Nippon Paint tarafından hazırlanan "Değişim: Yeni Normalin Mimarlıktaki Yansımaları" yayını üzerine Mimar İpek Baycan Magriso ve Nippon Paint Pazarlamadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Arzu Uludağ ile konuştuk.
“Değişim, Yeni Normalin Mimarlıktaki Yansımaları” yayınına olan katkınız ve genel olarak süreçten bahseder misiniz?
İpek Baycan Magriso: Pandemi koşullarının yeni normalimizi oluşturduğu ve bu koşullara bir yandan alışırken bir yandan da adapte olma becerileri geliştirdiğimiz bir yılı aşkın süreyi geride bıraktık. Tam da bu deneyimleri bir yandan yaşayıp bir yandan analiz ederken; Nippon Paint bu değişimlerin mimarlıktaki yansımaları üzerine dönemin önde gelen mimarlarının katılımı ile gerçekleşecek üçlü bir panel serisine moderatörlük etmemi istedi.
Bu proje kapsamında katılımcı mimari grupların uzmanlık alanlarını gözeterek panele davetler gerçekleştirildi ve bana panellerin moderasyonu için ulaşıldı.
Konunun güncelliğinin yanı sıra meslektaşlarımın deneyimlerini merak etmemin ve birlikte gelişecek beyin fırtınasının potansiyelini öngörerek panelin moderasyonu için gelen teklifi kabul ettim.
Seçkin mimar 3 ana tema altında toplanmıştı ve panelin omurgası 3 farklı sektörden ana çerçeveyi çizecek panelistlerin sunumları ile şekillendi.
Pandeminin insan psikolojisine etkisi üzerine olan panelde daha bireysel deneyimlerden söz ederken; kent üzerine etkilerinden bahsedilen panelde global sosyo-kültürel ve ekonomik durumlara değinildi. Üçlü sac ayağının son bölümünde iş hayatı üzerine yapılan çıkarımlarda ise hem dönüşen ofis mekanını değerlendirmeler yapıldı ve iş yapma biçimlerinin değişimine dair öngörülerde de bulunuldu.
Kitabı okurken göreceksiniz; yaratıcı beyinlerin bir araya gelmesi ile zengin bir içerik oluştu. Bu kurgu yeni normali algılamaya, sorgulamaya ve gündelik yaşantımızı dönüştürürken farkındalıklarımızı arttırmaya yardımcı olacak bir derleme, anı anlatan bir belgeleme niteliğinde oldu.
Sürece katkıda bulunmaktan ve panellerin bir parçası olmaktan memnunum.
Değişimin izini süren bu çalışmanın bir parçası olmak ve bir bütün olarak bu söyleşiler size neler öğretti?
İ.B.M: Süreci bir yandan deneyimlerken bir yandan değerlendirmek; spekülatif durumlardan ziyade geçmiş dönem yaşantı biçimlerimizi de geriye dönüp bakarak yorumlamak ve içinde bulunduğumuz durumu yeniden okumak adına çok kıymetliydi bu söyleşiler. Dünyanın işleyişine, insan faktörünün çevreye etkilerine ve tüm bu sistemde nerede hata olduğuna dair bir durak, bir soluklanma ve mesafelenme yarattı pandemi zaman zaman. Gündelik hayatın koşuşturmasında fark edemediğimiz kurgular, kaoslar, iş yapma biçimleri hepsine bir de uzaktan baktık diye düşünüyorum. Tüm bu farkındalıklarla beraber söyleşiler zenginleşti; panel katılımcıları ile kafa kafaya vererek bu konuları irdeledik.
Pandemi sürecinde edindiğiniz, “pandemi sonrası dünya”ya da taşımak istediğiniz, profesyonel hayatınızı da etkileyecek, yeni kişisel tecrübeleriniz, alışkanlıklarınız var mı?
İ.B.M: Sanırım oldukça kritik bir dönem oldu benim için bu. Profesyonel hayatımı da etkiler şekilde iş yapma biçimimi değiştirecek kararlar aldım bu sürecin içerisinde. İpek Baycan Architects olarak 2021 Ocak ayında kurduğum ofisimi; geleneksel ofis kurgusundan ziyade task based ve kreatif ekiplerin ve iş birliklerinin varlığı ile zenginleşen bir formata getirdim. Artık klasik bir x kişiden oluşan mimarlık firması kurgusunda olmadan; daha esnek kurgulu işler geliştirme özelliğine sahip bir ofis yapım var. Bu sayede ofisin sürdürülebilirliği için iş yapmaktan çok yarışmalara fikir üretme, proje dersi verme, atölyeler kurgulayabilme gibi potansiyelleri barındıran bir mimarlık pratiği sürebiliyorum.
Ev ve ofis kurgusunu birleştirdiğimiz iki katlı bir mahalde çalışmalarımızı sürdürdüğümüz ve daha kreatif işler yapmaya odaklandığımız bir döneme girdik. Mimarlık ve mekân üretiminin serileşerek formülize edilebilir bir iş olarak yapılmasının aksine terzi dikişi gibi koşullara, bağlama ve kullanıcıya odaklanan yeni tipolojiler önerebilen bir iş modeli olarak uygulamanın benim için daha tatmin edici olduğunu gördüm. Aslında pandemiden önce hepimizin içinde bulunduğu ekonomik düzenin yarattığı sürüklenme ve düzenin taleplerinden bir sıyrılma imkânı sağladı benim için.
