Geçtiğimiz aylarda Galatasaray camiasının yeni evi Seyrantepe Arena Stadyumu'nun açılışı oldukça yankı uyandırdı.
Stadın büyüklüğü ve tasarım açısından şaşaası bir yana, Ali Sami Yen Stadyumu’nun arazisi ile karşılaştırıldığında, birçok tartışma ve eleştirileri de beraberinde getirmişti. Bugünlerde ise Beşiktaşlılar yeni bir stad elde etme heyecanında. Fakat İnönü Stadyumu’nun durumu biraz daha farklı. Çünkü ortada yeni stadın yapılması için yeni bir alan yok ve eski stadın yıkılıp yeniden yapılması söz konusu.
İnönü Stadyumu, her ne kadar konumu tartışılmaya açık olsa da 1947 yılından bu yana kentin futbol hafızasını taşıyan ve günümüze getiren önemli bir yapı. 1939’da İtalya’dan davet edilen ve bu konuda uzmanlığı bulunan dünyaca ünlü stadyum mimarı Paolo Vietti Violi, mimar Fazıl Aysu ve mimar Şinasi Şahingiray’la birlikte tasarlanan stadın temeli, 19 Mayıs 1939’da Dolmabahçe Sarayı’nın eski has ahırlarının bulunduğu arazide atıldı. Kısa bir süre sonra, 2. Dünya Savaşı’ndan etkilenmesi ile inşaata ara verildi ve 19 Mayıs 1943’te yeniden bir temel atma töreni yapıldı, hafriyat işine girişildi. Stada, İsmet İnönü’nün soyadı verildi. 1947 yılında açılan stad, o dönemin parasal değeriyle 5.000.000 TL’ye mal oldu. 1950 yılında ilk olarak yenilemeler yapılarak stadın kapasitesi artırıldı. Daha sonra 2004 yılında yapılan çalışmalar ile yüzde 50 artışla, toplam koltuk kapasitesi 21.500’den 32.145’e ulaştı.
HOK tarafından tasarlanan yeni proje
2008 yılında stada yönelik yeni bir proje gündeme geldi. İngiliz mimarlık ofisi HOK tarafından tasarlanan proje, 42 bin kişi kapasiteli stad, 18.000 kişilik üst tribün, 18.000 kişilik alt tribün ve 6.000 loca barındıracaktı. Başkan Yıldırım Demirören, projenin hazırlanmasında tarihsel yapıyla yeniliği biraraya getirmenin dikkat edilen en önemli noktalardan biri olduğunu, stadda ayrıca 2.500 araçlık otopark ve 5.000 kişilik tiyatro, konferans salonu ve fuar alanı da bulunacağını belirtmişti.
2010 yılında ise 1/5.000 Ölçekli Beşiktaş-Dolmabahçe-Ortaköy Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı’nın İBB Meclisi’nde kabul edilmesi ile “stadın yükseklik ve kütlesi değişmeden modern bir şekilde yeniden inşa edilebileceği”, ortaya konmuştu. Bu konuda meclis üyelerinden itirazlar gelmesine rağmen, yeni stadın hiçbir şekilde silüeti bozmayacağı gerekçesi ile stadın yıkılması meşruluk kazanmıştı. 2011 yılı Ocak ayında da Koruma Kurulu’ndan yıkılması ve yeni proje yapılmasına yönelik izin çıktı. Başkan Demirören, hemen temel atma çalışmalarına başlayacaklarını belirtti. Fakat bu sefer de Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın “Kendime ‘Dolmabahçe Sarayı’nı denize iten bakan’ dedirtmem” demesiyle proje şimdilik durdu. Yeni projenin yapılması ile Dolmabahçe Sarayı’nın zeminine zarar vereceğini vurgulayan Günay NTV’de yayınlanan bir haberde, “Swissotel ve Gökkafes’i belki buradan artık kaldıramayız ancak stadı büyütmeyin diyebiliriz. Burası zaten riskli bir bölge. Stadı büyütürseniz toprağın hafızasını bozarsınız. Kesin olan bir şey var ki sarayın, saat kulesinin olduğu bölgenin hava alması lazım,” dedi.
