Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık (İngilizce) Bölümü öğrencisi Eda Bağcıoğlu tarafından MIM2011 – Mimari Tasarım 2 dersi kapsamında Öğr. Gör. Büşra Koçak yürütücülüğünde hazırlanan ‘Surya’ projesi.
‘Surya’ projesi, Tuzla’nın Köyiçi Mahallesinde tarihi dokunun ev sahipliği yaptıği bir çevrede tasarlanmıştır. Tuzla’nın geçmişten günümüze kadar hem fiziksel hem de ruhsal olarak şifa veren bir yer olma ünü üzerinden yola çıkılarak aynı özelliklere sahip olan bir konu seçilmiş ve yardımcı işlevlerle birlikte “Yoga & Meditasyon Stüdyosu” fikri geliştirilmiştir.
Konsept olarak, yoganın temel hareketlerinden biri olan ‘Suryanamaskar’ yani güneşi selamlama hareketinden esinlenilerek güneşin merkeziliği fikri geleneksel Türk evlerinin önemli bir ögesi olan ‘hayat ağacı’yla birleştirilmiş ve bahçe etrafında şekillenen öncelikle bahçeye giriş yapılan, içe dönük çalışan bir sistem geliştirilmiştir.
Bu sistem üzerine parsel ve tasarlanan çevreyle uyumu korumak adına resepsiyon, kafe ve stüdyo gibi temel işlevlerin bulunduğu ana bina ve workshop faaliyetlerinin gerçekleştiği yardımcı bina şeklinde iki farklı yapının tasarlanması uygun görülmüştür. İki yapı arasındaki geçiş, kullanıcı için en uygun hale getirilirken aynı zamanda ana giriş ve kış bahçesi kavramıyla birleştirmiş ve saydam, yarı kapalı bir mekan haline getirilmiştir.
Tasarımda yapının içinde bulunduğu çevresel faktörlerden referans alınan yükseklik, konumlanma, içe dönme kavramlarının yanı sıra önem taşıyan kullanım alanı ihtiyaçları örneğin stüdyonun kullanıcılara daha iyi bir deneyim sağlatabilmesi adına güneşi gün içinde her yöndeyken görebilmesi ve sakinliğin korunabilmesi adına diğer mekanlardan olabildiğince soyutlanması gerekliliği de tasarım kararlarını büyük ölçüde yönlendirmiştir.
Genel tasarım kararlarının oturması üzerine cephe için yeniden bir çevre analizine gidilerek yapının bulunduğu alandaki komşu binaların cephe malzemesi incelenmiştir. Burada karşılaşılan çeşitlilik, yine bir çıkış noktası oluşturmuş ve yapının içinde bulunduğu çevrede bütünleştirici bir etkisi olması amaçlanmıştır. Bu sebeple cephede brüt beton ve ahşap strüktürler kullanılırken, geçiş mekanında ise tuğla tercih edilerek konsepte uygun etnik bir etkiyle kullanıcıları içeri davet eden bir mekan kurgusu oluşturulmuştur. Tüm bu malzemelere ek olarak yapının içinde bulunduğu dönemle de bağlantı kurması adına günümüz malzemelerinden çelik de kontrast bir etki amacıyla geçiş mekanında görünür kılınmıştır.
Cephede önem taşıyan boşluklar ise yine hem çevresel verilere hem de konsepte göre karar verilmiştir. Ana yapının hemen karşısında bulunan Ab-ı Hayat çarşısının temsil ettiği boşluğa cephede kafeye denk gelecek şekilde yer verilmiş olup yine de içe dönük merak uyandırıcı etkisini koruması için ahşap strüktürlerle desteklenmiştir. İçerideki merdiven sirkülasyonu ise aynı şekilde cephedeki boşluklarla vurgulanmaya çalışılmış olup projenin ana omurgalarından biri olan stüdyonun cephede de özelleştirilmesi adına konsol çıkılmıştır.
Workshop faaliyetlerinin gerçekleştiği yapıda ise cephede de ana binayla uyum içinde olması gözetilerek içerdeki kullanım işlevine bağlı bir şekilde ahşap strüktürler ve konsol eklenmiştir. Genel anlamda proje tasarımı, insan ölçeğine saygılı, mevcut doğal elemanları koruyan ve onlar ile uyum içerisinde olacak şekilde kurgulanmıştır. Kullanıcılar için alanın kullanımını maksimize ederken ve onlara uygun bir hale getirirken tasarlanan yerdeki değerleri korumak ve hatırlatmak bu yoldaki temel prensip olmuştur.