Kuzguncuk'a yolu düşmemiş olan var mıdır, ya da duymamış olan?
Film, dizi, reklam ve hatta moda çekimlerine sık sık mekan olan, bünyesinde delisinden enteline birçok farklı karakteri ve hikayeyi barındıran, insanların hala karşılaştıklarında birbirlerinin hatırlarını sordukları bir semt. 2010 yılındaki Şenlik’te konuşan Uğur Yücel’in tanımıyla “çok büyük bir akrabalık Kuzguncuk”. Ölmeden önce yapılacak 100 şey arasında Kuzguncuk’ta bir süre takılmak kesinlikle olmalı.
Belki de teknolojinin hızlı gelişmesi nedeniyle her kafadan bir ses çıkar oldu, daha ötesi bu sesler duyulur hale geldi. Bu seslerden bazıları kulağa hoş bir fısıltı gibi gelip içimizi gıdıklarken bazıları ise ürkütüyor. Yaklaşık 20 yıldır Kuzguncuk’la ilgili bazı sesler duyuluyor. Tıklım tıklım bir kentin içinde elde kalan son hazineler yağmalanmaya çalışılıyor. Ne yazık ki Kuzguncuk Bostanı da bunlardan biri… Buna rağmen Kuzguncuklular tüm gücüyle burayı yaşatmak için savaşıyor.
Petek Dalyan, Tan Morgül, Tülay Atabey Onat ve Boğaçhan Dündaralp
Arkitera Mimarlık Merkezi olarak bu savaşçılardan mimar Boğaçhan Dündaralp ve mimar Tülay Atabey Onat’la Kuzguncuk’ta buluşup görüştük. Buluşma yeri olan Pita’ya vardığımızda sadece mimarlarla görüşmeyi beklerken bir grupla karşılaştık. Petek Dalyan, Tan Morgül ve Şengül Alemdar’ın ağzından da neler olup bittiğini dinledik ve Bostan’ı koruma savaşının tek bir dernek ya da kurumun işi olmadığını, Kuzguncuk’ta sağ duyusu olan herkesin bu konuyla ilgili çabaladığını farkettik. Grupla Kuzguncuk’un tarihi, konumu, önemi, müdahaleler ve mücadeleler hakkında konuştuk.
Eski adıyla “Kosinitza” tarihi boyunca çok görüp geçirmiş bir semt. İlk kaynaklara göre 17. yüzyılda bir Musevi yerleşimi olarak gözüküyor. Semt için Avrupalı Museviler’in “Kutsal topraklara varmadan önceki son durak” tanımlamasını kullandığı biliniyor, hala daha insanlar buraya gelip hacı oluyorlar. Zamanla buraya Rumlar ve Ermeniler de yerleşmiş. Kuzguncuk gün geçtikçe çok dinli, çok uluslu bir yer olmuş.
BostanA Alternatif Proje Girişimi (Boğaçhan Dündaralp, Tülay Atabey Onat, Berna Dündaralp, Lale Ceylan)
BostanA Alternatif Proje Girişimi metinlerinde Kuzguncuk’u şöyle anlatılıyor:
“İstanbul’un yoğun yapılaşma, sürekli ve hızlı dönüşüm trafiğinden ya da son dönemlerdeki kentsel dönüşüm adı altında yapılan tepeden inme “soylulaştırma”, “yerinden etme”, “değer arttırma” gibi kentsel operasyonlardan kendini koruyabilmiş, “yavaş” dönüşüm yaşayan, otantik varoluşunu, dokusunu, karakterini koruyarak gelişen, İstanbul’da kalan belki de tek boğaz köyü.
Bu sorunun iki tane temel yanıtı var. Birincisi İstanbul’daki topoğrafik konumu; bir yanda Fethipaşa korusu, diğer yanda Nakkaşbaba mezarlığı arasında bir vadiye yerleşen köy, Bağlarbaşı tarafında arka uçtaki kentsel gelişmeden kısmen kendini topoğrafik sınırlarla yalıtabilmiş durumda. Bu sınırlar içindeki fiziksel-karakteristik dokusu “SİT alanı” kapsamında da korununca yıkılmadan yenilenerek varolmayı zorunlu kılan alçak katlı, eski eser ağırlıklı bir doku olarak konumunu sürdürebiliyor. İkincisi bu doku sayesinde 1980’lerden başlayarak ciddi bir entelektüel göç alarak buradaki doku hem yenileniyor hem de yaşayanlar anlamında yeni komşuluk ilişkileri üretiyor. Bu entelektüel göç, gün geçtikçe artmasına rağmen hızlı bir dönüşümle değil, müzakere, karşılaşma, kabullenme, karşılıklı birbirinin varlığını kabul ederek ilerleyen bir süreçle gerçekleşiyor. Bu nedenle neo-liberal ekonomilerle üretilen hızlı kentsel dönüşümlerde olduğu gibi alt-ekonomiyi, ekonomik dengesizlikleri, komşuluk ilişkilerini ortadan kaldıran, bölgeler arası ekonomik göstergeleri uçlara taşıyan ayrışmalar burada gözlemlenmiyor. Onun bu koşullarda İstanbul gibi hızlı dönüşümün yaşandığı bir kentte kendi kimliğini koruyarak ağır evrimleşmesi; bir taraftan kentleşme ile kaybedilen pek çok olgunun hala varolabildiği bir yaşam alanını temsil etmesini sağlıyor, diğer taraftan da onun bu kimliğini gözler önüne sunan TV dizileri, reklamlar, sayesinde de bir turistik cazibe merkezi haline geliyor.”
