Latin kökenli fuar kelimesi festival, panayır yortu, bayram anlamlarıyla da akraba.
Tarihsel süreçte evrilerek bugünkü halini alıyor. Bugün artık fuar dendiğinde İzmir Fuarı’nda nüvelerini gördüğümüz panayır ve festival benzeri olanları değil daha çok hizmet ve ürünlerin pazarlanmasına yönelik kurulmuş bir platformu anlıyoruz. İletişim ve dünyanın herhangi bir noktasına erişim olanakları geliştikçe fuarlar da buna paralel dönüştü. Kapitalist sistemin pek çok alanında olduğu gibi fuarcılıkta da ya varsınız, büyüksünüz ya da bataklıkta debelenip duruyorsunuz.
Dünya’da verdiğiniz müteahhitlik hizmetlerinde önde olmak, yapı malzemesinde yenilikçi ve üretken bir ülke olmanız için tasarım ve mimarlıkta iyi olmak durumundasınız. Fuarcılık bunu her sektör için zorunlu kılan bir iş şekli. Herhangi bir işi iyi yapamıyorsanız ülke olarak o konuda iyi bir fuar sahibi olmanız oldukça zor. Bunun tersi de aynı oranda geçerli: İyi bir fuarınız yoksa o alanda sanayi ve hizmetlerinizde büyük bir atılım beklenmez.
Türkiye’de fuarcılık konusunda stratejik bir plan bildiğim kadarıyla yok (Zaten olsa da bizim yaptığımız planlara uyma alışkanlığımız yok). Kalkınma meraklısı bir ülke olarak oldukça mantıksız görünen bu duruma ise ne yazık ki alışkınız. İhracat rakamları hemen her ay medya araçları ile bizlere ulaşır, ilgilenmesek de kulağımızda yer eder. Ama bu ihracat rakamının yüksek olmasını sağlayacaklardan biri olan fuarcılık sektörü üvey evlat gibidir. Bu üvey sektörün kentleşme ve mimarlıkla bağı ise gündeme hiç gelmez bile. Alman fuarcılık sistemi ile nasıl mücadele edilecektir? İtalyanların ataklarına nasıl karşı durulacaktır? İngilizlerin kendi ülkelerinin sınırlarını da aşarak, adeta halen bir imparatorluk olduğunu kapitalizm aracı fuarcılık şirketleri ile göstermesine karşı Türkiye fuarcılık alanı neler yapacaktır? Belki de bu sorulara cevap arayan bir devlet organizasyonu vardır da ben bilmiyorumdur. Lakin her şekilde uygulamada neler yapılmadığını görebiliyoruz.
Bu fuarcılık tablosunu şimdilik bir kenara bırakarak kentleşme meselemize dönelim. Kentleşme maceramız devam ediyor. Bu macerada son 15 yılda yapım ve yıkım işleri oldukça hızlandı. Öncesinden de gelen alışkanlıkla ama bu son 15 yılda daha da artan bir şekilde kent merkezlerindeki “eski” yapıların yıkılarak çeperlerde yapılan yeni binalara taşınması adeta bir varsayılan davranış şeklini aldı. Eski kentlerin tam merkezinde bulunan stadyumların çoğu bu şekilde yıkıldı yenileri kentin dışındaki boş bir alanda kimi zaman bir tarlada yapıldı. Hastaneler, adliye binaları, belediye binaları, hükümet konakları hep benzer tavırla kent dışına, kent olmayan bir yere –çoğu zaman da yeni kenti oluşturmak iddiası ile- taşındı.
Fuar alanları bu davranış standardının ilk örneklerindendi. İstanbul’dan hatırlayacak olursak ilk olarak Spor ve Sergi Sarayı’nda yapılan fuarlar Tepebaşı Tüyap’ın da açılmasıyla Tepebaşı’nda da yapılır oldu (Özellikle kitap fuarları hatırlanmalı). Sonra CNR ve TÜYAP’ın inşasıyla kent dışına taşındılar (TÜYAP’ı hala kent dışında sayabiliriz ama CNR gerek o gün gerekse bugün kent dışı olarak adlandırılamaz. Esasında stratejik olarak doğru yerde olduğu iddia edilebilir).
