Cumhuriyet mimarlık tarihinin en önemli projelerinden biri olan Anıtkabir'in, 3 Mart 1942'de sonuçlanan Anıtkabir Uluslararası Mimari Yarışması'nı ve sonuçlarını 133-134 sayılı Arkitekt dergisindeki Zeki Sayar'ın yazısıyla ele aldık.
Sayar, Arkitekt’te yer alan makalesinde, uluslararası bir yarışma sonucuyla elde edilen projeleri değerlendirirken, yapının milli bir mesele olmasından dolayı uygulanacak projenin sahibinin de mutlaka Türk olması gerektiğini belirtiyor.
İkinci Dünya Savaşı sırasında açılan ve sonuçlanan Anıtkabir yarışması için Sayar, yarışmanın genel çerçevesi ve değerlendirmesine dair “Normal bir zamanda yapılan İstanbul konservatuvarı milletlerarası müsabakasına yerli ve yabancı yüzden fazla mimar iştirak ettiği halde, anıt-kabir gibi bir millet tarihinde asırlarda bir tesadüf edilecek bir mevzua yalnız kırk yedi mimarın iştirak etmesindeki mühim sebebin ancak dünyanın bugünkü zor durumudur. Binaenaleyh, müsabakanın neticesi birçok mimarlarımız gibi bizi de tatmin etmemiştir. İçinde mimari salahiyetler de bulunan jüri heyeti raporlarında seçtikleri her üç projenin de tatbik edildikleri takdirde ıslaha muhtaç olduğu ve bu tadilat yapılmadan inşaatı kabil olmayacağını kaydetmişlerdir,” sözlerine yer veriyor. Aynı zamanda bu kadar önemli bir proje için derece verilmemesi gibi bir seçeneğin yer almamasını eleştirmekte ve jürinin projeler yetersiz olsa da derecelendirmek zorunda olmasını dile getirmektedir.
Jüri üyesi mimar Bonatz tarafından yapılıp “Arkitettura” dergisine gönderilen eskizler
Sayar birinciliğe layık görülen Emin Onat ve Orhan Arda’nın tasarımını herkesçe beğenilecek bir kompozisyon olarak tanımlarken, sade ve basit hacimlerden oluşan anıtın şeref holünün bulunduğu yükseltilmiş kısımdaki gereksiz süslemeleri de eleştirmektedir.
Berlin’den yarışmaya katılan ve ikincilik ödülüne layık görülen mimar Yohannes Krüger’in önerisi ise dıştan çok kuvvetli ve etkili bulunmakta, fakat kütlenin Türklere hitap etmeyen bir mimarisi olduğunu belirtmektedir. İç mimarisinin hoş bir tesir yaptığını fakat eksiklerinin olduğunu da eklemektedir.
Roma’dan yarışmaya katılan ve üçüncülüğe layık görülen mimar Arnoldo Foschini’nin projesini ise son derece üzerinde çalışılmış ve düşünülmüş bulmakta fakat cephelerde gereksiz süslemeler ve iç mekanları da Türk ve İslam ruhunu yansıtmayan, kilise ruhu taşıyan bir mimariyle oluşturulduğunu belirtmektedir.
Satın alınan projelerden biri olan Yüksek Mimar Kemali Söylemezoğlu, Kemal Ahmet Aru ve Recai Akçay’a ait olan proje önerisi ise Sayar tarafından yarışmanın yabancı hiçbir etki taşımayan Türk mimari karakterine en yakın proje olarak değerlendirilir. Oranlarda ahenk eksikliğine dikkat çeken Sayar, dış görünüşü olgunlaşmamış bir mimariye sahip bulsa da planların son derece derin bir araştırmanın ürünleri olduğunu belirtmektedir.
Yüksek Mimar A. Handan ve Feridun Akkozan’ın proje önerisi ise plan olarak iyi özelliklere sahip olsa da fazla emek verilmemiş bir proje olarak değerlendirilmiş.
İsviçreli bir mimarın tasarımı fikir olarak kuvvetli bulunmuş, kompozisyon itibariyle araziye diğer önerilerden daha uygun bir yerleşimin sağlandığı savunulmuştur. Ancak anıtsal bir değeri olması gerek böyle bir yapının gereklerini sağlayamamaktadır.
Mimar Giovanni Muzio’nun proje önerisi teknik açılardan eleştirilmiş, genel görünüş olarak geleneksel türbe, mezar yapılarına gönderme yapan, taş inşaata uygun olsa da çok boşluklu yapısından dolayı betonarme yapılması gereken ve yapımı zor olarak değerlendirilen bir projedir. Esas kütle ile eklentiler arası uyumsuzluk da belirtilmiştir.
Mimar Guiseppe Vaccaro ve Gino Franzin’in projesi ise gereksiz bir inşaat zorluğu olan, dekoratif, ağırlık ve klasiklikten ayrılan bir öneri olarak değerlendirilmiştir.
Anıtkabir’in şartnamede yer alan ihtiyaç programına da yazında detaylı olarak yer veren Sayar, seçilen projelerin hepsinin uygulama aşamasına gelmeden önce belirli değişikliklere gerek duyulacağını fakat bu değişikliklerin bir kurul tarafından yapılmaması gerektiğini, bunu bizzat tasarımı yapan mimarın yapıp, tekrar onaydan geçmesi gerektiğini sözlerine eklemektedir.
Uluslarası platformda düzenlenen ve 47 projenin katıldığı bu yarışma sonrası Emin Onat ve Orhan Arda’nın projesi 1944 senesinde uygulanmaya başladı ve 1953 senesinde yapımı tamamlandı. Ankara’nın silüetinde etkin bir öğe olan yapı, Cumhuriyet ideolojisi çerçevesinde Anadolu Uygarlıkları’na referanslar içeren anıtsal bir yapı özelliğindedir.
2 yorum
http://rktr.co/SJ6q13
böyle yorumlar da yok değil..
Anıtkabirin bir Yunan akropolü görünümünde, hatta tapınak plan tipinde olması bence de hoş değil ama çözümün üzerine kubbe oturtulması olarak tariflenmesi gerçekten çok hoş olmuş. Akılcı 🙂