Meclis Genel Kurulu'nda kabul edilen ve Kentsel Dönüşüm Yasası olarak bilinen tasarıya göre tüm yapı ve alanlardan TOKİ sorumlu olacak. Vatandaşın tasarı karşısında neredeyse hiç söz hakkı bulunmuyor.
Meslek örgütleri, bilim çevreleri ve demokratik kitle örgütleri ise kaygılı.
Meclis’te 14 Mart’ta kabul edilen ve 25 maddeden oluşan “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesine İlişkin Yasa Tasarısı”nın 12 maddesi Genel Kurul tarafından kabul edildi. Ülkenin geleceği için çok önemli olduğu belirtilen tasarıyı, meslek örgütleri, bilim çevreleri, demokratik kitle örgütleri eleştiriyor. Binlerce bina sahibini ilgilendiren, ayrıca kamunun elinde kalan araziler, mera alanları, ormanlık alanların elden gitmesinin önünü açan, tek karar merci olarak TOKİ’yi ilan eden tasarıyı örgütler, “mülkiyet hakkının kaldırılması ve mülksüzleştirme yasası” olarak adlandırıyor.
Koruma ve Restorasyon Uzmanlar Derneği (KORDER); tasarının, afet riskini konu etmesine karşın, afet riski taşıyan kişi ve kamuya ait yapı ve alanlarda alınacak önlemleri içermediğini vurguluyor. Bütün yapı ve alanlardaki mülk hakkının TOKİ’nin kullanımına ve düzenlemesine verilerek “mülkiyet hakkının kaldırılması “anlamına gelen hükümler taşıdığını görüşünde. Yasa ile başta tabiat ve kültür varlıkları olmak üzere, bütün yapıların yıkılabileceği ve kentsel dönüşüm alanı ilan edilerek rant alanına dönüştürüleceğine dikkat çeken KORDER, yasanın bu halinden kaygılı.
61 kitle örgütünün oluşturduğu Ankaram Platformu afet riski taşıyan binaların denetiminin tamamen Çevre Şehircilik Bakanlığı’na bağlı beş kişilik kurula ait olduğunu belirtiyor. Platform, böyle bir kurula itiraz etme hakkının olmadığına dikkat çekiyor. Bu kurulu Devlet Denetleme Kurulu’nun bile denetleyemediğini kaydeden platform sözcüleri, “kanun üzeri” diye adlandırdıkları yasa tasarısına yapılacak itirazların geçersiz sayılacağını öngörüyor. Mal ve can güvenliği kaybını önlemek adına 19 milyon yapı stokunun 9-11 milyonluk kısmının “yenilenmesi” gerektiğinin belirten Platform, bunun “her iki binadan birinin yıkılması” anlamına geldiğini ifade ediyor.
Tasarıya göre vatandaşlar, riskli yapıların bedelini kendi cebinden ödeyerek tespit ettirecek, bakanlığın verdiği süre içinde tespit ettirmeyenlerin yerine tespitleri bakanlık veya belediyeler yaptıracak ve bedelini vatandaştan alacak. Vatandaş yıkım kararına itiraz etse bile çıkan yıkım kararı uygulanacak. Çünkü tasarı, açılan davaların yürütmeyi durdurma kararı vermesini engelliyor. Yıkılan binalardan sonra o binanın ilgilileri kat maliki değil arsanın hissedarı konumuna düşüyor.
Ayrıca “riskli” bölgelerde bulunan sağlam binalar da, bakanlık kararı ile yıkıma dahil olabilecek. Bunun yanı sıra yıkıma direnenler, suç işlemiş sayılacak. Bu suç için, Türk Ceza Kanunu’nca (TCK) işlem yapılması öngörülse de, suç tipi ve yaptırımı tanımlanmamış.
Tasarıda bakanlık lehine tanımlar son derece açık olmasına karşın vatandaş lehine belirsiz ifadeler kullanılmış. Hak sahibinin yıkılan, terk etmek zorunda kaldığı evinin yerine yenisini nerede, ne zaman, hangi koşullarda verileceği belli değil. Bu süre içinde kiralayacağı barınağın kirasının nasıl karşılanacağı sorusu ise, “kira yardımı yapılabilir de, yapılmayabilir de” gibi belirsiz ifadelerle açıklanıyor.
Genel Kurul’da görüşülen “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun Tasarısı”na karşı CHP ve MHP’nin 6. ve 12. maddelere karşı verdiği önergeleri kabul eden AKP hükümeti, 12 maddesi kabul edilen yasa tasarısının kalan maddelerini önümüzdeki hafta Meclis Kurulu’nda görüşmeye devam edecek.