Proje İsmi: PLATO – Z
Sözlük anlamlarına dayanarak cumhuriyet kavramı, üç unsurlu bir mekanizma olarak okunmaktadır: “egemenlik, laiklik ve seçim”. Bu mekanizmayı çalıştıran esas ve temel aktör ise halktır ve üzerinde temsili-olmayan bir güç kabul edilemez. Yani mimari bir ifade ile cumhuriyet, “zeminin” kendisi olan halkın, farklı ve biricik birimlerden oluşan tekil bir
bütün olarak olduğu yerden yükselmesi ve kendi iradesinin sınırlarını çizen kapsayıcı bir temsili yüzeye dönüşmesidir. Dolayısıyla zemin, temsili olarak koparak yerden yükselirken
altındaki alanı kontrol ve muhafaza eder; cumhuriyetin ürünlerini ifade eden üstündeki alanı ise besleyerek daima geliştirmeyi ve büyütmeyi hedefler.
-Ankara’da yapılacak olan bir Cumhuriyet Anıtı’nın, kentin kavrama dair taşıdığı tarihi birikimle ilişkilendirilmeden kurgulanması oldukça indirgeyici olacaktır. Cumhuriyet her ne kadar birimlerin üzerinde bir kavram da olsa, Ankara, erken Cumhuriyet dönemi ile oluşan ve güçlenen kurumları, üretim, kamusal alan ve yaşam pratikleri, özellikle de tüm bu girişimlerin simge nesnelerini üreten mimarlık ve planlama kararları ile “modern” Türkiye’nin inşasında kritik bir yere sahiptir. Dolayısıyla, Ankara günümüzde yarıda kalmış, içi boşaltılmış ve parça parça yıkılarak rövanşist yeniden-yapmalara maruz bırakılmış bir “yok şehir” olarak düşünülebilse de modern ve otoriteyi elinde tutan, karar verici bir kentli imgesinin yaratılmasında oynadığı rol önemlidir. Tüm bunların ışığında, yarışma alanının topoğrafik yapısı da düşünüldüğünde anma mekânı üç ana karar üzerinden kurgulanmıştır: “mimari promenad”, “ters-anıt” ve “yükseltilmiş plato”.
Anma mekânının deneyimi önceleyen bir mimari promenad ile birlikte bir bütün olarak kurgulanması ve Cumhuriyet anıtının promenadın bitiş noktası olarak deneyim rotasının sonunda konumlandırılması hedeflenmiştir. Promenad topoğrafyaya oturarak izleyiciyi zeminden yavaş yavaş yükseltir ve yamaca yerleşen anıta doğru taşır. Yarışma alanına ulaşan izleyici ilk olarak güney cephesinde tanımlanan giriş noktasında Cumhuriyet Müzesi ile karşılanır. Müzenin içerisinden geçerek terasında tekrar topoğrafyaya oturan promenad, burada genişleyerek anıtla ilk görsel temasın kurgulandığı noktayı oluşturur. Bu noktadan sonra deneyim rotası yer yer topoğrafyanın yamacına oturarak açık bir dolaşım aksı, yer yer de topoğrafyayı delerek yarı açık mekanlar tanımlar ve kuzey- batıda konumlandırılan anıta doğru devamlılık içeren ve ara ara alternatif kollara ayrılan bir yapıda ilerler. Müze yapısının sınırlarından çıkan promenadın kendisi, bu noktadan sonra “ikili” bir sergi rotası olarak düşünülmüştür:
1.Promenadın zemini dolaşım boyunca devam etmesi önerilen bir “anlatı ve sergileme” yüzeyi olarak kurgulanmıştır.
2.Promenadın çevrelediği ve yer yer dahil olduğu topoğrafyanın çağdaş sanatçılar tarafından kurgulanması önerilen “rölyefler” olarak taştan oyulmaları önerilmiştir. Böylelikle Cumhuriyet ve Ankara teması üzerinden kurgulanabileceği önerilen müze ve promenad kurgusu, tarihi anlatısının yanında çağdaş üretimlerin de entegre edildiği ve en önemlisi de topoğrafyanın kendisinin çoklu sanat nesnelerine dönüştüğü bir çağdaş ‘arazi sanat(landart)’ alanı ile desteklenmiştir.
