TMMOB Mimarlar Odası'nın çeşitli STK'lar ile birlikte küresel krizin ülkemiz kent ve kültür yaşamına etkilerinin irdelendiği “Kent,“Kent, Kültür ve Demokrasi Forumu”nun sonuç bildirisi yayınlandı.
Mimarlık, kentleşme, kültür politikalarının ve demokratik geleneklerin oluşumuna katkı sağlama amacına bağlı olarak dönemsel “kent, kültür, demokrasi ve mimarlık politika belgesi” üretmeyi hedefleyen Forum’un Kanun Hükmünde Kararnamelere ilişkin açıklamaları da içeren bildirisinin tam metni şu şekilde;
TMMOB Mimarlar Odası’nın çağrısıyla 13-15 Ekim 2011 tarihlerinde İstanbul’da bir araya gelen mimarlık, bilim, kültür, sanat insanı, çevre, kültür, sanat ve kent kuruluşları temsilcisi ile İstanbul ve çevresinden gelen 400’ü aşkın katılımcının, üç gün boyunca izledikleri programın sonunda yapılan forum çerçevesinde yaptıkları değerlendirmelerin özeti, aşağıda ülkemiz kamuoyuyla paylaşılmaktadır:
Dünyamız küresel ölçekte, iklim değişikliği, çevre kirliliği, afetler, adaletsizlik, eşitsizlik, yoksulluk ve barınma gibi pek çok sorunla karşı karşıyadır. Özellikle son otuz yıl içersinde küresel sistem bu sorunlarını çözememiştir ve giderek dünyamız krizler içerisinde debelenmektedir.
Bugün tarihsel varlıklar, çevresel değerler ve kentsel mekânlar, ekonomik krizi aşmanın bir yolu olarak, değerlendirilmek istenmektedir. Neoliberal ideolojinin bir söylemi olarak “markalaşmak” kavramıyla ifade edilen aslında, kentlerin simgesel değerlerinin ve alanlarıyla birlikte, kültürümüzün, kimliğimizin yani her şeyimizin metalaştırılmasıdır. Egemen olan bu yaklaşım karşısında, bütün dünya coğrafyası ve kentleri artık ciddi bir tehdit altındadır. Bu ekonomik politikalar kentleşme politikalarına da yansımakta ve bunun bedelini toplumlar ağır bir şekilde ödemektedir.
Aynı süreçte kentlerin kamusal niteliği kaybolmakta; sanat ürünlerinin de metalaşması, sanatsal niteliğin ve sanatın işlevinin sorgulanmasına neden olmaktadır. Kamusal işlevi olan bir sanat olarak Mimarlık, bu süreçten etkilenmekte; işlevini ve öz değerlerini kaybetmektedir.
Ülkemizde durum ise daha da vahimdir. Ülkemizin genel olarak konumu, kentsel özellikleri, nitelikleri ve taşıdığı değerler nedeniyle küresel sermaye gruplarının ve onların yerli ortaklarının ilgisini çekmekte, bu nedenle de yoğun bir şekilde bu değerlere karşı bir tutum, bir davranış sergilenmekte; bu da geleceğimize ilişkin kaygıları ve mutsuzluğu artırmaktadır.
Küresel sistem kentleri, ülkeleri, bölgeleri ve kıtaları dönüştürmek istemektedir. Dönüşümün yönü ve bunun yarattığı sorunlar can yakıcı boyutlara ulaşmıştır.
Bu anlamda ekonomik ve sosyal yapının dönüşümü, katılımcılık, yerellik, kültürel çeşitlilik, kentleşme, planlama, kentli hakları, eşitsizlik, hatalı yatırım kararları, kentsel dönüşüm, çevresel sorunlar, kültürel miras ve daha pek çok konuyu yeniden değerlendiren Kent, Kültür ve Demokrasi Forumu katılımcıları daha fazla zaman kaybetmeden, her şeyi metalaştıran, en temel yaşamsal kaynaklarımız olan su ve havayı bile piyasalaştıran küresel kapitalizme karşı çeşitli biçimlerde mücadele eden platformlar arasında uluslar arası dayanışmanın zorunluluğunu kalın çizgilerle vurgulamaktadır.
Temel dünya gündemlerinden en önemlisi haline gelen bu süreçte, kentlerin, yoksulluğun ve ekosistemin geleceğine ilişkin oluşan muhalefet hareketleri, yeni boyutlar, yeni dinamikler kazanmakta ve politik güçleri artmaktadır. Son günlerde başta ABD olmak üzere tüm dünyada gelişen, bağımsız toplumsal hareketler, dikkat çekmektedir. Buluşma katılımcıları gelişen hareketlerle dayanışma içinde olduklarını belirtmişlerdir.