Bostan, yaklaşık 700 yıldır varlığını sürdüren 17 dönümlük bir alan ve her zaman da tarım amaçlı kullanılmış. Kuzguncuklular’ın bir şekilde birbirleriyle ilk tanıştıkları, iletişimlerini sürdürdükleri kamusal alanları olan Bostan, semtin hafızasını oluşturuyor. Bostan için verilen mücadele bile burada yaşayanlar için bir tanışma bahanesi haline gelmiş durumda. Hele bir de geçmişini bilince insanın Bostan’ı kendi haline bırakamadığını belirtiyor Kuzguncuk sakinleri.
2010’daki Şenlikler sırasında Tülay Atabey Onat, Bostan’ı anlatıyor:
“Ben 20 yıl önce mimarlık okurken, arkadaşımla paylaştığım evim bostanın karşısındaydı. Akşam okul dönüşü uğrar, kendimiz seçerdik domatesi, patlıcanı…”
Uğur Yücel, Şenlik 2010
Yine Uğur Yücel’in sözlerinden alıntı yaparsak Bostan’ın bir ruhu var.
Şenlik 2010’da çocuklar Bostanları’nı resimlerle koruyor
Gazeteci Tan Morgül ise; “Bundan tam 20 yıl önce, bostana ilk beton gölgesi düştüğünde çoluk, çocuk genç, yaşlı bostanımızı korumuştuk. O zaman yanımızda olan akrabalarımızdan, komşularımızdan bazıları artık bizimle değil. Aradan 10 yıl geçti, aynı gölge tekrar belirdiğinde yine aynı sabır, metanet ve ısrarla mücadalemizi sürdürdük, geride kalanlar ve yeni gelenlerle. İlk müdahaleden sonra aradan tam 20 yıl geçti, o gün annesinin kucağında bostana sahip çıkan bebekler bugün yine bostana sahip çıkacaktır. Çünkü bostan bize atalarımızdan mirastır ve tıpkı bizim soluduğumuz kokusunu çocuklarımız da soluyacaktır. Kuzguncuk Bostanı Kuzguncuk’un hafızasıdır, nefesidir, rengidir! Ne tarihimize ne soluğumuza ne yeşilimize dokundurtmayalım!” diyor.
BostanA Alternatif Proje Girişimi (Boğaçhan Dündaralp, Tülay Atabey Onat, Berna Dündaralp, Lale Ceylan)
BostanA Alternatif Proje Girişimi metinlerinde Bostan şu şekilde anlatılmış:
“Bostan kentsel doku içinde kalan, son yeşil boşluk olarak hem yerel yönetimler, hem de ekonomik iktidarların İstanbul’un hızlı kentsel dönüşümünün Kuzguncuk’taki anahtarı olarak her 10 yılda bir gündeme taşınıyor. Bostan olarak korunması gerekli bu alan imar planlarında 1980’lerin ikinci yarısında yapılan oynamalar sonucu bunlara karşı açılan davalar gibi hukuki düzlemlerde de verilen savaşlarla, 1990’da ve 2000’de buradaki bilinçli yerel oluşumlar sayesinde korunabilmiş ve 2010’da tekrar bu alan üzerindeki planlar gündeme geldi. Şu anda mülkiyet hakkını elinde tutan Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından bir proje hazırlatılarak, hayata geçmesi için bir girişimde bulunulmuştur.“
Rant Bostanı
İlk olarak 1990 yılında Mehmet Haberal tarafından Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden kiralanan araziye Böbrek ve Diyaliz Hastanesi yapma girişimi mahkeme tarafından reddedildi. Bunun üstüne 2000 yılında yine Haberal buraya özel okul yapma girişiminde bulundu. Ancak bu girişim de Şehir Plancıları Odası’nın açtığı dava sonucunda engellendi. Davanın temyiz süreci de Şehir Plancıları Odası’nın lehine sonuçlanınca, 2003′te buraya özel okul yapılamayacağı kararı kesinleşmiş oldu.
