Beşiktaş: Yine Bir Fırsat mı Kaçıyor?

Bir süredir hummalı bir çalışma sürüyor Beşiktaş’ta…

Sanırım pandeminin son kapanmasının ertesiydi, bir sabah geldiğimizde, uzun süredir artık işlevini yitirmiş, devasa çelik yığını köprü ortadan yok oluvermişti. İlk etkisi, elbette, büyük bir ferahlama oldu.

Sonrasında, bunun çok daha büyük bir çalışmanın başlangıcı olduğu ortaya çıktı. Doğal olarak, köprünün kaldırılmasıyla oluşan trafik akışının ve yaya geçitlerinin yeniden düzenlenmesi, meydandaki otobüs duraklarının ve gecekondu kafelerin kaldırılması izledi bunu.

Aynı tarihlerde Beşiktaş Belediyesi, kıyı düzenlemesiyle ilgili bazı görseller paylaştı. Ardından öğrendik ki, tüm meydan ile ilgili yeni bir proje hazırlanıyormuş.

İBB’de yeni yönetimin göreve gelmesiyle birlikte, İstanbul’daki önemli kamusal alanların yeniden düzenlenmesi amacıyla açılan çeşitli yarışmalara ve sonuçlarının da kamuoyu ile paylaşılmasına oldukça alışır olmuştuk. Beşiktaş’ın da bu sürecin bir parçası olması dört gözle beklediğimiz bir durumdu.

Ama bu kez durum farklı gibi görünüyor… Bir yerlerde, İstanbul’un bu çok önemli alanı için yine birileri bizim adımıza kararlar alıyor, tasarımlar yapıyor…

İBB’nin sitesinde, kimin tarafından ve ne zaman yapıldığını bilmediğimiz bazı meydan düzenleme görselleri var.

Doğrusu, bunları gördüğümde, tüylerim diken diken oldu.

Bir tür deja vu duygusuna kapıldım. Yoksa, yeniden başladığımız yere mi dönüyorduk?

Bütün o Gezi Parkı protestoları neden yaşanmıştı ki?

Beşiktaş Meydanı İstanbul için, Marmara denizine açılan benzersiz nitelikte bir alan olmasının ötesinde, kent yaşamı için çoklu katmanlar barındırmaktadır.

Öncelikle, ulaşım açısından tam anlamıyla bir düğüm noktasıdır. Yeni açılacak metro bağlantısıyla birlikte, deniz, kara ve raylı sistemlerin kesiştiği, yoğun araç ve yaya trafiğinin birbirine geçtiği sorunlu bir bölgedir. Metro istasyonunun devreye girmesiyle birlikte, yaya trafiğinin daha da artacağı ortadadır.

Boğaza paralel araç yolu alanı ikiye bölmekte ve köy içinin deniz tarafıyla ilişkisini tamamen koparmaktadır. Deniz tarafındaki alanın boşaltılarak meydan ile deniz ilişkisinin kurulması çok önemlidir. Fakat daha da önemlisi, çarşı ve kıyı arasındaki akışkanlığın sağlanmasıdır.

Beşiktaş Meydanı’nda temel sorun, araç ve yaya trafiğinin aynı düzlemde olması ve bu trafiğin çeşitli noktalarda çakışarak tüm kullanıcılara çok kötü bir deneyim yaşatmasıdır.

50’lerde Barbaros Bulvarı ilk açıldığında İstanbul’un nüfusu yaklaşık 1 milyondu ve mevcut eski dokuyu ortadan kaldırarak deniz ve köy içi ilişkisini kopartmanın yaratacağı etki öngörülememişti. “Zamanın ruhu” araç trafiğini önceliyordu ve bu kapsamda kentin çeşitli bölgelerinde benzer uygulamalar söz konusuydu.

70’lere gelindiğinde nüfus 3 milyona ulaşmış ve 1974 yılında açılan Boğaziçi Köprüsü’yle birlikte araç yoğunluğu fazlasıyla artmıştı.

80’lerde artık nüfus 5 milyondu ve artan araç sayısıyla birlikte Beşiktaş Meydanı bu yoğunluğu kaldırmakta zorlanıyordu.

Askeri darbe sonrasına gelen bu dönemde sorun, emekli asker belediye başkanlarının yaygın teşvikleri sonucu, yaya köprüleriyle çözülmeye çalışılmıştı. Doğal olarak, kullanımı çok zordu, çok şikayet edildi ve zamanla bu uygulamaya son verildi.

90’lara gelindiğinde ise artık nüfus 7.5 milyondu. Nüfus ve araç sayısıyla birlikte sorun da büyüyordu. Bu sıralarda, araç trafiğini rahatlatmak için şimdilerde sökülen araç köprüsü ve yolu eklendi, yaya ulaşımı daha da zor ve karmaşık bir duruma geldi.

