Giderek artan ekoloji araştırmaları, karbon emisyonu incelemeleri, toplu "yeşilleşme" girişimleri, Dünya Çevre Günü aktiviteleri...
Tüm bunlar, dünyanın şu anda ulaşmaya çalıştığı en önemli amaçlara hizmet ediyor: Çevreyi kirleten ve atık üreten ekonomilerden sürdürülebilir olanlara doğru yol alabilmek. Ancak ekoloji farkındalığı, artık sadece çevreci gruplar ve onları destekleyen ünlülerle sınırlı değil. Hatırı sayılır bir kalabalık oluşturan küresel orta sınıfın tüketicileri, eskiden hiç de göze hitap etmeyen çevreci ürünleri değil, “eko-şık” tasarımları tercih etmeye başladı. Bir sonraki adım ise ekolojik ikonlar.
Kullanıcının tasarım arayışını bir türlü sonlandırmayan ve estetik kaygılarını sakinleştirmeyen ilk çevreci tasarımlar, uzunca bir süre oldukça pahalı, ancak “çirkin” ve yavan olarak nitelendirildi. Dolayısıyla, ekolojik dengeyi gözeten ürün tasarımlarının bir sonraki nesli, tüm duyarlılığının yanı sıra, en az sürdürülebilir olmayan versiyonları kadar “güzel ve havalı” görünme çabası içindeydi. Ancak artık, eko-şık da gündemden düşmek üzere. Yeni ekolojik ikonlar, ikon olmaya aday detayları ve tasarımları ile ekolojik bilince sahip kullanıcılarına, rakiplerine gösteriş yapma imkanı sunmayı amaçlıyor. Araştırmacılar tarafından, bu statü yükselişinin bazı müşterilerin yeşil yaşam tarzını benimseyen milyonlarca kişi arasından sıyrılma isteği ve ihtiyacından kaynaklandığı belirtiliyor. İkonik ekolojinin çıkış noktasını da bu ihtiyaç oluşturuyor. Örneğin ulaşım alanında -en azından şimdilik- ekolojik bir ikon olarak gösterilen Toyota’nın Prius modeli için yapılan bir ankette müşterilere “Neden diğer hibrid araçların satışı hızla düşerken Toyota Prius’un satışları giderek artıyor?” sorusu sorulmuş. Katılımcıların %34’ü “Çünkü dışarıya benim hakkımda bir mesaj veriyor” cevabını vermiş. Sonuç olarak kullanıcılar, kullandıkları ürünlerin hibrid veya yeşil olduğunun bilinmesini istiyor ve sadece çevreye katkıda bulunmuş olmak onlara yetmiyor.
Yukarıdaki tanımdan, ekolojik ikonların aslında tam anlamıyla çevreye duyarlılık içermediği sonucunu da çıkarmak mümkün. Farklı görünüm veya tasarım hikayeleriyle, bu ürünlerin amacı aslında duyarlı olduklarını “göstermek”, onlara bakanların ilgisini çekmek ve dolayısıyla sahibini ilgi çekici kılmak. Peki bu yeni bir şey mi? Aslında evet, çünkü ekolojik hassasiyetin henüz bazı şeylerden ödün vermek olarak algılandığı dönemlerde tasarlanmış birçok yeşil ürün ve hizmet, hala gerçek sürdürülebilirliklerini yeşil olmayan benzerleri gibi görünerek saklamaya çalışıyor.
Ekolojik ikonlar ise, iki farklı mekanizmaya uyum sağlamış görünüyor: Yeşil bir marka veya ürün yarattıktan sonra hazırlanan yoğun reklam kampanyaları, geniş kitlelerin haberdar edilmesi ve böylece ürünü satın alan kişinin ilk bakışta saygı uyandırmasının kolaylaşması, geleneksel statü sembolü oluşturmak için izlenen bir yol ve yeşil ikon tasarımlarının tanıtımında da tercih ediliyor. Bir de bu yöntemin diğer versiyonu olan statü hikayeleri var. Dar bir çevrede tanınan ve sadece kullanıcılarının bildiği ekolojik markaların sırları “halka” açılınca, bu ürünlerin de aniden saygı görmesi ve dolayısıyla kullanıcılarının da yüksek bir statü kazanması kaçınılmaz oluyor. Ekolojik ikonlar, bu alanda da başarılı.