Vakıflar Genel Müdürlüğü Bostan’ı kiralamak için bir ihale açtı ve Kuzguncuklular Derneği’nin müdahalesiyle “tarım” amaçlı kullanılmasını istedi. Bunun üzerine Akdere Peyzaj ve Uygulama Fidanlığı’na kiralandı.
Yaklaşık 8 yıldır Kuzguncuklular istedikleri serbestlikte kullanamıyor Bostan’ı. Kiracıların isteği dışında, Haberal zamanında arazi etrafına çekilen teller hala duruyor. Ancak “tanımlı” organizasyonlar için her zaman açık bir alan olarak kullanılabiliyor.
BostanA Alternatif Proje Girişimi (Boğaçhan Dündaralp, Tülay Atabey Onat, Berna Dündaralp, Lale Ceylan)
Son müdahale yine Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden geliyor ve Bostan için bir proje hazırlatıyor.
Kuzguncuk Bostanı, sadece semtin değil İstanbul’un alanı. Bu yüzden sadece yolu birgün Kuzguncuk’tan geçmiş olan kişilerin değil herkesin sorumluluğunda. Bostan’ın yapılaşmasına karşı verilen mücadelede Kuzguncuklular Derneği’nin yanı sıra zaman ayıran, fikri olan herkes yer alıyor. Kuzguncuk insan kaynakları ve olanakları açısından tam da bu iş için uygun yer. Daha çok görüş ve daha fazla destek bekleniyor.
Kuzguncuklu mimarlardan Mert Eyiler, Bostan için önerilerde bulunuyor:
“1996’dan beri buralardayım. İlk “Haberal” saldırısını ve o saldırının nasıl püskürtüldüğünü dinleyip durdum. 2001’de bizzat tanık oldugum ikinci tacizden hemen sonra, Akdere Peyzaj tarafından yeşile boyandı, işletildi Bostan. Hakkını verecek kullanıcıyı bulmuştu sanki.
Şimdilerde mutenalaşmanın içten içe ele geçirdiği mahallede; korkuluklar sahne aldı ve dayanışma, iş birliği, kolektif bilinç gibi başlıkları yeniden hatırlattı hepimize, kente.
“Mahalle” ya da bizim tanımımızla “köy”ün; metropol ölçeğinde kar-zarar tartışmalarının arasında kaybolmaması için mücadele ediyoruz. Boş toprak parçasının, şantiye tozuna gebe bir alan olarak görülmesinin önüne geçmek niyetimiz.
“Kent” tanımı (nüfusunun çoğu ticaret, sanayi ya da yönetimle ilgili işlerle uğraşır, toprak ile ilişkisi kesilmış, tarımsal etkinlikler kentin dışında tutulur, dışardan getirilir) gereği toprağa yan gözle bakar; hız kapıda bekler, kazılıp, içine girilesi potansiyel bir tozlu şantiye alanıdır orası aslında.
Kuzguncuk’ta en istemediğimiz şey, kentin dayattığı alışkanlıklar; en çok da “hız”.
Biz burada iyiyiz, var olan iç akış yetiyor hepimize…
Kent ile toprak arasındaki iliskinin güçlendirilmesi için, “garden cities”, “urban farm” (http://ps1.org/yap/view/12) temaları geliştirilirken, bostana sadece kiralanabilir alan gözü ile bakmak sığ bir tartışma yaratıyor. Farkındalığımız yüksek, elimizdekinin değerini biliyor, sahip çıkıyoruz (http://studio.njit.edu/LiveTheBox/Selection/01c06.html).
Hem merkeze bu kadar yakın olan hem de kentten uzaklaşmanıza olanak sağlayan, başka bir doku yok. Yerkürenin nefes alması, yaşantının sürmesı adına, insan olduğumuzu hatırlatacak doğaya ihtiyacımız var, spiritüel gözlükleri takıp bakınca da durum çok farklı değil…
Son olarak;
Kiralama “hakkını” elinde bulunduran Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul 2.Bölge Müdürlüğü, kolektıf bilinci hiçe sayarak, kendisini sahip olarak görup, bu alana proje bile hazırlatabiliyor. “Rahatları kaçacak diye zarar mı edeceğiz açıklaması” üzerine konuşacak bir şey bırakmıyor. Yeni hedefler göstermeli belki de vakıflara, zarar etmekten korkmalarını engellemek için, TOKİ’nin elde ettiği kardan pay verilebileceği söylenebilir!”
