Selimiye Kışlası’nda iki saat ve ‘Bir Gün’

1. Ordu Komutanlığı Kütüphanesi'nde en çok okunan kitap bir aşk romanı mı? 'Tarihi' binadan izlenimler.

Önce Selimiye Kışlası’na bir sivil olarak nasıl girebildiğimi anlatmam lazım. Beylikdüzü Anten Kulesi, Huber Köşkü, Haliç Tersanesi… Açık Kapı Mimarlık Festivali şahane bir hizmet veriyor, şehrin çoğu normalde gezilmesi zor olan tarihi ve simgesel yapılarına geziler düzenliyor. Tek sorun, ilgi nedeniyle çok önceden rezervasyon gerekmesi. Keşke belediyeler bu modeli örnek alsa.

Bu vesileyle gördüğüm birkaç yapıdan biri Selimiye Kışlası’ydı. Bildiğiniz 1. Ordu Komutanlığı; onların tercih ettiği isimle ‘Barış Karargâhı’. Absürt bir sabahtı. 

12 Eylül sesleri
Boğaz’ın sivilleşmesinden konuşulan şu günlerde, Boğaz’a hâkim en heybetli askeri yapılardan birinin içindeyiz. Değil fotoğraf makinesi, kablosu olan her şeyi kapıda bırakmak gerekiyor. Ve tabii ki flash bellekler. Sütten ağzı yanan… Görevli, içeride personelin de cep telefonu kullanamadığını söylüyor. Üst düzey bile mi? “Kimse…” diyor.

Şunu söylemem lazım: Rehberlik eden halkla ilişkiler müdürü de en saçma sorularımdan kaçmayan rütbeliler de misafir ağırlayan anne telaşında. ‘Evlerini’ cidden beğenelim istiyorlar. Sorun, baştan ayrı dünyaların insanı olmamızda.

Ezici güzellikteki bu devasa yapıya bakınca ben 12 Eylül’ün tam burada planlandığını hatırlıyorum, işkence seslerini duyuyorum, askeri mahkemede yargılanan vicdani retçiler aklıma geliyor ve daha taze eylem planları… Hediye ettikleri kitabın önsözünde Hurşit Tolon’un imzasını görünce, kendisine ait olduğu iddia edilen o ses kaydı kulaklarımda, buralarda da koştu mu, aşağıda tenis oynadı mı diye düşünüyorum.

III. Selim’in yaptırdığı (Mimarı Ermeni Amira Balyan’ın adı ne kitapta var, ne sözlü telaffuz ediliyor bu arada), gelgitli askeri tarihi dışında Türkiye’de bir sürü şeyin müzesi olabilecekken Kırım Savaşı zamanında burada kalan hemşire Florance Nightingale için bir müze açılmış. Bir-iki özel eşya ve ürkütücü canlandırmalarla yetersiz olsa da sivillerin kışlaya girmesi için tek ihtimal bu müze. İki işgünü önceden izin şart. Turistler geliyormuş sadece, buradakilerin haberi yok çünkü. 

‘Ateşle oynayan kız’
Müzeye doğru 270 metrelik koridorda yürürken, gözüm duvardaki resimlerde değil, odalarda. Kiminin kapısı açık, kimi kapalı. Kimi kapalı ve üzerinde ‘kilitli’ yazan bir kâğıt var. Kimi kapalı ve üzerine ‘kilitli’ yazan pirinç bir levha çakılmış. Birkaç kapıda yetkililerin listesi asılı; çipli kartlar, iris okumasıyla girilebiliyor. O da yetmemiş, birkaç kapının önünde bildiğiniz demir parmaklık…

Gazeteci olduğumu biliyorlar, biraz şaşırarak, hafif kinayeyle de olsa cevap veriyorlar. Askeri mahkeme şu blokta, sadece erler için disiplin koğuşu var, tutukevi yok. “Hasdal var biliyorsunuz.” Biliyoruz. Komutan makamı o süslü girişin üstü. Bu koridor normal müze ziyaretçilerinin de giremediği idari kısım. 500 kişilik bir sinema salonları var ama film gösterildiğini hatırlamıyorlar; konferans salonu olarak kullanılıyor. Onu da tahmin ediyoruz. Ne zaman içinden ‘Balyoz’ geçen bir cümle kurmaya yeltensem konu değişiyor. Birden 5 liradan aşağı tutmayan yemek fiyatları mesela… “Babam bile bedava yaşıyorsunuz diyor ama gerçekten pahalı”… Dışarıda bir esnaf lokantasına gitmelerini öneriyorum, bazen evden ‘ekmek arası’ getirdiklerini söylüyorlar. “Asıl gece manzara şahane.” Böyle saçma bir muhabbet; ama işte oradayız, hakikaten ‘tarihi’ binada.

Temizlikten üç bin penceresi ışıldayan, yer mermerleri aynalaşmış koridorlarda kafileye yetişmeye çalışırken kütüphanenin önünden geçiyorum. Kapıda çok okunanların listesi. İlk ikisini aklıma kazıyorum. Garip ama birinci sırada David Nicholls’un ‘Bir Gün’ isimli aşk romanı var. Romantik komedi bile değil, ağır aşk… İkinci Stieg Larsson’ın malum serisinden ‘Ateşle Oynayan Kız’… 1. Ordu Komutanlığı’nda en fazla bunlar mı okunuyor?

Dedim ya, absürt bir gündü.

Etiketler

Bir yanıt yazın