Kuşkusuz ülkemizde de bir birikim oluşmakta, önemli belgeler ortaya konulmakta, ancak bütünsellik bir türlü sağlanamamaktadır. Bu nedenle ülkemizdeki birikimin bütünsel olarak bir araya gelmesinin önemi giderek daha da artmaktadır.
Anakaraların akarsu kıvamında bir doğal kanal üzerinden birbiriyle buluştuğu, denizlerin dar bir boğazdan geçerek birbirine ulaştığı bir coğrafyada, doğal zenginlikleriyle binyıllardır insanoğlunun tarihsel seyrine tanıklık eden; binlerce farklı kültürün izlerini bugün bile duyumsayabildiğimiz; Yenikapı bulgularıyla 8000 yıllık bir birikimi taşıyan ve bu süreçte üç ana uygarlığın (Roma-Bizans-Osmanlı), dünya tarihine yön verdiği adımların atıldığı İstanbul’da yaptığımız son forum buluşmasında; geçmişi harmanlayarak var olan Bizans-Osmanlı kubbe sentezi (Ayasofya, Süleymaniye) ve Topkapı Sarayı’nın topografyaya uygun olarak oluşturduğu ve birçok müdahaleye karşın hâlâ kent simgesini oluşturan en önemli mimari biçim olan Tarihi Yarımada siluetinin de, artık yok olma sürecinde olduğunu üzülerek gözlemlemekteyiz.
İstanbul kent algısına yönelik birçok rant amaçlı müdahalenin çılgıncasına, en acımasız biçimde sürdüğü son yıllarda; kent, kültür ve demokrasi mücadelesiyle özdeş bir tarihi bulunan TMMOB Mimarlar Odası’nın sürdürdüğü hukuksal ve demokratik muhalefet yollarının artık tıkandığını; bir anlamda “sözün bittiği yer”de olduğumuzu üzülerek belirtmeliyiz. Bu nedenle Odamızın mesleki ve hukuksal araçlarla geliştirdiği mücadelesinin, politik ve sosyal bir boyuta taşınması zorunluluktur.
Göçlerle başlayan, imarsız gelişmeyle büyüyen, ayrıcalıklı imar alanlarıyla geleceği karartılan, TOKİ aracılığıyla kimliksizleştirilen ve giderek her şeyin metalaştığı bir dünyada dönüşerek kendisi de meta haline gelen İstanbul, yasama süreci atlanarak yapılan düzenlemelerle kamu yönetiminin yeniden yapılandırıldığı bir dönemde, hiçbir denetim istemeyen iktidarlarca, finansal dönüşüm rüzgarlarının aracı haline getirilmiştir, daha da getirilmek istenmektedir.
İşte bu koşullarda İstanbul’da gerçekleştirdiğimiz buluşma ile var olan kent potansiyelini harekete geçirilmesi, kentsel sorunlara karşı duyarlılığın daha da arttırılması ve bu kapsamda bir değişimin başlamasına önemli bir katkı sağlandığı kanısındayız.
Çünkü İstanbul’un hayat kaynakları, Üçüncü Boğaz geçişi ve Karadeniz kıyılarında biçimlenmek istenen yapılaşmalar, İstanbul’un geleceğinin karartılmasındaki son eşikler olarak yatırımcıların gündemindedir. Bu ağır tahribata karşı ortak mücadele zorunludur.
Bütün buluşmalar sürecinin ve İstanbul Buluşmasının “forum” bölümünde yapılan değerlendirmelerin ortak yanı, bu politikanın gerçekleştirilmesi için gereken strateji ve yöntemlerin belirlenmesiydi. Bu amaçla katılımcılar, kentsel, çevresel, kültürel, demokratik toplumsal muhalefetin tüm unsurlarının Kanun Hükmünde Kararnamelerle susturulmaya çalışıldığı, doğal ve kültürel değerlerimizin ve yaşamımızın şekillendirilip yok edilmeye başlandığı bir dönemde, bu tahribata karşı bilim, kültür-sanat insanları, meslek örgütleri, sivil demokratik kuruluşlar ve basın-medya kuruluşları/çalışanları olarak bir arada mücadele verilmesinin önemini bir kez daha kalın çizgilerle vurgulamışlardır.
Bu nedenle, tüm kentsel, doğal, tarihsel ve insani değerleri, yatırımların önünün açılması adı altında yağmaya açan, bu süreçte her aşamada yerel yönetimlerin ve toplum örgütlerinin denetimini devre dışı bırakan, “Geleceğimizin, Darbe Ürünü ‘Kanun Hükmünde Kararname’lerle Karartılmasına Karşı” ilgili tüm çevreleri, duyarlı kentlileri, mimarlık, kent, kültür, çevre ve demokrasi mücadelesinde yer alan bilim ve sanat insanlarını, örgütlerini ve tüm toplumsal kesimleri, muhalefet zeminini güçlendirecek en geniş ORTAK platform etrafında dayanışmaya çağırıyoruz!