Grafik tasarım yayını StepInsideDesign’ın tanımına göre, “İkonlar kullanıcılarına idealleşme ve kimlik kazanma imkanı sunuyor ve insanların müşterek tutkularının nihai dışavurumu olarak tanımlanıyor. Modern ikonlar, tutkulardan ve kültürden doğuyor, herkesin izlemesi gerektiği iddiasıyla belirli yollar çiziyor. Sonuçta da, kendi başlarına tüm diğer marka ve ürünleri değerlendirmek ve yargılamak için kullanılan birer kriter nesnesi haline geliyor.”
Bu yaklaşım ekolojiye uyarlandığında ise: Var olan bir ürünün çevre dostu versiyonunu tasarlamanın ve üzerine yeşil veya bir “hibrit” olduğuna dair etiket yapıştırmanın her zaman çözüm olmadığını görüyoruz. Böyle ürünler çoğu zaman ya diğerleri arasında görünmez oluyor, ya da çevre dostu olmayan versiyonuyla karıştırılabiliyor. Esas çözüm, daha önce üretilmemiş olanı, cesur ve çevreye duyarsız benzerlerinden tamamen farklı bir biçimle ortaya koymak. Yani, ne kadar çevreye duyarlı olursa olsun, eğer gerek kullanılan malzeme, gerekse de sıra dışı bir tasarım yaklaşımıyla ilk bakışta bunu belli etmiyorsa, ürün ekolojik idol olma şansını baştan kaybediyor.
Bu kurala uyarak ön plana çıkmayı başaran ürünler arasında, temizlik malzemelerinden çalışması için gereken enerjiyi kendisi üreten taşıt ve ev aletlerine, geri dönüştürülebilir malzemelerden üretilen giysi ve aksesuarlardan ambalaj malzemelerine, kredi kartlarından otomobile kadar birçok farklı sektörden ürün bulunuyor. Ancak mimarlık ve inşaat, ortaya çıkan çarpıcı sonuçlar sayesinde tüm bunların arasından sıyrılmayı başarıyor ve ikonlaşmaya en yatkın ürünleri ortaya koyuyor demek pek de yanlış olmaz. Yeni duyarlılık çağının uçsuz bucaksız yeşil çatıları, devasa rüzgar değirmeni kuleleri ve hektarlar boyunca ışıldayan güneş panelleri, “yeşil gösteriş”in en ideal parçaları arasında.
Bahreyn Dünya Ticaret Merkezi
Bahreyn Dünya Ticaret Merkezi, dünyanın büyük ölçekli rüzgar türbinlerini henüz başlangıç aşamasında tasarımına dahil eden ilk ticari binası. Çapları 29 metre olan üç devasa rüzgar türbini, merkezin 240’ar metrelik kuleleri arasında yer alıyor. Merkezin toplam enerji ihtiyacının yaklaşık %11 – 15’ini bu türbinler üretiyor.
Soldan sağa: Lighthouse, Castle House, Pearl River Tower
Castle House
Londra’daki Elephant and Castle bölgesinde inşaatı devam eden 42 katlı apartman kulesi Castle House’un çatısına bir dizi rüzgar türbini entegre edilecek. Türbinlerin her biri 9 metre genişliğinde olacak.
Lighthouse
Lighthouse, şu anda Bahreyn Dünya Ticaret Merkezi’nin de tasarımcıları olan Atkins tarafından tasarlanıyor. Planlar değişmezse Lighthouse, Dubai’de 360 metrelik uzunluğu ve 55 katıyla yükselen düşük karbon salımlı lüks bir ofis kulesi olacak. Binanın ihtiyaç duyduğu enerjinin büyük bir kısmı, 225 kilowattlık üç büyük rüzgar türbini ve 4.000 fotovoltaik panel tarafından üretilecek. Çalışmalar henüz gelişim aşamasında, ancak inşaatın 2010’da bitmesi planlanıyor.
