Frederick Law Olmsted (FLO)'in doğumunun 200. yılına ve nisan ayının önemine atfen, biyografisini veya monografisini ele alarak yaşamını ve yaptıklarını belgelemek yerine, yaşadığı dönem ve günümüz merceklerinden bakılarak kendisini anlamaya çalışmak bu yazıda amaçlanmıştır. Düşünce dünyası ve yaptıkları, bu bağlamda peyzaj mimarlığı meslek disiplini yeterince kavranamamakla beraber, zamanın ruhuna ve yaşananlara dayalı olarak günümüzde (yeniden) anlaşılmaya ve keşfedilmeye çalışılmaktadır.
Nisan ayında dünyanın çeşitli ülkelerinde yapılan etkinliklerle “Dünya Peyzaj Mimarlığı Ayı” kutlanmaktadır. Bu ayın gerekçesini, Uluslararası Anıtlar ve Sitler Günü (18 Nisan), Dünya Günü (22 Nisan) ve Frederick Law Olmsted’in (FLO) doğum günü (26 Nisan) oluşturmaktadır. Gezegenimizde yaşanan sosyo-ekolojik ve ekonomi-politik sorunların boyutları ve bunlar karşısında dünyanın ve yaşam ortamlarımızın bugünü/geleceği genel çerçevesini tanımlamaktadır.
Gerekçeler arasında yer alan ve peyzaj mimarlığı meslek disiplininin kurucusu olan FLO 26 Nisan 1822 tarihinde (Hartford, Connecticut, ABD) doğdu, içinde bulunduğumuz yıl boyunca doğumunun 200. yılı ABD başta olmak üzere, dünyada çeşitli etkinliklerle anılmaktadır. Yukarıda belirtilen gerekçelerle birlikte, FLO’nun düşünceleri ve yaptıkları yaşadığı dönem ve günümüz koşullarında yeniden anlamlandırılmaya ve keşfedilmeye çalışılmaktadır. Peyzaj mimarlığı meslek disiplininin farklı ölçek ve içerikte yaşam ortamlarımızı planlaması/tasarlaması/koruması/onarması/yönetmesi ve içinde bulunduğumuz dönemin çok yönlü, gezegen ölçeğine kadar ulaşan sorunları karşısında kendini (yeniden) yapılandırması konu edilmektedir.
Doğumunun 200. yılına ve nisan ayının önemine atfen, biyografisini veya monografisini ele alarak yaşamını ve yaptıklarını belgelemek yerine, yaşadığı dönem ve günümüz merceklerinden bakılarak kendisini anlamaya çalışmak bu yazıda amaçlanmıştır. Düşünce dünyası ve yaptıkları, bu bağlamda peyzaj mimarlığı meslek disiplini yeterince kavranamamakla beraber, zamanın ruhuna ve yaşananlara dayalı olarak günümüzde (yeniden) anlaşılmaya ve keşfedilmeye çalışılmaktadır.
Yaşadığı dönemde ve 21. yüzyılda yeniden düşünülmesini, buradan yola çıkılarak peyzaj mimarlığı meslek disiplininin deşifre edilmesini içeren, “Peyzaj Mimarlığı Meslek Disiplininin Geleceğine Frederick Law Olmsted (Dönemi) Işık Tutabilir mi?” başlıklı bildirimde (Peyzaj Mimarlığı 3. Kongresi, Antalya, 2007); doğal çevrede tahribatın sosyal yaşamda da yaşandığından hareket ederek, ekolojik konularla toplumsal yaşamı birlikte ele aldığı not edilmiştir. Çalışmaları ve peyzaj mimarlığının varoluş koşulları ile 21. yüzyılda yaşamın benzerlikler taşıdığı düşünülmektedir. Çok yönlülüğü ve öngörüsünün (vizyonunun) geniş olması, çalıştığı farklı konuları birbirleriyle ilişkilendirmesi/sentezlemesi sayesinde hem yaşadığı dönemde hem de günümüzde dünya ve peyzaj mimarlığı meslek disiplini için yol göstericiliği öngörülmüştür. Buradan hareketle, bu yazı bir anlamda bildirinin devamı olarak düşünülmektedir.