Maçka yönünde yapılaşmanın artması
Şu an stadın yıkılması ve yeni projenin uygulanması durmuş durumda. Sonrasının ne olacağı belli değil. Tarihi bir yapının yıkılması ve Bakanlığın zemin sorununu belirtmesi dışında, yeni projenin mimari ve kentsel açıdan da birçok sorunu getireceği aşikar. Yeni proje ile kamusal mekanlar yaratmak (yeşil alan gibi) yerine yatayda yapılaşmanın artması söz konusu.
Arkitera Mimarlık Merkezi olarak konuyla ilgili fikirlerini almak üzere uzman kişilerden ve Radikal Spor Yazarı Tanıl Bora’dan görüş aldık.
İnönü Stadyumu’nun tescil kararı aşamasında 3 numaralı Koruma Bölge Kurulu başkanı olarak görev yapmış ancak 13 Ekim 2009 tarihinde görev süresi dolduğundan Koruma Bölge Kurulu’ndan ayrılan Prof.Dr. Can Binan görüşlerini şu şekilde ifade etti:
“Ben Koruma Kurulu’ndan 2009 yılında ayrıldım. Koruma kurulunun en son kararını da okumadım ve projeyi de görmedim. Ama tescili benim başkan olduğum dönemde yapıldı, süreci biliyorum. Tescil kararının yazımına da katkım çok fazladır, dolayısıyla konuyu çok iyi biliyorum. Restorasyonu konusunda bazı görüşlerim var tabii, kısaca söylemek gerekirse tümünün yıkılıp yeniden yapılması bence doğru bir yöntem olmaz, ayrıca konunun kentsel ölçeğe de taşan başka boyutları da var.
İnönü Stadyumu hakkındaki tartışmanın kökeninde bu alanda günümüzde bir stadyum olabilir mi sorusu yatmaktadır. Öncelikle cevabı verilmesi gereken soru budur. Kentin bu noktasında her hafta büyük bir trafik yoğunluğu ve karmaşanın yaşandığı bunun büyük ve önemli karşılaşmalar söz konusu olduğunda ise çok daha vahim bir duruma geldiği görülmektedir. Dolayısıyla İnönü Stadyumu’nun artık bu yoğun kullanımdan kurtulması ve konserler, kutlamalar, daha seyrek olan uluslararası spor kaşılaşmaları vb. etkinliklerde ve bir semt içi spor ve antrenman alanı olarak kullanılmalıdır.
İkinci temel sorun ise, 20.yüzyıl mimarisinin bir koruma nesnesi olarak algılanması konusunda toplumda, yöneticiler düzeyinde ve kısmen de mimarlar ve akademisyen mimarlar ve plancılar düzeyinde bir fikir birliğinin ne yazık ki oluşamamış olmasıdır. Toplumumuzda mimari koruma konusundaki algı ve düşünce sanki 20.yy başında durmuş gibidir. Bunun ötesine geçen bir bakış açısının geniş toplum kesimlerinde bulunmadığından ve mimari koruma konusu 1970’lerden beri eskiyi yıkıp yeniden yapmak olarak algılatıldığından İnönü Stadyumu gibi bir yapı yokedilmek istendiğinde buna toplumsal düzeyde karşı duruş, İstanbul gibi bir “kültür başkentinde” dahi çok zayıf olmaktadır. Bir başka boyut Türkiye’de büyük futbol klüplerinin “dokunulmazlıkları” olmasıdır ve öncelikle taraftar kesiminin daha sonra toplum ve yöneticilerin bunu desteklemesidir. Bu bakış açısı sadece İnönü Stadı değil çok daha önemli kültürel varlıkları ezip geçebilir. Çünkü günümüzde profesyonel futbol klüpleri sadece spor amaçlı olmayıp devesa bir ekonomik kaynağı kontrol eden güçler haline dönüşmüştür. Bu anlayış İnönü Stadyumu’nu da yıkar, Kadıköy’de çevreyolu ve kent içi ana arterlerin kesişme noktasına devasa bir stadyum yapıp çevresindeki kültürel varlıkları da yemeye çalışır.