Kendilerini “Medyum ve Katalizör Mimar Aktörler” olarak tanımlayan Boğaçhan Dündaralp, Tülay Atabey Onat, Berna Dündaralp ve Lale Ceylan Kuzguncuklular’la işbirliği içinde Bostan’ı yaşatmak için sürekli gelişen fikirlerin kağıda döküldüğü BostanA Alternatif Proje Girişimi’ni öneriyor:
BostanA Alternatif Proje Girişimi (Boğaçhan Dündaralp, Tülay Atabey Onat, Berna Dündaralp, Lale Ceylan)
“Bostan, sadece kendi imkanları ile değil, çevresi ile de beslenen, yaşayan ve her defasında bize yeni potansiyeller vaat eden bir ‘yer’. Bu çalışma, bu anlamda sadece olageleni ve zenginleşme potansiyellerini görünür kılmak için bir araç. Eğitimin, paylaşımın, üretimin binalar olmadan da varolabileceğini gösteren, asıl kaynakların paylaşıma açık gönüllü insanlar ve herkese ait bir ortak bir paylaşım alanı olduğunu hatırlatmaya çalışan bir aracı…
BostanA Alternatif Proje Girişimi (Boğaçhan Dündaralp, Tülay Atabey Onat, Berna Dündaralp, Lale Ceylan)
BostanA Alternatif Proje Girişimi ise, bu projeye alternatif olarak, alanın hem kullanımını hem de kullanım potansiyellerini alanın karakteri bozulmadan nasıl sürdürebileceğini göstermek amacı ile başlatılmış. Katılımcı bir süreçle geliştirilmeye başlanan bu çalışma, bir taraftan Bostan’ın süregiden yaşantısını katılımlarla zenginleştirerek teorik bir egzersizden çok, pratik uygulamaya dair yeni üretim olanaklarını ve ekonomi modellerini ortaya koymaya çalışıyor. Kent platformunda, kimliğini koruyarak açığa çıkaracağı kamusal kullanımlarla hem Kuzguncuk’a hem de İstanbul’a yeni kentsel kullanımlar sunabilecek; ortaya koyduğu ekonomik model ile bir kent parçasının “değer”ine ilişkin yeni bir öneri sunabiliyor. Mimarların sosyal bir aktör (katalizör) ve mimarlığın bir iletişim aracı olduğu bu çalışma ile; alternatif olunan projenin hem yapısal durumuna hem de kentteki bir alanın “değer”ine ilişkin bugünün kent politikaları, kentleşme modelleri üzerinden yeni bir müzakere alanı açılarak, bu alana ilişkin yaklaşımların “tek bir model” üzerinden yapılamayacağı gösterilmeye çalışılıyor. “Mülkiyet hakkı”ndan çok “kullanım hakkı”na odaklanan bu çalışma, tarafları yeni bir müzakere alanına taşıyarak, Bostan’ın sahip olduğu değerleri kaybetmeden yaşatılabileceği alternatif modeller üretmeye zorlayabilirse görevini başarı ile yapabilmiş olacak.”
Daha önceleri Üsküdar Belediyesi’nin Bostan için İTÜ’ye (Döner Sermaye ile) analiz ve öneriler içeren kapsamlı, üzerinde çalışılmış bir proje hazırlattığını, ancak tepeden inme bu projenin semt sakinleri tarafından benimsenip kabul görmediğini öğreniyoruz.
Kuzguncuklular yaşam alanlarıyla ilgili her tür projenin “sürecinde” yer almak istiyor. BostanA Alternatif Proje Girişimi’nde sürekli bir paylaşım var. Katılımcı bu projenin bir köşesinden tutmak isteyen herkes kendini bir anda içinde buluyor. Bu durum da en önemli ayıraç halini alıyor.
Bu proje ile elle tutulabilen, gözle görülebilen somut bir tepki koyabileceklerine, tek yolun yapılaşma olmadığını farklı önerilerle kanıtlayabileceklerine inanıyorlar. Proje hayata geçip kullanılmaya başlandığında ise asıl amaçlarına ulaşacaklar.
Başka bir haber ise bu mücadelenin ürünlerinden biri olan BostanA Alternatif Proje Girişimi, Roterdam Mimarlık Bienali’ne gönderilecek.
Tüm bu yazılanlar, çizilenler, konuşulanlar bir faaliyet bütününü oluşturmuş zamanla. Bu iş gerçekleşirse, farklı disiplinlerden kişilerin bir araya gelip ortak akıllarıyla kazandıkları başarılardan biri olacak.
Bostanı’nı koruması için korkuluklar tasarlandı, Kuzguncuk’un dört bir yanına dağılmış halde onalar bile bir direnişteler.
Siz de www.kahramanbostan.org sitesine girip bir imza verebilir ve Bostan’ı yaşatabilirsiniz.