Ocak 2014’te kaleme alınan “Yeni Başlayanlar için Fuar ve Kongre Turizmi” yazısı bu yazının tamamlayıcısı sayılabilir. Yazıda İzmir’le ilgili şu satırlar yer alıyordu.
İzmir
Kökeni İzmir İktisat Kongresi’ne kadar giden bugünkü İzmir fuar alanı 1936 yılında kuruluyor. Yaklaşık 500.000m2 büyüklüğündeki alan aynı zamanda kentin nefes aldığı bir park. Fuar alanına zaman içinde yapılan yeni yapılar yeterli nitelikte değil. Alanla ilgili genel bir mastır plan çalışması yapılmadığı (ya da ben bilmediğim) için nicelik olarak yeterli olup olmadığını bilmiyoruz. Fuar zamanlarında İzmir kent içi ulaşımında ciddi sorunlara neden olduğu da bilinen bir gerçek.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 2004–2007 yıllarında hazırladığı stratejik planla (İzmir Stratejik Planı 2010 – 2017) yeni bir fuar alanı kurulması ve merkezdeki fuarın Gaziemir’e taşınmasına karar veriliyor. Yeni fuar alanı kent merkezinden 10km ve Adnan Menderes Havalimanı’nda 3–4km uzakta. Alanın inşaatı devam ediyor, birkaç sene içinde İzmir’deki fuarların da kent çeperlerinde yapılacağını söyleyebiliriz.
Eski İzmir Fuar alanı kent merkezinde, otellere ve yeme içme mekanlarına olan erişilebilirliği nedeniyle Türkiye’de türünün tek örneğiydi. Bir fuar sonrası hiçbir taşıta binmeksizin, 1km’den kısa bir mesafe yürüyerek etkinlik katılımcıları Kordon’da bir ziyafet masasına oturabiliyordu. Bu hem kent yaşamına hareket hem de etkinliklere gelen misafirler için konfor demekti.
O yazının ardından Fuar İzmir, Mart ayında, İzmir’de yapılan en büyük fuar olan Marble’ın 2015 versiyonu ile kapılarını ziyaretçilerine açtı. Fuar İzmir’in açılmasıyla Kültürpark tartışmaları da hızlandı. İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültürpark’ta bazı düzenlemeler yapmak istiyor ve bu düzenlemeye itiraz edenler var.
İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Mimarlar Odası daha önce de kıyı projesi yüzünden karşı karşıya gelmişlerdi. Kıyı projesi ile bağlantılı olarak sahilden geçecek tramvaya itirazları da bugünlerde gündemde. Tramvay ile ilgili bir yorum yapabilecek donanımda değilim ama kıyı projesinde Oda’nın itirazlarını tümüyle haklı buluyorum (Yorumlarımın hemen her ay İzmir’e iş için giden bir İstanbullunun yorumları olarak değerlendirilmesi gerektiğini not düşmek gerek). Özet olarak Oda, eldeki kısıtlı kaynağın kıyılarda zaten belli bir nitelikte olan yerlere ayrılması yerine ihtiyacı olan bölgelere aktarılmasını savunuyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin önceliklerini daha doğru belirlemesini talep ediyor.
Kültürpark ise Oda ve İzmir Büyükşehir Belediyesi arasındaki yeni tartışma alanı. Mimarlar Odası bugüne kadar konuyla ilgili iki büyük toplantı (bildiğim kadarıyla) düzenledi bile. Ayrıca “Kültürpark Alanı İçin Hazırlanan Proje Hakkında Görüş, Eleştiri Ve Öneriler” başlıklı ve 22 Haziran 2016 tarihli bir rapor yayınladı. Buna karşın Belediyenin danışmanı İlhan Tekeli’nin ise Egedesonsöz’ün muhabiri ile yaptığı söyleşi yayınlandı, ayrıca İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Aziz Kocaoğlu konuyla ilgili olarak Ege TV’de konuyla ilgili görüşlerini dile getirdi.
