UNESCO Dünya Mirası Komitesi'nin oybirliğiyle aldığı kararı ne zaman kutlayacağız?
Tarih, 27 Haziran 2011… Türkiye 12 Haziran genel seçimlerinin sonuçlarıyla meşgulken, Anadolu Ajansı bir haber geçti: “UNESCO Edirne’deki Selimiye Camisi’ni Dünya Mirası listesine ekledi.”
Paris’te toplanan UNESCO Dünya Mirası Komitesi, Edirne Selimiye Cami ve Külliyesi’nin, “Dünya Mirası Listesi”ne girmesi için gerekli bütün özelliklere sahip olduğunu; “korunma”sı için de tüm önlemlerin alındığını belirtmişti. Türkiye 10’uncu kez dünya miras listesine girerken, dünyadan da 5 yeni bölge daha ekleniyordu…
Aynı günlerdeki gazete arşivlerine baktım. Bu “uluslararası başarı”mız ya arka sayfalarda ya da kısa haber sütunlarında “sıradan”mış gibi yer aldı. Buna karşın İstanbul’da Haliç üzerine kurulacak “metro köprüsü”yle ilgili yine UNESCO’nun adeta “bıktım sizden, ne yaparsanız yapın” gibilerden raporu, büyük manşetlerle verilmiş; hatta TV’lerde özel program konusu olmuştu. Neredeyse sekiz sütuna manşetlerin altında deniyordu ki; “UNESCO projeyi onayladı; İstanbul’un Dünya Mirası listesinden çıkartılması ertelendi.”
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın şu anlama gelen sözlerini de günlerce okuduk, dinledik; “Sınıfı geçtik, İstanbul’u korumak için her şeyi yaptığımızı UNESCO’ya kabul ettirdik.”
Böylece Türkiye’yi İstanbul’dan ibaret sanan sözde ulusal basınımız sayesinde, ülkede herkes Topbaş’a “aferin” derken, Edirne Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi’nin Selimiye ile kazanılan “ulusal gurur” hakkındaki şu sözleri sadece “yerel basın”da yer alabildi:
“Edirne Belediyesi 6 yıldır Selimiye’nin UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girmesi için büyük çaba sarf ediyor. Bu gurur listesine iki eseriyle birlikte giren ender illerden biri Edirne. Kırkpınar Yağlı Güreşleri de dünyanın en önemli ve tarihsel spor geleneklerinden biri..”
Selimiye’nin artık “dünyanın” mirası olduğunu belirten Sedefçi, önceki yıl düzenledikleri “Selimiye ve Çevresi Kentsel Tasarım Proje Yarışması”na da değinerek özetle diyordu ki; “Ödül alan projelerimizi, UNESCO’nun görüşlerini de alarak gerçekleştireceğiz.”
İstanbul’daki Metro Köprüsü için de mimarlarımızın hünerlerini gösterecekleri bir yarışma düzenlenemez miydi? Böylece UNESCO’ya tek bir projeyle yalvar yakar olmak yerine, Edirne’nin yaptığı gibi ulusal mimarlık birikimlerimiz gösterilemez miydi?
90 yaşın ustalığı
Selimiye Camisi’nin Dünya Mirası sayılmasıyla, Başbakan’ın “ustalık dönemimiz başlıyor” demesi “eşzamanlı”… Çünkü Başbakan bu sözünde Sinan’dan esinlendi. Selimiye için de Koca Mimar “ustalığımın en iyi eseri” demişti..
Buna rağmen UNESCO’nun ülkemize bu armağanı hakkında ne Başbakan’dan, ne Cumhurbaşkanı’ndan, ne de temsilcilerinden şöyle yüksek sesle gür bir “teşekkür”ü hâlâ duy(a)madık.
Oysa 2’nci Selim bu eseri Sinan’dan istediğinde, büyük ustamız tam 90 yaşındaydı. Yapımına 1568’de başlanmış, ancak tamamlanması 2’nci Selim’in ölümünden sonra, 1575’te gerçekleşmişti. UNESCO Komitesinin “oybirliği” ile aldığı karardaki gerekçede de Sinan’ın ilerlemiş yaşıyla gerçekleştirdiği bu eserdeki mimari zarafet, anıtsal nitelikler ve kent- le bütünleşen oranların mükemmelliği de vardı.
Uluslararası gurur
UNESCO’nun 1972 tarihli “Dünya Doğal ve Kültürel Mirasının Korunması Sözleşmesi”ne göre başlattığı ve dünyada “evrensel seçkin değer ölçütleri”ne uyan varlıkların “Dünya Mirası” sayılmasını öngören “insanlık mirası” listesi, her ülke için yüksek düzeyde bir prestij ve gurur belgesi… Bu nedenle tüm ülkeler, önemsedikleri eserlerinin bu listede yer alabilmesi için inanılmaz çaba içindeler… UNESCO komitesini ikna edebilmek için akla ne gelirse esirgemiyorlar. Başardıklarında ise adeta bayram yapıyor ve dünyaya övünçle duyuruyorlar.
Türkiye ise bayram yapmasa bile, Selimiye ile aynı listeye 10’uncu yapıtını kazandırmış oluyor. Bunda Edirnelilerin 6 yıllık çabaları ne kadar etkili ise Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi’nin (ICOMOS) desteği ve olumlu görüşlerinin de payı çok büyük.
Aynı ICOMOS’un Türkiye Milli Komisyonu’nca İstanbul’da süregelen “tarih tahribatı”na yönelik uyarılarının, ilgilileri hemen hiç etkilemediğini de ekleyelim..
Diğer 9 dünya mirasımız olan İstanbul’un Tarihi Alanları (Suriçi), Safranbolu, Hitit Başkenti Hattuşaş, Nemrut Dağı, Xanthos-Letoon antik kentleri, Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası, Troya, Pamukkale-Hierapolis ve Kapadokya’nın yaşatma ve koruma çabalarında ne durumda olduğumuz ise bir başka yazının konusu…
Edirne’yi yürekten ve candan kutluyoruz. Darısı yine yıllardır UNESCO gündemine alınmayı bekleyen Mardin, Ahlat, Cumalıkızık, Diyarbakır Surları, Afrodisias, Harran, Efes, Sümela, Antakya, Bergama ve diğer onur kaynaklarımızın başına…