Milyonlarca engelli yurttaşımız var, ama onları hayatın günlük akışı içinde pek az görüyoruz. Engelli insanların adeta gizli tutulduğu, kamusal alanlara pek giremediği bir ülke burası.
Sosyal tecrit altında bir yaşam sürüyorlar engelliler..
Sokaklarda, kamuya açık alanlarda, alışveriş merkezlerinde ve parklarda dolaşan insan kalabalılarına baktığınızda, bu gerçeği hemen anlıyor ve toplumsal yaşam alanlarında bir eksiklik olduğunu fark ediyorsunuz..
O alanlarda ve mekânlarda engelliler pek yok çünkü.
Türkiye’de çok şey hızla değişti.
Ama engellilerin hayat standartlarında, hâlâ ortalama denilebilecek bir kaliteyi yakalayabilmiş değiliz.
Ciddi bir eğitim sorunumuz var.
Seyahat ettiğimiz toplu taşıma araçlarında, hastanelerde, engelli insanlara karşı davranış biçimlerimiz çok farklı ve dıştalayıcı olabiliyor.
Otobüse biniyorsunuz mesela ve engellilere ayrılan yerde herhangi bir engeli olmayan insanların oturduğunu görüyorsunuz.
Sizi fark ediyorlar, ama göz göze gelmek istemiyor ve hakları olmamasına rağmen oturdukları o koltuklardan kalkmak istemiyorlar.
Bir mağazadan, bir marketten, bir şeyler alıyorsunuz mesela..
O anda ödeme kasasının önünde uzun bir kuyruk varsa, ve siz yanınızda bir engelliyle o kuyruğa girip de beklemeyecek gibi davranmışsanız, size bir anda yönelen soğuk bakışları fark ediyor ve üzülüyorsunuz..
Zerdeşt’i her gün bir hastaneden bir hastaneye koşturarak büyütmeye ve yaşatmaya çalıştığımız yıllar çok şükür geride kaldı.
Ama o zor yılların hatıraları unutulacak gibi değil doğrusu.
Toplu taşıma araçlarında, hastanelerin polikliniklerinde sıra beklerken gördüklerimiz, engelli insanların yaşadığı eziyetler, imkânsızlıklar anlatılacak gibi değil.
Son yıllarda ciddi iyileşmeler oldu tabii.
Ama yine de engelli insanların günlük yaşam içinde daha çok görünür hale geldiğini söylemek çok zor.
Zerdeşt’i alıp zaman zaman sinemaya, tiyatroya, parklara filan gidiyoruz. Veya bir restorana gidip baş başa yemek yiyoruz.
Onun en çok keyif aldığı şey, bir restoranda yemeye oturmaktır., hele bir de müzik varsa, keyfine diyecek olmuyor.
Ama itiraf edeyim, bu mekânlarda başka engellilere fazlaca rastladığımızı söyleyemem.
Bu mekânlara Türkiye’nin sahip olduğu engelli oranı hiç yansımıyor diye düşünüyorum.
Bunun sebepleri üstünde durulmalı.
Neden yemek yediğimiz restoranlarda, gittiğimiz sinemalarda, spor tesislerinde engellilere pek rastlamıyoruz?
Bunun birden fazla sebebi vardır muhakkak..
Ama en önemli sebebin, bu mekânların fiziksel olarak, engellilerin dolaşabileceği, gidebileceği yerler olmamasıdır.
Yedi şiddetinde bir depreme dayanamayan ve tuzla buz olan binalar inşa edip durduk yıllarca.
Şimdi nasıl olacak da sayıları milyonları bulan bu binaları yıkıp depreme dayanıklı binalar yapacağız diye düşünmeye başladık.
Ama o binaları ve o binaların altyapısını inşa ederken, bu ülkede yaşayan 12 milyondan fazla engellinin olduğu aklımıza gelmedi hiç.
Oysa engellilerin hayatın içine dâhil olması için, önce hayatın içinde geçtiği mekânların elverişli olması gerekir.
Engelsiz Hayat Dayanışma Derneği bu konuda şu önemli hatırlatmayı yapıyor:
“Kentlerin, konutların, resmî binaların ve mekânların engelsiz hale gelmesi için gerekli düzenlemeler sadece engelli otoparkı ve engelli tuvaletini yapmış olmakla sağlanmaz.
Şehrin ve mekânın tüm engelliler için yani, bedensel engelliler (tekerlekli sandalye ve baston kullanıcıları), görme engelliler, işitme ve konuşma engelliler için rahat-güvenilir ve başka birinden yardım almadan gezebilmesini sağlamak gerekmektedir.
Bu nedenle bedensel engelliler için uygun ölçüde rampa ve asansör yapılmalı, otopark alanlarında fiziksel engellilerle diğer engellilerin araçlarının park yerleri farklı şekillerde düzenlenmelidir. Her yerde görme engelliler için duyumsanabilir yüzeyler ve sesli uyarıcılar yapılmalıdır. Her yerde işitme ve konuşma engelliler için görsel uyarıcılar yapılmalıdır. Asansörler tüm engellilerin kullanımına uygun olarak düzenlenmelidir.
Belediyelere, yetkili ve sorumlulara bu bakımdan verilen yedi yıllık süre 8 Temmuz 20012’de doluyor. Engelli yurttaşlarımız, bu konularda Engelsiz Hayat Dayanışma Derneği’nin internet adresinden bilgi alabilirler (www.ehdd.org).”
Derneğin başkanlığını yürüten Âdem Kuyumcu’nun Engelsiz Şehirler Kitabı’nı da şu adresten edinmek mümkün: (bilgi@ehdd.org).
Belediyeler, özel idareler, ticaret ve sanayi odaları, müteahhitler, mimarlar, okullar, işyerleri, oteller, sağlık kuruluşları, kafeterya ve restoranlar ile umuma açık tüm yerlerin yöneticileri sorumluluk alanlarında gerekli düzenlemeleri öngörülen bu süre içinde yapmazlarsa, söz konusu kurumlar ve kişiler hakkında engelliler ve aileleri maddi-manevi ve cezai dava açabileceklerdir.
Yetkililer ve sorumlular kalan bu kısa süreyi iyi değerlendirmeli ve boşa harcanacak zamanın kalmadığını görmeliler..