Nippon Paint ile Değişim projesinin kurumunuz ve şahsınız için yeri ve öneminden bahseder misiniz?
Arzu Uludağ: 2020 yılına damgasını vuran pandemi, hayatımızda ‘değişimler yaratmaya aday’ birçok durum ortaya çıkardı. Günlük yaşantımız ve iş süreçlerinde yaşadığımız değişim, topluma ve kentlere de büyük ölçüde yansımaları oldu. Toplumsal yaşamın kuralları yeniden şekillenirken mimarlık dünyasında da içinde yaşadığımız, çalıştığımız binaların yeni döneme göre nasıl uyumlu hale getirilebileceği; kentsel ulaşım, yeşil alanlarla entegrasyon ve yürünebilir kentlerin nasıl olması gerektiği en önemli gündem maddeleri haline geldiğini gözlemiyoruz.
Biz marka vizyonumuz gereği, “Değişim herkese fayda sağlayan sürdürülebilir bir gelecek hayal etmektir” diyebilmeyi çok önemsiyoruz. Bu yaklaşımı tüm iş yapış şekillerimize de entegre ediyoruz çünkü; değişimi yalnızca kendimizden ibaret görmemek gerektiğine inanıyoruz. Nasıl ki her şeyin değiştiği bir dünyada bizler de olduğumuz halimizle kalamıyorsak; bir şeyler çevre için, diğer insanlar için, kent dokuları için kötü gittiğinde de “fakat bizim için iyi gidiyor” demek de olanaklı görünmüyor. Merkezinde vicdan ve insan olan bir inovasyon kültürüne sahipseniz eğer, o zaman herkese fayda sağlayabiliyorsunuz. Bu şekilde sürdürülebilir bir geleceğe doğru sahici adımlar atma şansı yakalıyorsunuz. Son dönemde yaşadıklarımız da bu türden hayalleri, güçlü olanların geleceği belirlemeye aday olacağını gösteriyor diye düşünüyorum. Kentler, farklı fikirlerin üretildiği, ticaret, kültür, bilim, üretkenlik ve sosyal gelişim fırsatlarının bulunduğu merkezler olmanın yanında, soluduğumuz havası, yürüdüğümüz kaldırımları, tarihsel dokuları, yaşanmışlıkları, doğası ile bir bütün. Biz bu yüzden sadece teknoloji ve inovasyon değil insan odaklı, topluma katkı sağlayan bir marka olarak; pandemi sürecinin yarattığı değişimi, bu değişimin mimarlık dünyasındaki yansımalarını anlatmak için yola çıktık. Online düzenlediğimiz ve Psikiyatrist Prof. Dr. Sibel Çakır, Kentsel Strateji Uzmanı Faruk Göksu, Harvard Business Review Türkiye Yayın Yönetmeni Serdar Turan ile 34 mimar ve iç mimarın katıldığı “Nippon Paint ile Değişim” etkinliklerinde değişimin toplum, kentler ve iş hayatı üzerindeki etkilerini derinlemesine konuştuk. Ardından buradan ulaştığımız çıktıları bir kitaba da dönüştürdük. Birlikte hayal ederek tasarlanan, bir arada yaşanabilecek, doğayı koruyan, yürünebilir şehirlerin ya da içinde yaşadığımız, çalıştığımız binaların tekrar düşünülerek yaratılması mümkün mü? Tasarım bizi çevreleyen, koruyan ve bize ilham veren bir çevre hedefleyebilir mi? Virüsün tehdit ettiği dünya gibi mimari de organik hale gelebilir mi? Bu ve benzeri sorulara cevaplar aradık. Hem bugüne ilham vermeyi hem de gelecek nesillere de geçmişe dair kapılar açmayı hedefledik. Beni kişisel olarak en çok heyecanlandıran öğelerden biri ise; bütün bu tartışmaları yalnızca mimar ve tasarımcılarla değil, kentin tüm paydaşlarına ışık tutabilmek adına pek çok alandan uzman kişilerle, insan psikolojisinden iş stratejilerine, kent dokusundan tarihine pek çok boyutuyla, yerel ve global boyutlarla ele almamız oldu.
Değişimin izini süren bu çalışmanın sonunda sizin için neler değişti, söyleşiler size neler öğretti?