Genetik mirası yanında yaşadığı döneme ve ortam koşullarına bağlı olarak; mücadeleci, mükemmeliyetçi, idealist ve görev sorumluluğu taşıyan lider kişiliği, yaşamında, düşüncelerinde ve çalışmalarında belirleyici olmuştur. Bu durumun yansıması olarak, çiftçi, mühendis, gazeteci, yazar, gezgin, bugünkü anlamda çevre aktivisti, şehir plancısı ve peyzaj mimarı olarak, entelektüel ve ileri görüşlü kişilik yapısı geliştirmiştir. Bu gelişmeyi kendi potansiyeli/kişilik yapısı yanında içinde bulunduğu ortamlar ve yaşadığı sorunlarla mücadele gücü destekledi. Çiftçilik yaptığı dönemde demokrasiyi kendi çiftliğinde ve kırsal yaşamda içselleştirdi. Çeşitli işler ve ortamlar/ilişkiler sayesinde, dünya ve ülke gündemini izleyerek, yaşananlar karşısında sorumluluk duyarak geliştirdiği aydın-kentli tavrını içinde bulunduğu entelektüel kesimde ve çalışmalarında pekiştirmiştir. Yaşam birikimi yanında önüne koyduğu hedeflere ulaşmada akılcı, örgütleyici ve liderlik özellikleri ön plana çıkmaya başlamıştır.
Stratejik adımlarıyla ders niteliği taşıyan Central Park süreci ele alındığında; kent içerisinde (Manhattan, New York), merkezi konumdaki ‘çöküntü bölgesine’ kentin ileri gelenlerince ticaret bölgesi yapılması düşünüldü. Bu duruma karşın, önce park bölgesinde görev aldı, kentin (içinde bulunduğu) aydın-entelektüel kesimini ve de politik gücünü arkasına alarak kentin iş insanlarıyla mücadele etti ve burasının ticaret bölgesi yerine park alanı olarak planlanması kararını aldırdı. Park düşüncesini geliştirmede, özellikle İngiltere ve Fransa seyahatleri etkili olmuştur. Çünkü İngiltere’de demokrasi fikrinin yaşamda karşılığının park (kültürü) olduğunu, Fransa’da (Paris) ise cumhuriyet fikrinin karşılığının bulvar ve kafeler olduğunu, kentin altyapı-üstyapısının bütünleşik ele alınması gerektiğini deneyimledi. ABD’nin güney bölümünde uygulanan ırkçılık, kölelik sistemi, yaşam kalitesinin düşük olması ve kamusal yaşamın eksikliği gibi sorunlardan da hareket ederek, ABD’de yeni bir ulus ve yaşam kültürü, toplum kimliği oluşturmanın bir yolu olarak park fikrini geliştirdi. Sonrasında bu bölgenin park projesi yarışmasına açılması adımı geldi. Arazi bilgisi (ve çiftçilik), mühendislik birikimi ve titiz çalışması sayesinde bölgenin arazi yapısını çok iyi okuduğu/analiz ettiği için, yarışma jürisindeki görevinden ayrılarak yarışmaya katıldı. Bölgeyi tanıması üzerine, iyi bir tasarımcı olan Calvert Vaux (mimar ve peyzaj tasarımcı) ile oluşturduğu ekip, arazi/peyzaj bilgisi ve tasarımı sentezleyen bir proje geliştirdi. Avrupa’da edindiği deneyimlerle, ABD’nin ve içinde bulunduğu kentin sorunlarını bütünleştirerek dünyada bu ölçek ve içerikte ilk kamusal park çalışmasını yürüttü. Hedefler, izlenecek politikalar, yapılacak işler ve ortamları kafasında kurgulayarak, dünya/ülke/kent ölçeğinde etki oluşturabilecek Central Park çalışmasının stratejik adımlarını geliştirdi. Avrupa’da park (kültürü) yaygın iken neden Central Park gibi bir kamusal parkın yapılamadığı ve sonrasında, çoğu meslek disiplininin aksine, peyzaj mimarlığının neden ABD’de kurumsallaştığı gibi sorular FLO’nun ileri görüşlülüğünde karşılık buldu. Park düşüncesinin önemli bir diğer gerekçesi, endüstrileşmenin getirdiği yaşam ve üretim ilişkilerine, kentsel gelişmenin/saçaklanmanın fiziksel gelişimine ve yaşam kalitesine olan olumsuz etkilerine karşı tez geliştirmekti. Bu durum Central Park gibi peyzaj mimarlığı meslek disiplininin ortaya çıkışını da sağladı. Toplumun farklı kesimleri arasında sosyal ve ekonomik eşitsizliğin, kentlerde suç oranlarının ve çevresel sorunların arttığı, yaşam kalitesinin azaldığı bir ortamda kamusallığın düşünsel ve mekansal varlığıyla bu sorunların etkisini azaltacağı öngörülmüştür. Bütün bu gerekçelere dayalı olarak, Central Park sadece bulunduğu bölge ve ülkede değil, diğer ülkelerde de örnek alındı. 1940’lı yıllarda İstanbul’da Taksim Meydanı ile Dolmabahçe Sarayı arasındaki bölgede park oluşturma düşüncesinin arkasında Central Park ve Hyde Park örnekleri durmaktadır.