Pearl River Tower
Çin’in Guangzhou şehrinde Skidmore, Owings & Merrill (SOM) tarafından tasarlanan 309 metre yüksekliğindeki Pearl River Tower, dünyanın en çevreci binalarından olmayı hedefliyor. 2009 yılı içinde tamamlanması planlanan kule de diğerleri gibi rüzgar türbinlerine sahip olacak. Binanın ısıtma, soğutma ve havalandırma işlemleri, bu türbinler vasıtasıyla gerçekleştirilecek.
Wave Tower
370 metrelik, 92 katlı bu kule de Dubai’de. Tasarımı İspanyol mimarlık ofisi A-cero’ya ait olan Wave Tower, suyun üzerinde konumlanacak. “Gök bahçeleri” olarak da nitelendirilen iç bahçeler, ortak kullanım alanlarında hava kalitesini arttırmak ve sıcaklık dengesini doğal yöntemlerle sağlamak amacıyla kullanılacak. Kulenin ipeksi yüzeye sahip cam cephesi, güneşin yol açacağı ısınmayı kontrol edecek. Binada ayrıca bir su arıtma tesisi de bulunacak. Binayı çevreleyen deniz suyu böylece tuzdan arındırılacak, temizlenecek, içme suyu ve projenin peyzajında sulama suyu olarak kullanılabilecek.
Solstice on the Park
Chicago’daki Hyde Park yakınlarında bulunan 26 katlı bu rezidans binasının Eylül 2010’da tamamlanması planlanıyor. Yüzeyi, 41,5 derece kuzey enleminde bulunan Chicago’nun gün ışığından en fazla yararlanabileceği açıya göre tasarlanan binanın formunu güneş ışığının geliş açılarından aldığını söylemek mümkün. Bu tasarım sayesinde, güneş ışınları apartman dairelerine kış boyunca girebiliyor. Yazın ise, havalandırma sisteminin verimini düşürmemesi için ışınlar dışarda tutuluyor. “Testere dişli” tasarım ise, öğle güneşinin doğrudan gelmesini engelleme, dolayısıyla da klima sisteminin aşırı çalışması sonucu harcanacak enerjiden tasarruf etme amacını taşıyor. Mimarların kendi anlatımıyla, “Proje, enlem kavramını cephe için gözle görülür hale getirerek, yüksek binalardaki güncel ikon ve sembolizm tartışmalarına meydan okuyor.”
Agro-Konut Konsepti
İsrailli Knafo Klimor Architects’in konut ve kentsel tarım işlevlerini birleştirdiği projesi ise iki ayrı bölümden oluşuyor: Bir apartman kulesi ve dikey bir sera. Sera, sebze, meyve, çiçek ve baharat gibi bitkiler yetiştirmek amacıyla tasarlanan çok katlı bir oluşum ve bünyesinde ısıtma, doğal havalandırma ve bitkiler için damla sulama sistemi barındırıyor. Knafo Klimor Architects, bu konsepti Çin vatandaşlarının %50’sinin, tıpkı birçok gelişmekte olan ülkede öngörüldüğü gibi kentlerde yaşayacağı tahmininden yola çıkarak geliştirmiş.
South Beach
South Beach, Singapur’un merkezindeki Beach Road’da konumlanacak olan bir ticaret merkezi ve rezidans projesi. 45 ve 42 katlı iki kulede iki lüks otel, ofisler ve apartman yer alacak. Foster + Partners tarafından tasarlanan projenin en önemli bileşenlerinden biri, açık alanları örten, olumsuz hava koşullarından koruyucu özelliği olan ve hava akımını yönlendirerek altındaki alanın soğumasını sağlayan “çevresel filtre örtüsü”. Kulelerin cepheleri ise, rüzgarı yakalaması ve hava akımını alt katlara yönlendirmesi için eğimli olarak düşünülmüş. Cephelerde ayrıca, fotovoltaik hücreler de olacak. Yağmur suyu ise kulelerden örtüye, oradan da zemin altındaki bir su tankına akacak ve orada toplanacak. Wikipedia’daki bilgilere göre projenin 2012’de bitmesi planlanıyor.