A.U: Bu sorunuza, kitabımızın “Değişimin Toplum Üzerindeki Etkisi” bölümünde yer alan Norm Mimarlık’tan Ahmet Tercan’a ait bir anekdotla yanıt vererek başlamak isterim: “Salgın sonrası kuşak, yani biz mimarlar ve bizden sonrakiler iyimser bir mimarlık üzerine düşünmeliyiz. Bütün önlemleriyle yeni normalin mimarlığını nasıl iyimser yapabiliriz üzerine düşünmeliyiz”. Peki; iyimser bir mimarlığın olanakları nasıl mümkün olacak ve gelecek kuşaklara sahiden bu vizyonla hareket etmeyi aşılayabilecek miyiz? Biz her zaman geleceğe bakıyor ve yalnızca müşterilerimize değil içinde bulunduğumuz dünya için de uygun en iyi çözümleri sunmak için mükemmeliyet gayretiyle sınırlarımızı zorluyoruz. Yarın için gelişen ihtiyaçları şimdiden tahmin etmeye çalışıyor, geleceği tasarlıyor, müşterilerimizin ve diğer tüm insanların ihtiyaçlarından ve tutkularından ilham alıyoruz. Bunun için de iç görü odaklılık, inovasyon tutkusu, güçlü iş birliği kurma markamızın değerleri arasında yer alıyor. Bu değerleri oluşturmak için de aktif olarak dinleyerek ve iletişim kurarak ihtiyaçları gerçekten anlamak ve belirlemek gerekiyor. Biz tam da bu nedenle ilk olarak tartıştığımız konuları en geniş kesimlere ulaştırmayı ilk hedef olarak önümüze koyduk. Birbirimizi dinlemekten, ilham almaktan açığa çıkan birikimi herkesle paylaşmak istedik. Mimar ve iç mimarların deneyim ve söylemlerinin daha geniş kesimlere ulaşması için “Nippon Paint ile Değişim” etkinliklerini “Değişim, Yeni Normalin Mimarlıktaki Yansımaları” başlığıyla bir kitap haline getirdik. İlk somut çıktının bu olduğunu söyleyebilirim. Bu kitap ile bugüne ilham vermeyi, gelecek nesillere de geçmişe dair kapılar açmayı hedefledik.
Üç bölümden oluşan kitabımızın “Değişimin Toplum Üzerindeki Etkisi” bölümünde bireyin değişim sürecindeki psikolojisi inceleniyor. Toplumsal psikolojinin bireye yansımaları üzerinden de fiziksel ve sosyal değişikliklerin mimariye mevcut ve olası etkileri mercek altına alınıyor. Aynı zamanda mimar ve iç mimarların çalışmalarında bu durum nedeniyle oluşacak yeni etkilere de değiniliyor.
“Değişimin Kentler Üzerindeki Etkisi” bölümünde kentler ve kentsel sistemlerin nabzı tutulurken kentsel ulaşım, yeşil alanlarla entegrasyon ve yürünebilir kentler nasıl olmalı sorularına mimar ve iç mimarlar değerlendirmeleri çerçevesinde cevap aranıyor. “Değişimin İş Hayatı Üzerindeki Etkisi” bölümünde ise çalışma hayatı ve iş modellerinin mekân ile kesişimleri incelenirken mimar ve iç mimarlar geleceğin iş hayatının nasıl değişeceğine dair öngörülerini paylaşıyor, insan odaklı yaklaşımın değer kazanmasının sektörleri nasıl değiştireceğini yorumluyor. Bütün bunlar çerçevesinde başta pandeminin kentler üzerindeki etkisinden, kentlerin geleceğine, çevresel sorunlara, şehirlerdeki binaların yeniden yaratılmasına kadar pek çok konuda hem katılımcılar hem de bu kitaba ulaşıp ilham alacak herkes için çok öğretici olacağına inanıyorum.
Bu diyalogdan sonraki hedefleriniz, beklentileriniz nedir? Bundan sonra atacağınız adımlar nedir?
A.U: Kitapta yer alan anekdotlardan birinde Celal Abdi Güzer şöyle söylüyor: “Salgınla alakalı olmaksızın dünyanın zaten üst üste yaşadığı pek çok krizin gelip düğümlendiği bir noktadayız. Salgın bazı şeylerin farkına varmamızı, alışkanlıklarımızı sorgulamamızı, ezberlerimize karşı bir mesafe almamızı, eleştirel tavır takınmamızı sağladı.” Ben bu noktadan hareketle şunu söyleyebilirim her şeyden önce, eleştirel bakmak, farkındalık yaratmak, değişime direnmemek ilk ve önemli çıktılardan biri. Bu zaten çıkış noktalarımızdan da birini oluşturuyor. Nippon Paint zaten bu dönüşümün uzun süredir farkında olan, yaratıcılığı, özgün tasarımları, sürdürülebilir bir dünya ufkunu, çevreyi, üstün teknoloji gücünü odağına alan çok köklü bir marka. Bu diyalogu kurma fikrinin tam da bu marka vizyonunun bir sonucu olduğunu da söylemek isterim. Bu nedenle beklentimiz yeni normalin yarattığı kentler, kentlerin geleceği, paydaşları bir araya getirmenin yanı sıra bunu bir kültür olarak da yaygınlaştırmak. Yani diyalog kültürünü yaygınlaştırmak. Çünkü insanı ve çevreyi odağa almak ilk olarak böyle bir samimiyetle hareket etmekten geçiyor. Bundan sonraki adımlarımızı da yine bu vizyon doğrultusunda ve diyalog kapısını sürekli açarak, yalnızca kendi iş yapış biçimlerimizi değil, kentleri, doğayı, insanı mesele ederek inşa etmeye devam edeceğiz.