Park fikri sadece endüstrileşme ve kentleşme etkilerine karşı korunmak değil, (park üzerinden) yeni bir yaşam kültürü ve kentsel söylem geliştirerek mevcut sorunlara karşı alternatifler oluşturmaktı. Bu duruma bağlı olarak, yarışmanın programı sadece kent içerisindeki çöküntü bölgesinin tasarlanması ile sınırlı kalmadı. Yaşam kalitesinin azalması, endüstriyel üretimi ve araç trafiğini kutsayan kontrolsüz kentsel gelişme ve ulaşım, hava kirliliği, salgın hastalıklar, doğal varlıkların ve ekosistemlerin tahribi, toplum ve bireyin doğa ile etkileşim sağlayacağı park fikri gibi yaşamın gereklilikleri yarışmada belirleyici oldu.
Kent içinde ‘vaha’ oluşturularak, doğa ile içiçe, kentsel yaşamdan yalıtılmış, içe dönük bir ortam kurgulanması ve parkın kente, topluma ve bireye sunduğu hizmetlerle kente açılması gibi 2 farklı yaşam örüntüsü geliştirildi. Izgaralı kentsel gelişmeye/saçaklanmaya karşı doğanın etkisini (park sayesinde) kente getirme, hastalıkların kaynağı olan çöplük alanın rehabilite edilmesi, sağlıklı ve estetik yönden nitelikli ekosistemler oluşturulması, biyolojik çeşitliliğin geliştirilmesi, su rezervlerinin korunması ve yönetimi gibi ekolojik, yaşamsal ve yersel çözümler getirildi.
Central Park başta olmak üzere, yaptığı çalışmalarda; mevcut kentleşme, yaşam ve üretim ilişkilerine karşı kamusallığı ön plana alan alternatif yaşam senaryoları geliştirilmesi, cumhuriyetin yurttaşını ve demokrasinin yaşam kültürünü yaygınlaştırma, toplumsal yaşamı veya kaynaşmayı sağlama, bireyin doğa ile özdeşleşerek rekreasyona ulaşması ve kendi içine dönmesi, flora ve fauna tür çeşitliliğini ve habitatlarını iyileştirme gibi birbirinden farklı görünen, ancak birbirleriyle bağlantısını kurabildiği ekolojik, fiziksel, sosyo-kültürel, ekonomik ve politik çözümlemeler park tasarımlarında sentezlenmektedir. Bu bütünlüğü ve işleyişi göremeyen değerlendirmelerde, örneğin; parklarda pastoral görünümler ve geniş çayırlıklar oluşturulması sadece estetik ve rekreasyonel kaygılara bağlanmakta, kapsayıcı park tasarımı yaklaşımı dışlanmaktadır. Yapılan çalışmaların bu yönde yüzeysel, parçacı okunması tasarım çalışmasını ve arkasındaki ilişki setini/bağlamı/mantığı gözardı etmektedir. Bu durum FLO’nun ve bağlantılı olarak peyzaj mimarlığının yer yer anlamını, felsefesini ve referanslarını içeren bütünselliğini dışlayıcı ya da indirgeyici hal alabilmektedir. Halbuki, böylesi bir ortam bir yandan rekreasyonel ve estetik değer oluştururken, diğer yandan doğal yaşamın kaynağı ya da salgın döneminde ‘sahra hastanesi’ olabilmektedir. Yaşanan salgın hastalıklar nedeniyle sağlıklı ortamlar ve toplum sağlığı temelli park sistemleri tasarlanmaktadır. Bütün bunlardan farklı olarak, birkaç yıl önce nöroloji alanında yapılan bilimsel bir çalışmada; geniş çayırlıklar ve pastoral görünümler sayesinde beynin ritminin doğanın ritmi ile uyum/bağlantı sağladığı ve beyinde onarıcı etki oluşturduğu tespit edilmiştir.