Promenad zemininin bir anlatı kurgulaması sebebiyle izleyicinin rota boyunca bakma biçimi “zemine dönük” iken anıta ulaşıldığında bakı yönü göğe doğru dönecektir. Bakma eyleminde amaçlanan bu yönlenme “yükselen zeminin” ilk yansıması olarak izleyiciyi anıtın içine alır.
Birinci bölümde yapılan “zemin” kavramsallaştırması ve Ankara kenti üzerinden yapılan yeniden okuma projede anıtın ikili bir yapıda somutlaştırılması fikrini doğurmuştur. Topoğrafyadan çıkarılan zemin aynı malzeme kullanılarak yükseltilmiş, altında ve üstünde iki ayrı “kontrast” mekan tanımlamıştır. Alt mekanı promenadın son aksından başlayarak kurgulayan “su aksı”, izleyiciyi mekanın içine alarak orta noktada suyun zemine doğru aktığı noktaya taşır. Böylelikte promenadın son aksında göğe doğrultulan bakı, yeniden odağını zemine taşımıştır. Suyu zemine alan “boş hacim” ise topoğrafyanın içinde derin bir aks olarak kurgulanmış ters-anıt yapısıdır. Zemin altından beton bir temel formunda topoğrafyanın içine doğru derinleşerek ilerleyen yapı ve boşluk, halk iradesini ve cumhuriyet getirilerinin görünür olmadığında da orda olduğunu bildiğimiz “güçlü ve koparılamaz kökler” olarak ifade edildiği bir meta anıt kurgulamıştır. Zemin-altı mekanın kurgulayıcı elemanı su gibi, zemin-üstü mekanın kurgulayıcısı da “yeşil dokudur”. Zemin altından derinleşen sabit “kök” zemin üstünde kökleşen sistemin büyümekte ve yeşermekte olan meyvelerini temsil eden yeşil doku ile ifade edilmiştir. Bu “yükseltilmiş plato(plato-z)” önerisi ile anıtın statik bir objeden ziyade daima büyümekte ve form değiştirmekte olan, devinim halinde bir kent nesnesi olması hedeflenmiştir. Böylelikle toprak altındaki “görünmeyen” sabit, bozulamaz, güçlü temel, zemin üstünde kentliye bir o kadar devinim ve değişim içinde bir imaj olarak görünecektir. Yani, hem “görünürlük” hem de karakter açısından ikili bir anıt inşası önerilmiştir.
Yükseltilen zeminin alt yüzeyinin bütüncül bir taş rölyef/kabartma olarak kurgusu, anıtın bir sanat nesnesi olarak odağı Ankara kentinden çıkararak tüm ülkenin sınırlarına yansıttığı bir soyutlama olarak önerilmiştir.
Ankara bağlamında üretilecek yeni bir anıtın şehir silüetine zarar vermeyecek şekilde, Anıtkabir, Ankara kalesi gibi kent imajında sembolik ve tarihi değeri büyük olan kent nesnelerinin önüne geçmeyecek bir dikeylikte kurgulanması gerektiği düşünülmüştür. Dolayısıyla kurgulanan anıtın dikeyliği, üstünde yükselmekte olan yeşil dokunun sınırları ile sınırlandırılmıştır. Ek olarak, oluşturulan kavramsal şema çerçevesinde, dikeylik-anıtsallık ilişkisi sorgulanmış, anıtsallık kavramının “görünmeyenden” beslenmesinin sınırları araştırılmış ve kent üzerindeki olası yansımaları heyecan verici ve söylemsel bulunmuştur.