Tüm bu tartışmalardan önce Belediye web sitesindeki 13 Mayıs 2016 tarihli bir haberden, konuyla ilgili tüm tarafların katıldığı bir de toplantı yapıldığını anlıyoruz. Toplantı yapıp, sivil toplumun gazını almak isteyene ya da katılımcı olduğunu iddia etmek üzere yapana sıkça rastlıyoruz bugünlerde. Ya da belediyenin danışmanlarının kim olduğunu hiç bilmediğimiz hatta işi yapanları da tanımadığımız durumlar bolca önümüze geliyor. Lakin İzmir Büyükşehir Belediyesi dışarıya verdiği izlenimde hiç de öyle değil. Süreçler şeffaf, bu süreçlere katılanları biliyoruz tanıyoruz. İş verme şekilleri sorunlu görünmüyor…
Bunlar olurken Kültürpark’ın komşusu Basmane Çukuru da tartışmanın öznelerinden birisi haline geldi. Hikayesi oldukça eskiye dayanan bu sorunlu parsel için Hürriyet’in TMSF’nin arsayı satış ihalesi sonrası hazırladığı haberde geçmişine ilişkin doyurucu bilgi var.
Basmane Çukuru özne haline geldi çünkü burasının satışı ile ilgili yapılan ihaleyi Sancaklar Grubu kazandı. Sancaklar Grubu da şu andaki iktidara yakın kabul ediliyor.
Hem Mimarlar Odası İzmir Şubesi yöneticilerinin ve hem de Şubenin de paydaşlarından olduğu Kültür Parka Dokunma girişiminin sosyal medya paylaşımlarında Basmane Çukuru Kültürpark’la doğrudan ilişkilendiriliyor. Basmane Çukuru’nda geliştirilecek projenin Kültürpark’ı sömüreceği, belki de zamanla Kültürpark sınırlarına da tecavüz edeceği, orada yapılacak otelin Kültürpark’ta yapılacak kongre alanlarına hizmet edeceği gibi çeşitli endişeler dile getiriliyor. Bu görüşleri kaleme alanlar aynı zamanda Folkart’ın (Sancaklar Grubunun markası ve/ya şirketi) İzmir Enternasyonel Fuarı’na sponsor olmasını da eleştiriyorlar.
Tüm bu olan biten içinde olaya dışarıdan bakan bir İstanbullu olarak Belediye’nin fuara sponsorluk almasını ve bunu da bedelini ödeyene satmasını bugünkü dünya düzeninde normal karşılamayacak olanla bu yazı çerçevesini tartışmak zaten mümkün değil, işin bu kısmını geçelim. Yine eleştirileri dile getirenler Belediye Başkanı’nın Ticaret Odası Başkanı ile kol kola gezdiğinden bahsediyor. Bu bir kent için eleştiri değil övgü konusu olabilir ancak (Ticaret Odası başkanının kente ilişkin görüşleri ya da kentin geleceği ile ilgili ilişkileri sorunlu ise bu Belediye Başkanı ile yan yana gelmesi ile karıştırılmaz).
Tüm kentler gibi İzmir’in de bir ekonomisi olmalı. Göründüğü kadarıyla İzmir de Türkiye’deki pek çok kent gibi ekonomisini gayrimenkul üzerine kurmaya kararlı. Bayraklı şimdiden bir gökdelenler bölgesi olmuş durumda. Sayılarının artacağını da biliyoruz. Kordondaki sosyal yaşamın yerini gökdelenlerin gölge ve uğultusundaki İzmir yaşamı alıyor. Mimarlar Odası’nın bununla da mücadele ettiğine hiç kuşkum yok. Ama başarılı olunamadığı da açık.