Çalıştığı ortamın/peyzajın gerçekliğine dayalı akılcı yaklaşımlar geliştirirken, peyzajı içselleştirerek/hissederek, bireyin iç dünyasına ve çevresiyle kurduğu fiziksel, zihinsel ve ruhsal ilişkilere kadar uzanan kapsayıcı tasarım çalışmaları geliştirmiştir. Peyzaj(lar)a yüklediği bu değerlerle yaptığı çalışmalarda ortaya koyduğu ‘büyük resim’ ve ‘akıl-ruh’ birlikteliği içinde bulunduğumuz çok boyutlu düşünme devrinde anlam bulmaktadır.
Central Park çalışmasından başlamak üzere, peyzaj mimarlığı meslek disiplininin kuruluş felsefesini; doğanın kurucu unsur olarak yaşamı ve insan yerleşimlerini kurgulamasına (kısaca doğa-kültür etkileşimine), cumhuriyet ve demokrasi fikirlerine ve bunların günlük yaşamda temsilleri olan park, meydan, bulvar… temel alınarak kentlerin planlanmasına ve tasarımına, doğal ve kültürel değerleri/yaşam ortamlarını korumaya oturtmuştur. Fiziksel/kamusal mekana müdahalenin yaşamın her alanını yönetmek (toplum ve yaşam mühendisliği) olduğunu görerek, bu düşüncesini insan ile içinde yaşadığı ortam/peyzaj ilişkisinde yaygınlaştırdı.
ABD iç savaşında Sağlık Komisyonu Genel Sekreterliği görevinde Central Park çalışmasında edindiği yöneticilik deneyimini sürdürmüş, yaralı ve hastalık geçiren askerlerin sağlığına kavuşması için uygun yaşam ortamı ve koşulları sağlamaya çalışmıştır (Covid-19 salgınında da Central Park sahra hastanesi olarak kullanılmıştır). Komisyon görevi peyzaj mimarlığından ayrılmasını değil, peyzaj mimarlığı çalışmalarında, toplum sağlığına ve çevre sağlığına projelerinde ve yazılarında özel önem göstermesini sağlamıştır. Temiz hava, toprak ve suyun, sağlıklı çevrenin (sağlıklı ekolojik döngünün) insanın hastalıklardan arınabilmesini ve sağlıklı yaşam sürdürmesini sağlayacağı düşüncesini geliştirmiştir.
Ülkesinde ve bölgesinde yaşanan sorunlara duyarlı, eylem odaklı olması ve içinde bulunduğu ortamları, araçları ve zamanı çok iyi kullanarak/örgütleyerek peyzaj mimarlığı alanında yaptığı çalışmalar düşünce ve pratikte ‘kartopu’ etkisi oluşturdu. Çalıştığı ortam ve koşullara göre kendisini geliştirdi. Bu durumun bir sonucu olarak, Central Parkın oluşturduğu etkiye karşın park ne kadar büyük olursa olsun kentin gelişimini ve yaşamını kafasında kurguladığı şekilde geliştiremeyeceğini kavradı. Kentte yaygın park/peyzaj sistemleri oluşturarak kentin gelişimini ve yaşamını daha etkin şekilde yöneteceğinden ve kent-kır ilişkisini kurma gereğinden hareketle Boston’da Emerald Necklace (Zümrüt Gerdanlık) Park Sistemini, Buffalo Park Sistemini, Riverside Banliyösünü çalıştı. İzleyen süreçte çalışmalarının milli park ve doğa koruma konularını da kapsaması, park mantığında Amerikan peyzajlarını koruma, geliştirme ve yönetme düşüncesinden kaynaklandı. Central Park fikrinden geliştirilen, kentleri kavrayan ve yöneten peyzaj anlayışı/kültürü, doğal peyzajların korunması ve geliştirilmesini (Niagara Şelalesi ve Yosemite Milli Parkı gibi çalışmalarda) sağlamıştır. Central Park gibi Yosemite Milli Parkı da benzer park yaklaşımıyla ele almış, doğanın ekolojik ve estetik değerleriyle birlikte insan sağlığına hizmet edecek şekilde kamuya açılmasını öne sürmüştür.
