Müzelik bir durumumuz var! Müzeciliğimiz, müzelik olmuş!

Bu da dünyada bir ilk olsa gerek! Müzeciliğimiz zamana ayak uyduramayınca, müzelik olmuş!

O kadar söylemiş Batılı müzeci abiler.. ama nafile.. bizde tık olmamış.

Ve zaman geçmiş tik tak!

Uluslararası Müzeler Komisyonu’nun (International Council of Museums) sabrı taşmış nihayetinde..Türkiye’yi üyelikten sepetlemiş!

Türkiye müzeciliği yerinde saymak bir yana, zaman içinde gerileye gerileye toprağa gömülmüş çünkü!

Şimdi müzeciliğimizin kazısını yapma zamanı. Hiç olmazsa algımızda.

Ama şunu bilelim önce…

Geçtiğimiz yıl Türkiye’nin resmî kültür harcamalarına, Gayrı Safi Milli Hâsıla’ya göre oran olarak 0,00015 bir pay ayrılmış (şaka gibi).

Oysa aynı dönemde bazı Avrupa ülkelerinin kültürel harcamalara yaptıkları yatırım, Gayrı Safi Milli Hâsıla’larına göre şu oranlardaymış; Estonya 1,9, Belçika 1, Danimarka 0,9, Avusturya 0,9, Macaristan 0,9, İtalya 0,6, İngiltere 0,6, Almanya 0,4.

UNESCO’nun desteklediği Uluslararası Müzeler Komisyonu’nun, Kültür Bakanlığı’nın desteklediği Türkiye Milli Komitesi’nin akreditasyonunu feshetme gerekçesini, Genel Müdür Julien Arfurns şöyle açıklamış: “2010 yılından bu yana süren tartışmalara rağmen, hâlâ zamana ayak uyduramadılar.” Bildiride ayrıca, Türkiye’nin 2011 yılında 8,2 oranında büyümesine karşılık, bütçesinde kültüre ayırdığı payın sadece yüzde 0,04 arttığı açıklanmış. Bu durumda Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bütçesi, şaşırtıcı derecede düşük kalıyormuş.

Ne kadar zenginleşirsek, müzeciliğimiz o kadar fakirleşiyor anlayacağınız!

Şimdi gelelim Vehbi’nin kerrakesine:

Anadolu, kültür varlıkları açısından dünya coğrafyası içindeki en velut bölge; toprağın neresine bir kazma vursak, uygarlık fışkırıyor. Tesbit edilmiş, ama henüz kazılmamış üç bin ören yeri var –şimdilik–.

Uzun lafın kısası; Türkiye, bütünüyle bir müze adeta.

Dünyanın hiçbir yerinde 12 bin yıllık sistemli bir uygarlık manzarası yok!

İnsanın içinden, Türkiye Cumhuriyeti Bütçesi’nin büyük bir bölümünün bu uygarlıkların eserlerinin ortaya çıkarılması, müzelerde korunması ve sergilenmesi için tahsis edilmesi geliyor neredeyse!

O derece kıymetli ve özel bir durum var yani!

Günümüzde, gelişmiş ülkelerin müzecilik anlayışında yaşayan müzecilik var; müzelerin her biri birer kültür ve yaşam merkezi artık.

Müzeler, insanların bütün bir gününü geçirebileceği, eserleri seyretme dışında; çeşitli atölye çalışmalarına katılabileceği, filmler seyredebileceği, okuma salonlarından yararlanabileceği, zengin bookshop’larından kitap alabileceği, kaliteli lokanta ve kafelerinde oturabileceği, konferans ve seminerlere katılabileceği, müzik dinleyebileceği çağdaş uygarlık merkezleri gibi artık.

Türkiye’de ise, etrafı dikenli telle çevrilmiş, sözüm ona koruma olarak başına en yakın köyden usulen bir bekçi dikilmiş onlarca, belki de yüzlerce ören yeri var. Kapısı yıllardır kilitli müzelerimiz var. Depolara tıkılmış, teşhir edilmeyen sayılamayacak kadar çok antik eser var ayrıca.

Türkler bin yıl kadar önce bu topraklara girdiğinde, Anadolu boş değildi malumunuz. Onlarca asal uygarlık, yüzlerce tali uygarlık ve bunların eserleri, kültürleri vardı.

Türkiye, sahip olduğu kadim uygarlıklardan ve bunların eserlerinden korkmamalı!

Cumhuriyet’in kuruluş döneminde Türkiye’de, uygarlık ve kültürel varlıklarla ilgili büyük bir hamle yapılmıştı oysa; Cumhuriyet’in kurucuları, Türkiye’nin neredeyse her ilinde müzeler kurup; içlerini, sağda solda sürünen ve yeni kazılardan elde edilen eserlerle doldurmuşlardı. O zaman, bütün bu uygarlıkların ve eserlerin sahiplerinin hepsinin Türk kökenli olduğuna inanılıyordu çünkü! Bu hususta –sonradan geri çekilen– şahane bir bilimsel atılım da yapılmıştı: Güneş Dil Teorisi!

Sonra ne oldu da, müzeciliğimiz bugünkü –müzelik– durumuna düştü peki?

Güneş Dil Teorisi çökünce, bütün o uygarlıkların ve eserlerin Türk kökenli insanlarla aslında bir ilgisinin olmadığı –bilimin reddiyesiyle– netleşince, müzecilik müzelik olma yolunda emin adımlarla ilerlemeye başladı.

Yasak savma kabilinden bir bütçelemeyle, (ki, bütçenin önemli bir bölümü de turistik değeri olan noktalara kaydırılmıştır ya..) dünya bizi çalışıyor görsün kabilinden, pek de kıymeti harbiyesi olmayan harcamalar yapılıyor bugün.

Müzecilik alanında insan yetiştirmeye gelince.. bu uygarlıkların ve bu eserlerin hacmi düşünüldüğünde; insana yatırım da yasak savma kabilinden görünüyor ne yazık ki.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2012 bütçesinin 3.891.000 TL, Kültür Bakanlığı’nın 2012 toplam bütçesinin ise 1.705.076 TL olduğu düşünülünce müzeciliğin neden müzelik olduğu da anlaşılıyor zaten.

Bu arada, Uluslararası Müzeler Komisyonu, çareyi Türkiye’de bir bağımsız komite kurmakta bulmuş. Julien Arfurns da, kanayan yaraya parmak basıyor sanki: “Yeni komite kesinlikle siyasallaştırılmayacak” diyor.

Umarım öyle olur…

Etiketler

Bir yanıt yazın