Kilit taşı, çift cidarlı olan Süleymaniye Camii doğu ve batı yan sahınları ile Kanuni Sultan Süleyman Türbesi kubbesinde iki kubbe arasında açıkça görülmektedir.”
İlknur Aktuğ Kolay’ın bu ifadesinde yan sahınlardaki kubbelerin tamamının mı yoksa bir kısmının mı çift cidarlı olarak nitelendirildikleri muğlak kalmıştır. Yazının devamında konuya bir nebze açıklık getirilmiştir:
“Süleymaniye Külliyesi yapılarından camiinin doğu ve batı yan sahınlarındaki küçük kubbeler ile Kanuni Sultan Süleyman Türbesi kubbesi çift cidarlı kubbelerdir.”
Bu haliyle makale, konuya kısa da olsa doğru bir şekilde değinen az sayıdaki kaynaktan biridir.