Norveç’te Bir Kilise: Våler Kirke

Eski 19. yüzyıl kilisesinin yerinde Espen Surnevik'in tasarladığı Våler Kirke, yeniden doğuşu simgeliyor. Ahşap cepheden süzülerek iç mekânda çoğalan gün ışığı, umudu temsil ediyor.

Fotoğraflar: Rasmus Norlander

Norveç’in Våler köyünde bir yangına yenik düşen 19. yüzyıl kilisesi, Espen Surnevik’in tasarımı ile yeniden yorumlanıyor. Gün ışığı, piramidal ahşap çatılardan ibadet mekânlarına süzülüyor.

Våler Kirke, 2009 yılında yangından tamamen zarar görmüş tarihi ahşap köy kilisesinin yerini alıyor. Oslo merkezli mimar Espen Surnevik’in tasarımı, tarihi kilisenin geçmişine yaptığı vurgu ile uluslararası bir yarışmada ödül aldı.

Kilise yapısının yangından dirilişe doğru ilerleyen hikâyesi, kilise törenlerindeki hikâyelerle benzerlikler kuruyor. Yeni bina, bulunduğu yeri, biçim ve malzeme özelliklerini kendinden önceki kiliseden alıyor.

Våler Kirke, alandaki mevcut ayin ekseninde konumlanıyor. Våler Kirke’nin ana girişi, 1860’ta yapılan eski kilise binasının alçak bir duvarla ölümsüzleştirilen izini takip ediyor.

Yeni yapının kat planı, dört ana mekâna ayrılıyor; ana salon ve vaftizhane, ortak alan ve yönetim alanları ile çevriliyor. Bu düzenleme kuzey, güney, doğu ve batı cephelerindeki cumbalı açıklıklarla birlikte eski kilisenin haç şeklindeki biçimine doğrudan atıfta bulunuyor.

Bu iki ana alanın cephesi 12 ve 24 metre yüksekliğe ulaşan piramidal çatılarla tanımlanıyor. Açılı hacimler, kilise için ortak bir zemin oluşturan betonarme kaide üzerine yerleşiyorlar.

Gün ışığının ibadet alanlarına taşmasına izin veren çatı strüktürü, ibadet edenlerin gökyüzüyle doğrudan görsel bağlantısını sağlayan bir açıklık ile örtülüyor.

Tasarım sürecinde mimar Surnevik, diriliş temasını kilisenin mimarisi üzerinden ifade etmek için sanatçı Espen Dietrichson ile işbirliği yapıyor. Mimar Espen Surnevik:

En önemli unsur, gün ışığının kiliseye farklı açıklıklardan gelmesi. Bu, umudu sembolize ediyor. Bu ışık, eski kilisenin trajik kaybından sonra karanlığa meydan okuyor.

İşbirliğinin önemli bir sonucu olarak ana salonun kuzeydoğu köşesinde delikler açan 28 adet pencere, gün ışığının sunak üzerine düşmesini sağlayan bir düzen oluşturuyor.

Açıklıklar, dışarıdan basit dikey yarıklar gibi görünürken, içeride sanatçı Dietrichson güneş ışığını yansıtan aynalı yüzeyler ve güneşin merkezinden yayılan ışınları temsil eden açılı kesikler kullanıyor.

İç mekânlar, yükselen tavanların oluşturduğu boşluk ve hafiflik hissini arttıran soluk huş kontrplak ile kaplanıyor.

Yapının cephesi, yerel inşaatlarda sıkça kullanılan çam levhalarla kaplanıyor. Doğal cephenin her 50 yılda bir değiştirilmesi gerekecek. Böylece kilise her yeni doğan nesiller için yeniden dirilecek.

Etiketler

Bir yanıt yazın