ABD’de doğal ve kültürel varlıkların/değerlerin korunması ve geliştirilmesi üzerinden yeni bir ulus ve toplumsal yaşam bilinci, aidiyet duygusu oluşturulacağına, insan ve toplumun içinde bulunduğu çevre ile ilişkilerine dayanan ‘Amerikan rüyasını’ tanımlamıştır. Park düşüncesine, yurttaş olma bilincine ve demokratik kamusal yaşama, eşitlik ve özgürlüğe öncelik veren bu tanımlama hem düşünce hem de uygulamada sağlam temellere oturmuştur. Bu nedenle, kavramı ABD’de gerçek anlamda özümseyen ve kurgulayan birkaç kişiden biri olarak görülmüştür. Ancak, kamusallığın, insan-çevre etkileşiminin göz ardı edildiği kapitalist üretim ve tüketim ilişkilerinde, FLO’nun düşüncesi sahiplenmemiştir. İçinde bulunduğumuz dönemde, bu söylemi yeniden anlama ve uygulama ‘sosyal devlet’ gereği ABD’de yeniden gündemdedir.
“Tarihi yapan kadar tarihi yazan da önemlidir” tespiti önümüzde durmaktadır. Tarihi yazanların olay, olgu ve kişileri ele alışında, ilgili dönemin koşulları veya öznel değerlendirmeler belirleyici olabilmekte, izleyen dönemlerde şablon olarak kalmaktadır. FLO’nun yaşamı, düşünceleri ve yaptıklarının yeterince anlaşılamamış olmasından burada bahsedilebilir. Çünkü tarihi yazanların yaşananları büyük ölçüde anlamlandıramaması (büyük resmi görememesi) yanında ilgili dönemin yapılanları anlamlandıracak düzeyde olmaması söz konusudur. Bu anlaşılma yer yer “fiili dokunduğun yere göre tanımlama çabasının” ötesine geçememektedir. Bu durumda, sadece Central Park’ı Calvert Vaux ile birlikte tasarlayan peyzaj mimarı olarak anılmaktadır. Kendisine yüklenen ‘sosyal reformcu’ tanımlamasının hakkını göz ardı etmemek gerekir. Ancak, sosyal reformcu olmasının kodları ve yol haritası birlikte ele alınamadığı için, ‘düşünce dünyası-yaptıkları’ ilişkisi kamuoyunda yeniden keşfedilmeye ve anlam yüklenmeye muhtaçtır.
FLO’ya doğrudan teorisyen demek ya da sadece pragmatik olduğunu öne sürmek de doğru değildir. Ancak, yaşananlardan ve yapılan çalışmalardan (yaşamın pratiğinden) hareket eden ve bunları gazetecilik, yazarlık birikimi ve entelektüel olması sayesinde yazıya/fikre dönüştürerek, teorik düzeyde çalışmalar (teori-pratik ilişkisi sarmalında) yaptığından bahsedebiliriz.
Çeşitli işler yaptıktan sonra neden peyzaj mimarlığına yöneldiği kritik bir sorudur. Fiziksel ortamı biçimlendirmenin çalışmalarının ve düşünce dünyasının sentezi olduğunu görmüştür. Fiziksel ortama/peyzaja müdahale ederek yaşamı yönlendirebileceğini ve reformlar gerçekleştireceğini peyzaj mimarlığı ortamında kurgulamıştır. Bu durum, içeriği kamuoyunda yeterince doldurulmamakla beraber, Amerikan peyzajlarını ve yaşamını dönüştürmeye çalışan, ileri görüşlü, sosyal reformcu olarak tanımlanmasını getirmiştir. Park fikrini ve sonrasında bu fikri geliştirerek park sistemleri, bulvar ve caddeler, banliyö yerleşimler, kampüs, milli parklarda… uygulamaya, ABD’de yaygınlaştırmaya çalıştı. Bu çabaların arkasında; kentsel, kırsal ve doğal peyzajları ve yaşamı dönüştürme çabası ve dolayısıyla peyzaj mimarlığını daha önce yaptığı çalışmaların sentezi olarak görmesi yatmaktadır. Bu fikir doğal olarak sanat, mühendislik, planlama, tasarım ve toplumsal yaşamı kullanarak, peyzaj mantığını ve pratiğini beslemektedir. Bu durumda, park (büyüklüğü ve içeriğine bakılmaksızın) içinde bulunduğu bağlamın (kentsel, kırsal, doğal) sorunlarını üzerinde toplayıp, çözümlerini yine bu bağlamda yaygınlaştırmayı (yeni bir peyzaj ve yaşam kültürü oluşturmayı) öngörmektedir.