Bütün bu gerçeklerden sonra İnönü Stadyumu’nun korunması konusunda yapılması gerekenler üzerinde tartışmak çok naif olsa da kanımca mevcut işlevin dışında yeni kullanımlar öneren bir stadyum restorasyonu burada kabul edilmemelidir. Bu alanı bir AVM’ye dönüştürme projesi çok tehlikelidir. Bunun dışında stadyumun betonarme strüktüründe var olan sorunlar nedeniyle bazı bölümler ve özellikle 1970’li yılların ortasında yapılan “yeni açık tribün” yenilenebilir. Ancak özgün projeden taviz verilmemelidir. Modern mimarinin korunması konusunda 2. Dünya Savaşı sonrası yıllarında inşa edilen “le Havre” ve son yıllarda burada yapılan restorasyonlar ve betonarme yapılar için geliştirilen teknikler bu yapı için iyi bir örnek olabilir. Orijinal projeleri bulmak mümkündür, hatta bazı arşivlerde stadyumun projesine ait maket fotoğrafları dahi bulunmaktadır. Stadyumun restorasyon yöntemi üzerine uzmanlar arasında yapılacak bir tartışma toplantısı kanımca uygun bir yaklaşım olacaktır.
Ancak burayı Stadyum + AVM’ye dönüştürme amacını engelleyen kurum, kişi ve grupları “aşarak” veya “ezerek” bertaraf etmeyi hedefleyen bir yönetim anlayışı içinde bunun düşük bir olasılık olduğunu unutmamak gerekir.”
“Dolmabahçe Stadı’nın tasarımı ve yapımı daha önce başlamış olsa da Kırdar düzenlemelerine ilham ve yön vermiş olması kuvvetle muhtemeldir. Kırdar düzenlemeleri kanımca İstanbul’un gördüğü en başarılı “projeli” uygulamalardır. Gümüşsuyu-Dolmabahçe arasındaki park ve yol, Spor-Sergi Sarayı, Açıkhava Tiyatrosu, Bayıldım Yokuşu bu uygulamaların parçaları olup, İstanbul’un bu kadar başarılı şehircilik çalışmalarını bir daha görmesi acaba mümkün olabilecek midir? Dolmabahçe Stadı’nın da bu çalışmaları tamamladığı düşünülmelidir. Ancak, bizde korunacak şeylerin “eski eser” olması kavramı yasadan kalkmış, yerine “kültür varlığı” kavramı gelmiş olsa da, hâlâ geçerliliğini sürdürüyor. 2 Numaralı Park içine katlı garaj-oto tamirhanesi konması gibi Spor-Sergi Sarayı’nın başına gelenler de kimseyi rahatsız etmemişti. Dolmabahçe Stadı için biraz da olsa bir kıpırdanış olması gelişme sayılmalıdır.
Yetkili kurulun kararını ancak gazetelerden öğrenebildim. Bu kurulların nasıl oluştuğunu bilmiyorum. Kurul üyesi olmak için umarım sadece diploma, ünvan ve işgal edilen makam esas alınmıyor, bunların yanında engin bir tarih bilgisi (mimarlık, siyaset, toplumsal olaylar v.b.lerle ilgili tarih bilgisi) ve yorumlama kapasitesi sahibi olduğunu çalışmalarıyla kanıtlamış olmak da aranıyordur.”
“İnönü Stadyumu’nun yıkılıp, yapılmasına ilişkin kurul kararı tasarım, kapasite ve bellek gibi tartışmaları gündeme getirecektir.
Mevcut stadyumun yeni ilaveler kaldırılarak eski haline döndürülmesi ve stadyumun özellikle çok amaçlı kullanımları içeren ve her gün kullanılan bir mekan haline getirilmesi en iyi tercih olmalıdır. Bunun için Maçka’dan başlayan ve denizle buluşan vadinin yeni bir vizyon çerçevesinde temalı kamusal bir kullanıma dönüştürülmesinde yarar vardır.”
“Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün yapmayı planladığı Yeni İnönü Stadyumu kompleksinin, yakın çevresindeki tarihi yapılara hem estetik, hem de fiziki açıdan zararlı etkileri olacağı yönünde medya ve yazılı basına farklı görüşler yansıdı. Estetik konusuyla ilgili makamlara ve İstanbul halkına bırakıp, bazı fiziki etkilere değinmek isteriz.