Aynı dönemde, soruna köklü ve kapsamlı bir çözüm oluşturmak amacıyla Beşiktaş Meydan Düzenleme Proje Yarışması açıldı… Katılan projelerin büyük bir bölümünde, o yılların genel eğilimine uygun olarak, araç trafiği yerin altına alınarak meydanın tamamen yayalaştırılması teklif ediliyordu. Sanırım bu durumu, o günler için bir nevi proto-Taksim sendromu olarak düşünebiliriz. İBB sitesinde övgüyle sunumu yapılan projede de, araç trafiği tümüyle yer altına alınıyor.

Oysa, günümüzde, kent merkezlerinde araç trafiğinin yer altına alınması oldukça eskilerde kalmış bir uygulama…

Bu yaklaşımın uygulanma olasılığı, yalnızca ekonomik maliyeti nedeniyle değil, aynı zamanda 100 mt uzunluğa yaklaşan battı/çıktı rampalarının çevre dokusunda yaratacağı tahribat dolayısıyla da yok denecek kadar az. Yer altına alınacak araç trafiğinde çapraz geçişlerin yaratacağı sorun da cabası…

Oysa, yaya ve araç trafiğinin aynı düzlemde olmayacağı çok daha iyi bir çözüm, araç trafiği yerine yaya trafiğinin gerekli noktalarda yerin altına alınmasıyla sağlanabilir.

Araç yolu için en az 4.50mt yükseklik gerekirken, yaya geçidi için tavan yüksekliği çok daha az olabilir.

İnşaatı uzunca bir süredir devam eden metronun, giriş/çıkış ve istasyon projelerine ulaşabilmemiz olanaksız. Ama çeşitli noktalarda yer altı bağlantıları olacağını rahatlıkla varsayabiliriz.

Bu bağlantıları genişleterek, yer yer açık hale getirebilir, hem tüm ulaşım hatlarını birbirine bağlayabilir hem de meydan ve köyiçi ilişkisini dolayımsız olarak yeniden kuran bir katman olarak tasarlayabiliriz.

Aynı zamanda, yeni çıkarılan arkeolojik buluntuları da yerinde sergileme olanağı bulabiliriz.

Yanı sıra, geçit kotunda çıkabilecek ekstra alanlar, ticari amacın yanı sıra, evsizler ve sokak hayvanları gereksinmeleri için sosyal amaçlarla kullanılabileceği gibi, afet, deprem gibi acil durumlar için depolama ve kullanım alanları olarak ta düşünülebilir.

Meydan tarafından yeraltı geçitlerine girişlerin düzayak olabilmesi için alanda gerekli kot farklarının bulunması, uygulama ve kullanım kolaylığı açısından çok olumludur.

Bu aşamada, bir süre önce atölyemizde yaptığımız bir ön çalışmayı tartışmaya açmanın gerekli ve elzem olduğunu sanıyorum.

Metro bağlantıları, arkeolojik kalıntıların konumu ve altyapı geçişleriyle ilgili veri setine sahip olmamakla birlikte, ilkesel açıdan bu yaklaşımın çok daha gerçekçi ve kolay uygulanabilir olduğunu düşünüyorum.

Proje kapsamında, otobüs duraklarını, iskele meydanında yer alan tüm otobüs hatlarını içerecek şekilde yeniden konumlandırdık. Eğer söylendiği gibi durakların bir kısmı veya tümü iptal edilecekse, bu alanın düzenlenmesi, minibüs hatları da düşünülerek yeniden ele alınabilir.

Beşiktaş İskelesi’nin yanındaki motor iskelesinin yan tarafa alınarak, meydanın deniz ile olan ilişkisinin kuvvetlendirilmesi, yalnızca kullanımına değer kazandırmayacak, meydanın denizden algılanmasına da katkıda bulunacaktır.

Ayrıca, güvenlik, motosiklet / bisiklet / scooter parkları vs. gibi bazı eksik donatılar da proje kapsamında mutlaka düşünülmelidir.

Kanımca, her durumda, bu senaryonun yaratıcı bir şekilde yeniden tasarlanması gerekir.

İBB ve ilgili diğer kurumlar tarafından yapılacak teknik altyapı çalışmaları sonunda bütünsel bir altlık oluşturulmalıdır.

Bu altlık üzerinden, meydan, geçit ve sergi alanlarının tümünü yeniden ele alan bir yarışma düzenlenmeli ve elde edilecek tasarımlar bölge kullanıcılarının görüşlerine açılmalıdır.

Bu sürecin sonucunda ulaşılacak sonucun uygulanması, hem her açıdan daha ekonomik ve sürdürülebilir olacak hem de çok daha fazla toplumsal destek sağlayabilecektir.

İşte, ancak o zaman, bir fırsat daha göz göre göre kaçmamış olur ve uzun yıllar tüm kentlilerin mutlulukla sahipleneceği bir Beşiktaş’ta yaşamanın keyfini çıkarabiliriz.

Etiketler

Bir yanıt yazın