Tren istasyonunda indiğimde bir tramvay karşılıyor beni: Bellek Rotası yazıyor üzerinde. Keşfedilmeyi bekleyen yeni bir rota, kentin hemen girişinde.
Akdeniz’in bereketine davet ediyor, parkların serinliğine, sokakların sosyalliğine, meydanların etkinliğine, iklimin sıcaklığına.
Kenti yaya olarak deneyimlemeye davet ediyor, indiğim durakta bisiklet kiralayarak devam edebilmeme imkan veriyor.
…
Öyle bir caddeye geliyorum ki, sosyal koridoru buluyorum burada.
Her adımımda yepyeni bir deneyim sunuyor.
Mersinli’nin ilgisi büyük. 7’den 70’e burada sanki. Herkes kendince, sosyal, bir şey buluyor.
…
Yürümeye karar veriyorum bu koridoru.
Millet bahçesinden geçerek Mersin Yerel Ürünler Satış Alanına geliyorum.
Narenciye tezgahının önünde buluyorum kendimi.
Burası Akdeniz’in ufak bir fragmanı gibi.
…
Dinamik odakta bir sürü çocuk görüyorum. Eski günler gibi, sokakta oyunlar oynanıyor, ders çalışılıyor.
Bir tarafta kent konseyi kolektif bir çalışma yürütüyor. Diğer tarafta çocuk kulübü sahnede gösteri yapıyor.
Ne güzel şey çocukluk ve çocuk olmaya imkan veren kentler!
…
Sanki az önce o hengamenin içinde değilmişim gibi bir sükûnet hali alıyor şimdi yerini.
Aşıklar Parkı
Yemyeşil, büyük bir dinginlikle kentin merkezinde nefes oluyor.
…
Şaşati’deki sanat sergisine uğramadan olmaz diye duymuştum bu kenti araştırırken.
Sergi dış mekanlara dek taşmış, sanat sokağında bir sürü eser yer alıyor.
Ne kadar da yoğun bir ilgi var. Bu kentin sanat sevgisi beni şaşırtıyor. Ne mutlu.
…
Akşamüstü oldu artık, dönüşüme az kaldı.
Rüzgar denizden iyot kokusu taşıyor meydana.
Pergolanın altında, küçük bir kafede oturduğum masada yazıyorum bunları.
Meydanda müzik dinletisi var. Burası diyorum, Atatürk’ün de dediği gibi, dünyanın sayılı sahil kentleri arasına adını yazdıran bir yer olmalı.