Gayrimenkul geliştirerek günü tüketmek yerine İzmir’in tam merkezinde, kente her yıl 1 milyar dolar gelir sağlayan bir fuar merkezi. Vizyonu böyle koymak da mümkün… Marble fuarının kente katkısının yıllık 70 milyon dolar olduğu belirtiliyor. (100.000 m2 fuar alanı satılıyor ve 6.000 yabancı ziyaretçiden bahsediliyor. Bu kapasitenin 70 milyon dolarlık bir katma değer yaratamayacağını fuarcılıkla ilgili kişiler rahatça söyleyebilir). Açıkçası bu rakam bana çok ama çok abartılı geliyor. Yine de öyle bile kabul etsek İzmir’in Marble ölçeğinde bir ikinci fuarı yok. Diğer fuarlardan da hepi topu toplam 15-20 milyon dolar katkı oluşuyor olabilir.
İzmir’i bir inovasyon kenti yapmak. Belediye’nin kente biçtiği rol bu. Bunun için de emin adımlarla ilerliyor. Acaba İzmir bir fuar ve kongre kenti olarak konumlanabilir miydi? Sorunun yanıtını öncelikle İzmir yerelinden değil Türkiye ölçeğinden cevaplamaya çalışalım. Türkiye’de fuarcılıkta iddialı 3 kentten söz edebiliriz. İstanbul, İstanbul olarak iddialı (Bunu açıklamak bu yazının konusu değil ama yabancıları çeken, Türkiye denince ilk akla gelen kent). Antalya otel kapasitesi ve bu otellerin özellikle sezon dışı kullanımlarında ve sezon dışındaki iklim koşulları ile iddialı. İzmir ise kent merkezinde sunduğu bütünleşik olanaklar ile iddialı idi. Fuar merkezi (Kültürpark), merkezdeki oteller, yeme içme tesislerinin zenginliği ve zengin sosyal yaşamdan bahsediyoruz.
İzmir’in yeni fuar alanı Fuar İzmir’in yatırım tutarının 400 milyon TL’yi aştığı söyleniyor Belediye tarafından. Zaten açık ve kapalı alanlarıyla 330.000 m2’yi bulan inşaat da bu rakamlarda yatırımı gerektiriyor. Gaziemir’deki bu fuar merkezinin yatırımını kaç yılda karşılayacağını bilmiyoruz. Açıkçası ben bu konuda da endişeliyim.
İhtisas fuarı meselesi de karışıyor. Zaten fuarcılık epeyce uzun bir zamandır bu demek. İhtisas fuarı olmayan fuarlara panayır, festival deniyor diyebilecek kadar iddialı bile konuşabiliriz bu konuda. “İhtisas fuarları Kültürpark’a zarar veriyor, kent yaşamını etkiliyordu, koca koca mermer blokları şehrin içine giriyordu.” Yapmayalım mermer fuarı da eksik kalsın. Kaç paralık iş. Daha büyük fuar alanı olan kentte yapılsın.
Bu noktada tartışmaya yerel demokrasi kavramı giriyor. Kültürpark’ı kent dışına taşımaya karar veren İzmir Büyükşehir Belediyesi üzerinde ülkenin fuarcılık stratejisi üzerinden bir karar olabilir mi? Ülke çıkarı – kent çıkarı meselesi nasıl tartışılacak…
Belediyenin bugün uygulamaya niyetlendiği ve tartışmalara neden olan, bildiğimiz kadarıyla (“Bildiğimiz kadarıyla” diyebiliyorum çünkü İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Kültürpark projesi ile ilgili kamuoyunu bilinçlendirmek amacıyla hazırladığı www.kulturparkizmir.org web sitesinde tasarımcı isminden bahsedilmiyor) Merih Karaaslan ve Şükrü Kocagöz’ün 1990 yılında açılan “İzmir Büyükşehir Belediyesi İzmir Fuarı Kültürpark Çevre Düzenlemesi Fuar Kompleksi Yarışması”nın 1. Ödül sahibi proje.
