‘’Sanırım hiçbir şeyin öyle pek tamamlanmadığı, Bir çağda yaşıyordum. Ve bütün eksik kalmaların, Sessiz ve ünü olmayan bir tanığıydım ben, Ben, diyorum, demek oluyor ki bir anlamım vardı benim de, Düşünen bir şey olarak ve düşündüren, Ama korkarak söylüyorum, çok ağır bir yük gibi taşıyordum bunu da...’’
Adadaki Şiirler
‘’Sanırım hiçbir şeyin öyle pek tamamlanmadığı, Bir çağda yaşıyordum. Ve bütün eksik kalmaların, Sessiz ve ünü olmayan bir tanığıydım ben, Ben, diyorum, demek oluyor ki bir anlamım vardı benim de, Düşünen bir şey olarak ve düşündüren, Ama korkarak söylüyorum, çok ağır bir yük gibi taşıyordum bunu da…’’ -Edip CANSEVER
Şiir, tiyatro gibi tragedyanın sonucu olarak, düşünceyi ve duyguyu -acı, tatlı- gösterme, paylaşma aracıdır. Bu araç duygunun ve düşüncenin sonsuzluğu içerisinde sözcüklere sığınmış, duyguyu ve duygusal mekanı sözcükler sınırında anlatmakla yetinmiştir. Poetik bağlamda ada, çevresi sonsuz su ile çevrelenmiş, sınırları olan kara parçasıdır. Su ile resmen kuşatılmış adalar keşfedilmeyi beklerler. Ege’de anakara yakınlarında Görecek Ada’daki şiirler, belirsiz ve muğlak düşüncelere eşlik eden denizden adaya bağlanışın ardından okunmayı, paylaşılmayı ve biriktirilmeyi bekliyor.
Adadaki şiirlerin, tasarlanan alanla sınırlı kalmayıp adanın tamamına yayılması, yerin poetik ruhunun adanın bütününde hissedilmesini sağlıyor. İnsanların birbirlerine şiir okuyup, birbirleriyle şiir paylaşabilecekleri bu sınırlı kara parçasında -tüm kara parçaları gibi- denizden kopmayıp suda yüzebilecekleri, karadan kopmayıp tiyatro izleyebilecekleri, tiyatroda oynayabilecekleri ve ada zirvesindeki enstalasyon ve izleyiş alanına doğru yürüyüş yapabilecekleri mekanların, -tasarlanan alan bütününün- şiirleri sergilemek veya kendisini sergilemek arasında seçim yapmamayı tercih etmesi, adanın ütopik ruhunu ortaya koymaktadır.