Havyar Sokak’tan çıkan adil bir seçkinleştirme

Ertan Altan'ın Taraf'ta yer alan köşe yazısı...

Kentsel dönüşümün odak noktası Tarlabaşı’nda, adaletsiz kamulaştırmalarla gündeme gelen “gentrification” bir süredir kentsel dönüşüm muhaliflerin en başta gelen gündem maddesi. Tarlabaşı’nda mülk sahiplerini son derece mağdur eden kamulaştırmalar, burada yapılması gereken çalışmaların bir tür “soylulaştırma” olarak görülmesine neden oldu.

Şimdi bu dönüşüme “soylulaştırma” adını takanlar Tarlabaşı’nın mevcut haline birtakım nostaljik anlamlar yükleyerek, mahalledeki batakhanelere, mezbeleliklere övgüler düzüyorlar.

Böyle olunca haksız bir uygulamaya doğal bir karşı çıkış imkânı marjinal tepkilerin gürültüsü arasında kayboluyor.

Oysa İstanbul’da “gentrificaiton” yeni başlayan bir uygulama değil. Kuzguncuk’ta, Ortaköy’de, Galata’da, Tarlabaşı Bulvarı ve İstiklal Caddesi düzenlemelerinden sonra Cihangir’de seçkinleştirme alanında pek çok deneyime sahibiz. Özellikle Cihangir’de 1990’ların başından itibaren başlayan seçkinleştirme adil bir model olarak Tarlabaşı’nda uygulanabilirdi.

Tarlabaşı’ndaki mülk sahiplerinin Danıştay’da açtığı yürütmeyi durdurma davası halen devam ediyor. Ayrıca bir mülk sahibi AİHM’e de başvuruda bulundu. Tarlabaşı’nda başlayan yıkımlar “artık çok geç” duygusu yaratsa da belki de Cihangir modeli, Tarlabaşı’ndaki seçkinleştirme için de uygulanabilir.

Cihangir’deki seçkinleştirmeyi adil yapan bunun sokak ölçeğinde yapılmasıydı. Cihangir’deki seçkinleştirme 90’lı yılların başında bu bölgedeki fuhuş faaliyetinin tamamen bitirilmesinin arkasından geldi. Fuhuş ve buna bağlı yasadışı ortamın bitirilmesinin ardından İstanbul’daki aydın ve sanatçı kitlenin tercihleri doğrultusunda bir dönüşüm başladı. Dünyanın belli başlı büyük şehirlerinde yaşanan “gentrification” bir “kültür-sanat aksında” yer alan Cihangir’de de benzer parametreler üzerinden gerçekleşiyordu. Kültür-sanat çalışmalarının yoğunlaştığı yerlere yakınlığı, eskiden şehrin azınlıklarının merkezi olması, 19. ve 20. yüzyıldan kalma apartmanların çokluğu… Bütün bunlar seçkinleştirme için uygun ortam oluşmasını sağlıyordu. Cihangir’deki dönüşümü adil yapansa mimarların ve sokakların mutabakatıydı. Yerel yönetim ise bu mutabakatı çeşitli etkinliklerle destekliyordu.

Esas dönüşüm ise 90’ların sonunda bazı mimarların ofislerini Cihangir’deki Havyar Sokak’a taşımasıyla oldu. Bu sokaktaki durumu rapor haline getiren mimarlar, sokağın projelendirilmesiyle ilgili bir de anket düzenlendi. Destekleyenlerin oranı yüzde yüz oldu.

Arkasından seyahatnameler incelendi, eski haritalar tarandı, sokak sakinleriyle sohbetler yapıldı, oturanların görüşleri projeye dâhil edildi. Projede binalar tek tek ele alınarak tarihî kimlikleri ortaya çıkarıldı. Uygulama bittiğinde sokak bir günlüğüne trafiğe kapatılarak sokak sakinleriyle birlikte kutlama yapıldı. Havyar Sokak projesi Cihengir’deki pek çok sokak için de bir anahtar işlevi gördü.

Yani 1990’larda fuhşun, otopark mafyasının, uyuşturucu satıcılarının merkezi olan Cihangir’de katılıma, rekabete olanak veren her sokağın özgün yapısının gözetildiği bir dönüşüm yaşandı.Cihangir’de elde edilen sonuçlar ortada.

Aslında bu türden bir seçkinleştirme süreci Tarlabaşı’nda da başlamıştı. Geçen hafta görüştüğüm Tarlabaşı Mülk Sahipleri Derneği’nin avukatı Barış Kaşka, Tarlabaşı’ndaki Levanten mimariye hayran kalan bazı mimarların, gazetecilerin, fotoğrafçıların bu bölgede mülk satın alarak restorasyon çalışmalarına başladığını, Kentsel Dönüşüm Yasası bu şekilde uygulanmasa 10 yıl içinde semtin Cihangir gibi olabileceğini söylemişti.

Peki, Tarlabaşı’nda amaçlanan aslında neydi? “Gentrificaiton” mu yağma mı?

Etiketler

Bir yanıt yazın