O günden bugüne 26 yıl geçmiş. Binalar 26 yıl gibi –yapı ömürleri düşünüldüğünde- kısa sayılabilecek zaman dilimlerine özgü tasarlanmazlar elbette. Ama aradan 26 yıl geçmişse ve bir yere ait tasarım ihtiyacı duyuluyorsa on yıllar öncesinin projesinin uygulanması yerine bugünün her katman ve ölçekteki tasarım girdisine ve yerin değişen koşullarına göre güncel bir tasarım hazırlanır. Belki de 26 yıl önce hazırlanan tasarım bugünün ihtiyaçlarına cevap veriyor olabilir. Ama yine Kültürpark tartışmalarında biliyoruz ki Belediye’nin bugün 90’ın yarışma projesinin uygulanmasının birincil nedeni müelliflik.
26 yıl önceki bir yarışma projesi idareyi bir kenara sıkıştırıyor. Bu durum bugünün ihtiyaçlarının, bugünün paydaşları ve olanakları ile yeniden tasarlanarak belki de daha iyi tasarımlar elde edilmesinin önünde bir engel. Öte yandan yeni açılacak yarışmaların önündeki bir engel de. İdareler söz konusu durumu sıkça gündeme getiriyor (Yorum, yarışma açılması için uzun yıllardır sürekli ön cephede çaba gösteren, belediye başkanları ve valiler ile görüşen birisinin yorumu olarak okunabilir).
Kültürpark’la ilgili tartışmalar uzun yıllardır devam ediyor. Orcan Gündüz, Ege Mimarlık’ta 25 sene önce (GÜNDÜZ Orcan, “Kültürpark mı, Fuar mı?”, Ege Mimarlık Dergisi, S:2 (1991), s:12) yayınladığı yazısında bugün projeye karşı çıkanların itirazlarının hemen hemen tümünü aynı şekilde dillendiriyor. Aynı yazıda fuar alanının şehir dışına taşınması gerektiği de birkaç kez vurgulanıyor.
Yazının buradan önceki kısmını beş yıl önce yazıp kenara koymuşum. Özel işlerim, pandemi derken ufacık bir çaba ile tamamlanacak yazıyı bitirip tamamlamak bugüne kaldı.
Bu yazı üç konuya değiniyor: Fuarcılık sektörü, İzmir ve toplum olarak fonksiyonları kent dışına iteleme saplantımız… Bugünün hızlı dünyasında 5 yıl oldukça uzun bir süre ancak geçen zamanda İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı ve Mimarlar Odası yönetimi değişse de yazıda değinilen konuların hiçbirisi değişmedi.
İzmir Fuarı hayatına İzmir’in saçma bir yerinde devam ediyor. Stratejik Plandaki hedefe erişildi. Öyle ki İzmir’deki bir fuara kent dışından karayolu, havayolu hatta demiryolu (İZBAN) ile gelen birisi İzmir’i hiç görmeden, deniz havasını almadan, yosun kokusunu hissetmeden, kordonda soğuk bir bira ya da iki kadeh rakı içmeden fuar katılımcısı ya da ziyaretçisi olabilir. Ulusal ve uluslararası zincir otellerin yine kent çeperlerinde yaptığı 3-4 yıldızlı otel yatırımlarından birisinde son derece konforlu bir şekilde konaklayabilir. Elbette yeni fuar alanının otopark sorunu da yok…
Kültürpark; içindeki inşaatlar arındırılarak, kentlinin arzuladığı yeşili sunarak ama aynı zamanda İzmir’i dünya çapında bir fuar şehri yapacak en önemli araç olarak da var olabilirdi. Bu fuarcılık modelinin örneği Fransa’nın Cannes şehrinde. Her yıl yapılan fuarlarla kente nasıl bir dinamizm ve ekonomik fayda sağladığını fuarları izleyenler gayet iyi biliyor. Fuardan çıkıp yürüyerek otele gitmenin; öğle yemeğini fuar kapısından çıkıp gerçek bir şehirdeki gerçek bir kafeteryada yemenin; akşamüzeri bir iş görüşmesini bir kafede soğuk biranızı içerken yapmanın keyfini İzmir de sunabilecekti. Türkiye’de bunu sunabilecek başka hiçbir kent yok. Geçmiş olsun.