Park fikrinden temellenen, kentlerde (ve kırsallarında) geliştirilen park, yeşil ve mavi sistemin mantığı doğrudan bu sistemleri kurgulamak değildir. Yeni bir peyzaj altyapısı ve yaşam kültürü oluşturarak küresel, kentsel ve yerel kaynaklı sorunlarla mücadele etmek, yeni yaşam ortamları/senaryoları oluşturmaktır. Ancak bu mantık günümüzde dahi yeterince kavranamamakta, basmakalıp, şekilci bir anlayışla yapılmaya çalışılmaktadır. Bu çalışmaların arka planıyla (büyük resimle) ilişki kurulamayınca, yapılanlar büyük ölçüde ekolojik, görsel ya da biçimsel kaygılar güden, dar kapsamlı, şablon müdahaleler olmaktadır. Halbuki, FLO teknik düzeyde çalışmalarını kuramsal altyapısıyla (yapılma mantığıyla) destekleyerek, kuram-pratik etkileşimine dayalı peyzaj mimarlığı çalışmaları geliştirdi. Bu nedenle, ABD’nin her tarafında bu düşünceyi yaygınlaştırmayı sadece park yapma (büyük ölçüde atıl/boş arazilerde) düzeyinde tanımlamak eksiklikler taşımaktadır.
Günümüzün sorunları mantık ve yaratıcılığın bir arada işlemesini sağlayan yaklaşımlarda, bilimsel gerçekliklerle estetik birikimin ve insan doğasının peyzajlarda birlikte akışını gerektirmektedir. Bilim-sanat, kent-doğa, mantık-ruh karşıtlığına dayalı anlayışlar geçerliliğini yitirmektedir. Düşünceleri ve çalışmaları kendi içinde tutarlılık taşıyan park fikri doğa ile kenti bir araya getirmektedir. Bu birliktelik üzerinden cumhuriyet ve demokrasi düşüncesini somutlaştırmaya çalışarak yurttaş olma bilincini ve yurttaş için mekanlar oluşturmayı öncelikli hale getiriyor. İnsanın kenti/doğayı/yaşamı hissederek içinde bulunduğu ortamla hemhal olmasını sağlıyor. İnsanın ve toplumun “fabrika ayarlarına” uygun yaşam ortamları oluşturma (doğayla birlikte yaşam) çabası ve bunun gereği olarak sanat-bilim ve teknoloji-mühendislik-planlama ve tasarım ilişkisini kurabilmek, hem FLO’ya hem de peyzaj mimarlığı meslek disiplininin varoluşuna anlam yüklemektedir. Park düşüncesinde güncelliğini koruyan yaklaşımların aynı zamanda resilient (dirençli) kent/peyzaj/toplum hedefi taşıması sayesinde FLO yaşadığı dönemden günümüze taşınmaktadır.
FLO’yu anlamak ve bu kapsamda peyzaj mimarlığının kodlarını deşifre etmek, içinde bulunduğumuz sorunlar sarmalında yaşamımızı, yaşam ortamlarımızla/peyzajlarımızla ve gezegenimizle kuracağımız ilişkileri yeniden düşünmeyi gerektirmektedir. Yaşamını ve çalışmalarını geçmiş-günümüz akışında, düşünce dünyası ve yaptıkları arasında bağlantı kurarak ve eleştirel gözle ele almak değerlidir.
Yukarıda sıralanan boyutlarıyla park fikrinin, Central Parkın ve izleyen çalışmaların, bu bağlamda peyzaj mimarlığının içinde bulunduğumuz dönemde yeniden düşünülmesi gerekiyor. Bu nedenle, iklim değişikliği etkileri, salgın, sosyal ve ekonomik eşitsizlikler, ırkçılık, doğal ve kültürel değerlerin tahribi gibi sorunlar karşısında FLO yeniden keşfedilmeyi hak etmektedir.
Frederick Law Olmsted ve Amerikan Kentinde Kırsal Manzaralar