Günhan Danışman’ın Anısına Düzenlenen Konferansta Osmanlı Şehirciliği Tartışıldı

8 Ekim’de Boğaziçi Üniversitesi’nde düzenlenen "Aspects of Technology and Urbanism in Ottoman Lands" konferansı Günhan Danışman’ı anlatan açılış konuşmalarıyla başladı.

Osmanlı İmparatorluğu şehir planlaması üzerine olan oturumun ilk konuşmacısı olan Günhan Börekçi, Bizans İmparatorluğu’nun birçok yapıdan oluşan kompleks niteliğindeki Büyük Saray alanında Osmanlı Döneminin en büyük imar faaliyetlerinden biri olan Sultanahmet Camisi’nin yapım aşaması ve şehircilik boyutunu tartıştı.

Cami ve külliyesinin dönemdeki ekonomik zorluklara rağmen hangi koşullarda yapımının tamamlandığını, detaylı olarak işlenmiş inşaat defterleri üzerinden anlatan Börekçi, yapım başlamadan önce caminin inşaasına karar verilen alan ve çevre bölgede bulunan, dükkan olarak kullanılan Bizans yapılarının satın alınmaya başlanması ve bölgedeki yıkım kararlarına dair bilgiler verdi. Bölgedeki ayrıntılarla tasvir edilmiş Ahmet Paşa Sarayı ve Sokullu Mehmed Paşa’nın Kadırga Sarayı’nı da betimleyen konuşmacı, yapım sırasında yapılan tartışmalar, Sultan I. Ahmet’in kişiliği, ayrıca padişahın vefat edip, türbesinin yapımına kadar geçen sürede olan biteni tutulan inşaat defterleri üzerinden anlattı.

İkinci olarak, Afife Batur ve Seda Kula Say tarafından Osmanlı İmparatorluğu’nun Batılılaşması sonucu değişen kent dinamikleri ve özelde Dolmabahçe-Beşiktaş-Nişantaşı aksının gelişimi üzerinde duruldu.

19. yüzyılda Tanzimat Fermanı’nın ilanının tüm toplumda ve özellikle İstanbul’da büyük değişiklikleri beraberinde getirdiğini belirten Batur, “Aslında 18. yüzyılda sefaretnameler yoluyla bir kabuk değişimi başlamıştır. Saltanat çevresinin Tarihi Yarımada dışına çıkması da yine bu döneme rastlar. 18. yüzyılda bir devrim niteliğinde olan Kağıthane Yerleşkesi’ni buna örnek olarak verebiliriz,” dedi.

Bunun yanı sıra kentsel konumları, yapım teknikleri ve tasarım modelleriyle kışlaların yeni öneriler olduğunu ifade eden konuşmacı, kentsel dönüşümün en okunabilir boyutlarıyla planlı bir Roma kenti olan Tarihi Yarımada’nın aksine plansız bir gelişimin gerçekleştiği ticaret bölgesi olan ve elçilik binalarının yer aldığı Galata Yarımadası’nda görüldüğünü belirtti. Haritalar üzerinden 19. yüzyıldaki kentsel dönüşümü anlatan Batur, “Galata Köprüsü’nün yapılmasıyla önemli bir değişim, bir kentsel aks oluştu. Bu aks Galata’dan Taksim’e uzanan bölgenin gelişimini de etkiledi. Devlet erkanının bölgeye yerleşimi de aynı döneme rastlar. Yine 1855 senesinde Şehremaneti kurulmasıyla bir pilot bölge olarak, 6. Daire bu bölgede yapılanır,” diyerek bölgenin dönemdeki önemine değindi. Ayrıca 1837 Moltke Haritası’nın öneminden bahseden konuşmacı, bu haritanın temelinde bir nazım haritası olduğunu ve kentsel dönüşümü kağıt üzerine aktaran bir belge niteliği taşıdığını ifade etti.

Dönemde en önemli imar faaliyetlerinden birinin Tanzimat’ın getirdiği yeni devlet modelinin sonucu inşaat edilen Dolmabahçe Sarayı’nın yapımı olduğunu belirten Batur, “Sarayın yapımı çok önemli bir karardı. İstanbul’un 2.000 yıllık kentsel deneyiminin kurgusunu değiştiren bir hamleydi. Sarayın yerinin seçimi de önemlidir. Dolmabahçe, diğer yakaya geçiş, Batı’ya açılma ve reform göstergesinin yer seçimidir. Yer seçiminde elçiliklerin bulunmadığı fakat karşı yakada, hanedanın daha önce kullana geldiği bir bölge olan burası seçilmiştir. Topoğrafik rasyonalite de önemli olmuştur. Sarayı batıdan kuşatan Gümüşsuyu, Taksim, Harbiye ve Maçka’da yer alan kışla kuşağı da bilerek bu bölgede inşa edilmiş ve kentsel bir aks oluşturulmuştur,” dedi.

Bu emperyal modelin yerleşmeye açılmasının ilk örneğinin İngiliz sıra evlerinden örnek alarak oluşturulan Akaretler Sıra Evleri’nden başladığını belirten konuşmacı, buranın bölgeyi canlandırması açısından önemli bir proje olduğunu, Nişantaşı’na ilerleyince yine bölgeyi canlandırmak için bu kez Teşvikiye Camisi’nin karşımıza çıktığını ve modern bir kentin gerekleri doğrultusunda bu bölgeye yeni yol aksları, yangınların önlenmesi için sarnıçların yapıldığını ve II. Abdülhamid ve Meşrutiyet dönemlerinde yeni kent modelinin devamlılığının sağlandığını belirtti.

Son olarak, İstanbul’da en geç gelişen alanlardan biri olan Haydarpaşa Bölgesi’nin gelişimi üzerine bir konuşma yapan Meryem Müzeyyen Fındıkgil ise konuşmasına tren garının gündeminde önemli bir yeri olan Haydarpaşa Yangını ile başladı. Haydarpaşa’nın Bizans imparatorları için de önemli bir alan olduğunu belirten Fındıkgil, Talimhane ve Yeldeğirmeni bölgelerinin de Haydarpaşa’dan ayrı tutulamayacağını belirterek, Haydarpaşa’nın 1899-1903 senelerinde sahil şeridinin doldurularak kentin en önemli ticaret limanı haline geldiğini, buna ek olarak da daha öncesinden sayfiye yerleşimlerinin olduğu alanda Haydarpaşa-İzmit demiryolunun inşa edilmesiyle değişimin başladığını sözlerine ekledi.

İlk inşa edilen ve sonrasında 1894 depreminde büyük zarar görüp tamir edilen ilk gar yapısı ve günümüzdeki gar yapısının mimari özellikleri ile geçirdiği onarımlardan bahseden Fındıkgil “İlginç olarak Haydarpaşa Tren Garı’nın zarar gören bölümü için 1930’larda bir yarışma açılmıştır. Çok değişik öneriler yer almış fakat daha klasik bir şema seçimi yapılmıştır,” dedi. Haydarpaşa’nın gelişimini haritalar üzerinden aktaran konuşmacı, “Günümüzde AVM’ler bölgede yer alıyor. Çoğu askeriyede olmak üzere yeşil alan azaldı, çok iştah kabartan bir bölge burası. Zannedersem 10 sene sonra yine bir konuşma gerçekleştirirsek çok başka şeyler göstereceğiz, ” diyerek sözlerini noktaladı.

Konferans arkeoloji ve teknoloji başlıklı oturumlarla devam etti.

Etiketler

Bir yanıt yazın