Tüm bunların yanı sıra, birçok yeşil çatı ve cephe, ikonik ekoloji listesine girmeye aday ve bu projelerin sayısı gün geçtikçe artıyor. GAP’in San Bruno, Kaliforniya’daki idare binası, San Fransisko’daki California Academy of Sciences, Seul’daki Ann Demeulemeester mağazası ve Japonya, Fukuoka’daki ACROS bunlardan sadece birkaçı.
Ekolojik duyarlılık, kendini sadece binalarda değil, kent planlamasında da gösteriyor. Yeşil binalar, bir araya gelerek yeşil kentleri oluşturuyor.
Masdar Initiative
Foster + Partners tarafından yeni tasarlanan Abu Dabi’deki Masdar Initiative, 6 milyon metrekarelik alanıyla dünyanın ilk “sıfır karbon, sıfır atık” projesi olmayı hedefliyor. Otomobilin kullanılmayacağı kentin çevresindeki alanda rüzgar türbinleri, fotovoltaik tarlalar, araştırma sahaları ve tarım alanları bulunacak. Böylece kent, tamamen kendi kendine yetebilecek. Projenin tamamlanma tarihi şimdilik 2015 olarak belirtiliyor.
Crystal Island
Foster + Partners bu aralar bir hayli meşgul. Moskova’daki Crystal Island, Moskova Nehri tarafından sınırlanan Nagatino Yarımadası’da, Kremlin Sarayı’na 7,5 kilometre uzaklıkta yer alıyor. “Bina içinde kent” olarak tanımlanan 4 milyar Dolar’lık proje, 450 metreyle dünyadaki en yüksek strüktürlerden biri olacak ve yaklaşık 30.000 kişiyi barındıracak. Güneşe duyarlı dış cephedeki paneller ve rüzgar türbinleri, tüm kulenin ihtiyacı olan elektriği üretecek. İç mekandaki dinamik paneller ise iç sıcaklığı kontrol etmek amacıyla kışın kapalı tutularak ısıyı hapsedecek, yazın ise açılarak hava akımına imkan verecek. Projeye, önümüzdeki 5 yıl içinde başlanması planlanıyor.
Dongtan
Şangay yakınlarındaki Chongming Adası’nda, Şangay’da düzenlenecek Expo 2010 ile eş zamanlı açılması hedeflenen eko-kent Dongtan, 50.000 kişiyi barındıracak. 2040 yılında ise kentin Manhattan’ın üçte biri büyüklüğündeyken 500.000 nüfusa ulaşması bekleniyor. Dongtan, rüzgar, güneş, biyoyakıt ve geri dönüştürülen çöplerden kendi enerjisini üretecek ve kentte, çevreye verilen zararı azaltmak amacıyla sadece hidrojen yakıtlı veya geri dönüşümlü enerjiyle çalışan otomobillerin kullanılmasına izin verilecek.
Bionic Tower
İspanyol mimarlar Eloy Celaya ve Cervera & Pioz tarafından geliştirilen bir öneri olan Bionic Tower, ekolojik bir dikey kent. 1.200 metre yüksekliğindeki kule, 300 katında 100.000 insanı barındırabilecek kapasiteye sahip. Tasarımı şu anda maddi olarak destekleyecek herhangi bir kurum veya devlet yok, ancak Hong Kong’un konuyla ilgilendiği söyleniyor.
The Gateway Eco City
Bu OMA tasarımı, Birleşik Arap Emirlikleri’nden biri olan Ras al Khaimah’ta yer alıyor. Tamamen sürdürülebilir bir ekolojik kent olan tasarımda 1,2 milyon metrekarelik alanın enerjisi, yerel kaynaklı Arap malzemeleri kullanılarak üretilen ve kentin sürdürülebilirliğini desteklemek için estetik bir yaklaşımla geliştirilen güneş enerjisi sistemleri tarafından üretilecek. Kentin projesi, ilerleyen yıllarda beş aşamada geliştirilecek ve 2012’de inşaatın tamamlanması bekleniyor.