Dolmabahçe Sarayı ve etrafındaki sahil arazileri, denizden dolgu ile kazanılmış araziler olduğu için, temel tasarımı açısından sorunlu zeminler sınıfına girmektedir. Basında çıkan haberlere göre, Yeni İnönü Stadyumu kompleksinin, sahil tarafındaki bu zayıf dolgu arazileri ve üzerindeki yapıları denize sürükleyeceğinden korkuluyor. Bu potansiyel tehlikeyi (gerçekten mevcut ise) önlemek, inşaat mühendisliğinin günümüzde ulaştığı seviye düşünülürse, mümkündür.
Yüzlerce yıl önce doldurulmuş sahil şeridi modern zemin ıslah metodları ile iyileştirilebilir veya sahili koruyucu yeni bir deniz duvarı inşa edilebilir. Tabii bu ancak ilgili tarafların (Hükümet, Belediye, BJK, mühendisler) uyumlu işbirliği ile gerçekleştirilebilir. Diğer, belkide daha kolay bir yöntem ise, yeni kompleksin sahil şeridi üzerindeki etkilerini sıfırlamak ile mümkün. Yeni kompleksin yükleri yüzeye yakın zeminlere değilde, kazık temeller ile derinlerdeki sağlam zeminlere veya kayaya taşıttırılırsa, sahildeki dolgu araziler üzerindeki etkisi ya çok az ya da hiç olmayacaktır. Çakma kazıklar yerine fore kazıkların kullanılması halinde, Dolmabahçe Sarayı ve etrafındaki tarihi yapıları etkileyebilecek vibrasyon ve sesden muaf bir temel sistemi inşa edilebilir. Bu konuların proje sahasında yapılacak sondaj çalışmaları ve geoteknik etüdü ile incelenmesi gereklidir.
Mevcut stadyumun yıkımı öncesinde çevredeki altyapı temellerinin yer ve durum etüdü yapılmalı ve yıkım işlemleri faz halinde gerçekleştirilirken bu temellere zarar verilmemesi için önlemlerin alınması da gereklidir. Ayrıca yıkım metodları yine yakındaki tarihi eserlere zarar vermeyecek vibrasyonu azaltıcı şekilde seçilmelidir.
Bölgenin durumu itibariyle yeni stadyum inşaatı sırasında yaşanacak trafik sirkulasyonunun dikkatli şekilde incelenmesi, inşaat trafiğinin en verimli şekilde normal trafikten ayrılması için modelleme yapılması, inşaat giriş ve çıkış noktalarının bu bakımdan optimize edilmesi de faydalı olacaktır. Ayrıca daha kapsamlı bir trafik planlaması yeni stadyumun devreye girdikten sonraki durumu gözönüne alarak yapılmalıdır. Bu çalışmanın sonuçları ilerde bölgedeki trafik akışının durumunu belirleyici olacaktır ve ayrıca yoğunluğun mitigasyonu açısından da önemli olacaktır.
Benzeri stadyum projelerinin dünyanın değişik ülkelerinde hem şehir merkezlerinde hem de şehir dışında yapılmış örneklerini gözlemlemek mümkündür. Dolmabahçe Bölgesi’nde İnönü Stadyumu’nun tekrardan yapılması ya da yapılmaması konusu şehir planlamacıları ve idari heyetlerin inceleyip, onaylayacağı bir husustur.”
“İnönü Stadı’nın denize nazır, ‘o kadar güzel’ bir yerde kurulmuş olması şehir plancılığı açısından berbat bir hata olabilir. (Gerçi… Denizden de gelinebilen ve bazı mevkilerinden efkârlı taraftarın başını çevirdiğinde denizi göreceği bir stad, nerede, kaç tane var?) Ne olursa olsun, bir defa olmuştur ve üzerinden tarih geçmiştir. Ben futbolun kendine mahsus ‘SİT Alanı’ kavramına inanırım. O kadar hatıra biriktirmiş bir stadın, kıyamete kadar orada dikilmesi gerektiğine inanırım. Yenilenecekse de, silüeti korunarak modernize edilmelidir. ‘Beleştepe’nin bile ‘replikasını’ bir yerlere kondurmayı gözeten bir çevre düzenlemesi yapılmalıdır.”