Mimarlık bienalimizin ardından

Oktay Ekinci'nin, 26-29 Ekim’de Antalya’da gerçekleştirilen Mimarlık Bienali üzerine yazısı.

Dünyanın 129’uncu, Türkiye’nin ilk mimarlık bienali 26-29 Ekim’de Antalya’da gerçekleştirildi

Ne zaman “uygarlık” ve “mimarlık tarihimiz”den söz açılsa, Nâzım Hikmet’in ünlü dizeleri aklıma gelir: “Dörtnala gelip Uzak Asya’dan, Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan, bu memleket bizim…”

Öyle bir memleket ki Balkanlar’dan Kafkasya’ya, hatta Orta Asya’dan Avrupa’ya uzanan büyük kültür coğrafyasının eşsiz mimarlık zenginliğine beşiklik etmiş… Buna rağmen dünyada 129’uncu Mimarlık Bienalini (yılaşırı) düzenleyebildiğimizi öğrendiğimde içim burkulmuştu.

Mimarlar Odası Antalya Şubesi’nin işte böylesi “Anadolu’ya yakışmayan” eksikliğimizi gidermek için 26-29 Ekim’de düzenlediği “1. Uluslararası Mimarlık Bienali”ni (IABA-2011) hem anlam hem de sorumluluk açısından taşıdığı tarihsel önemiyle yaşadık… Bundan böyle adına ve dünya kurallarına uygun olarak yılaşırı (iki yılda bir) düzenlenecek bienalin ilkinde “Mimarlıkta Kesişmeler” teması irdelenirken bin yılların uygarlık sanatındaki etkileşimlerinden dersler çıkartmaya çalıştık.

Hele Van’daki deprem yıkımlarının temelinde, ülkemizi sarmalayan “mimarsız yapılaşma”nın bulunduğu bir kez daha açığa çıktığında, bienalin yaşam mekânlarımızın esenliği için de önem kazandığı kanıtlanmıştı…

Nitekim Mimarlar Odası Antalya Şube Başkanı Osman Aydın, “davet”inde demişti ki: “Bienal ile farklı kültür ve sanat alanlarının ve de toplumun mimarlıkla birlikteliğinin öneminin bir kez daha vurgulanması amaçlanmaktadır. Bu bienal, sistem dışı duruşuyla böylesi bir amacın gerçekleşmesine geniş anlamda ve serbestçe olanak sağlayacaktır.”

Bienal Başkanı Prof. Dr. Zekai Görgülü de açılış konuşmasında şunları ekliyordu: “Kesişme, mimarlığın birçok sanat ve meslekle yan yana zenginleşmesini ve bu birliktelikle farklı okunmasını ifade ediyor.”

Etkinliği destekleyen Kepez Belediye Başkanı Hakan Tütüncü teşekkür plaketini alırken şunları söyledi: “Şehirlere ruh veren ve onları yaşanabilir kılan mimarların bienalini çok anlamlı buluyorum.”

Uluslararası Mimarlar Birliği Genel Sekreteri Micheil Barmaki de dünya mimarları adına bienali kutlarken ev sahibi kentin Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Mustafa Akaydın şunları belirtti: “Van felaketi de gösterdi ki mimarlığa çok daha fazla değer vermemiz gerekiyor.”

Vurgulamalar
Bienal temasının farklı sanat dalları açısından değerlendirildiği paneli İstanbul-Beşiktaş Belediye Başkanı mimar İsmail Ünsal yönetti. İlk sözü ise MSGSÜ’nün önceki rektörü, heykeltıraş Prof. Dr. Rahmi Aksungur aldı. “Plastik Sanatlar ile Mimarlık”ın, kesişmenin ötesinde iç içe girdiğini vurgulayan Aksungur, örneğin mimarlığın da, heykelin de kütle ve mekânla uğraştığını, bu iki sanatın aynı kökten geldiğini ve her ikisinin de insan psikolojisi üzerinde etkili, hatta kentlilik kültüründe belirleyici olduğunu anlattı.

Fotoğrafçı mimar Prof. Dr. Reha Günay, fotoğraf çekerken yapıları ve kentleri daha yakından tanıdığını belirterek, her iki sanatın birbirlerini tamamladığını vurguladı.

Bendenizse “mimarlık ve medya” konusunu işlerken “gazeteciliğin medyalaşması” ile “mimarlığın kente yabancılaşması” arasında koşutluk bulunduğundan söz ettim.

‘İktidar’la kesişmek!
Heykeltıraş Mehmet Aksoy sözüne şöyle girdi: “Plastik sanatlar ile mimarlığın kesişmesi önemli, ama bir türlü kesişemiyoruz, daha çok iktidarla kesişiyoruz!” Her mimari büroda bir heykeltıraşın olması gerektiğini belirten Aksoy’un, ülkemizde mekânlar yaratıldıktan sonra “şu köşeye de bir heykel koyalım” mantığının bulunduğunu, oysa heykel ve mimarinin yapıda ve kentte birlikte tasarlanması gerektiğini anımsattı.

Av. Turgut Kazan, kente ve çevreye uyumsuz yapılaşmanın aynı zamanda hukuka da aykırı olmasının “toplum yararı” ilkesinden kaynaklandığını anlattı… Uygunsuz yapılara verilen izinleri hâkimler beğenmedikleri için değil, hukukun buna karşı olmasından ötürü mahkemelerin iptal ettiklerini anımsatan Kazan, depremlerde yaşanan yıkımların da hukuk dışı yapılaşma ve kentleşmenin ürünü olduğunu vurguladı.

Yönetmen Hasan Özgen, özellikle belgesel sinemanın beslenme kaynakları arasında mimarinin önde geldiğini anlattı… Örneğin ülkemizdeki koruma bilincinin gelişmesinde 70’lerdeki “Safranbolu’da Zaman” gibi belgesellerin etkisi olduğunu belirten Özgen, mimarlar ve sinemacılardaki tasarım yetilerinin yakınlığını vurguladı.

Küratörlüğünü Prof. Dr. Tülin Görgülü’nün yürüttüğü IABA-2011, ana temayla ilgili bildirilerin sunulması, sergiler, yarışmalar, belgesel film gösterileri ve “workshop” denilen “topluca fikir üretme” çalışmalarıyla örnek bir bienal olarak geride kaldı. İkincisi 2013’te…

Etiketler

Bir yanıt yazın