Projenin peyzaj tasarımının kurgulanan promenad çerçevesinde ikili bir yapıyı izlemesi önerilmiştir. Yani, promenadın içine aldığı tepeleşen kayalık bölge ve promenadın dışında kalan düzlük alanın karakter ve kullanım açısından farklı ele alınması gerektiği düşünülmüştür. Promenadın üst kotta eşlik ettiği açık hava arazi-sanat alanını da içine alan İlk bölgenin, arazinin doğal bitki örtüsünü bozmayacak şekilde bozkır temelli ağaçsız ekolojik bölge olarak korunması sürdülebilir ve tutarlı bulunmuştur. Böylelikle anıtın üzerinde yer alan ağaçlı yeşil dokunun kavramsal olarak zeminden koptuğu kadar görsel olarak da bağlamından ayırt edilmesi ve arkaplanından ayrılarak farklı ölçeklerden dikkat çekmesi hedeflenmiştir. Anıt üzerindeki peyzajda Ankara’da yetişebilen ve belirtilen kontrastla uyumlu Akçaağaç, Kırmızı Çınar Yapraklı Akçaağaç, Kızılağaç ve Kalem ardıcı gibi 3-15 metre arasında değişkenlik gösteren büyüme oranlarına sahip ağaçlar dikilmesi önerilmiştir.
Promenad belirtilen ilk bölgede peyzajı kurgularken tüm engebeli araziyi bütünsel bir anma mekanı olarak kapsayarak aslında topoğrafyanın kendisini bir sergi mekanına dönüştürmüştür. Bu sebeple zeminde düz araziyle temas ettiği bölgenin dışında kalan nispeten düzlük bölgenin, anma mekanı ile yalnızca müzenin bahçesi ve promenadın girişi yoluyla temas eden, belirli bir aksı dayatmadan tüm çevreden katılıma açık serbest kamusal bir park olarak kurgulanması önerilmiştir. Böylece, anma mekanına dahil olunmadan da arazinin kullanılabilir olması hedeflenmiştir. İki ana kottan oluşan zemin alanının organik bir yapıda tasarlanarak, Ankara’da yetişebilen herdemyeşil göknar ağacı, sarı çam ile yaprak döken kızılağaç ve gürgen ağaçları kullanılarak kurgulanması önerilmiştir. Üst kotta bulunduğu alana ölçekli bir su toplama alanı önerilerek yağmur dönemlerinde toplanan suyun kurak Ankara günlerinde işlevlendirilebileceği bir sulama/ depolama sistemi öngörülmüştür. Toplama alanının aynı zamanda bir peyzaj elemanı olarak çevresini kurgulanabileceği düşünülmüştür.
Arazi ve çevre analizleri sonucunda proje alanının kuzey bölgesi ulaşım bakanlığı için talep edilen 55.000metrekarelik alana ayrılmıştır. Dolayısıyla, araziye güneyden yaklaşılmasına ve ana girişin ana yolu takip eden güney aksından alınmasına karar verilmiştir. Böylelikle müze ve park güneş alan güney cephesine bakacak şekilde konumlandırılmıştır. Araç ile ulaşımın ise bir üst kotta güney batı aksından verilmesi uygun bulunmuştur. Bu sebeple arazinin güney batısında konumlandırılan anıt ve araç parkı ile ilişkili olan ikincil girişin birinci etapta yapılması önerilmiştir. Birinci etabın tamamlanmasına kadarki süreçte teknik birim ve radyo kulelerinin yeniden konumlandırılması öngörülmüştür. Müze ve promenadın tasarımı alanda var olan teknik birim ve radyo kulelerinin konumları baz alınarak ve çakışmayacak şekilde yapılmıştır. Dolayısıyla birinci etapta yapılmaları da mümkündür fakat gerekli taşıma süreci bittikten sonra yapılmalarının daha kolay olacağı öngörüldüğü için müze ve promenad tasarımı ikinci etap olarak önerilmiştir. Açık hava arazi sanatı birimleri için yapılacak oyma ve kazıların da 3.etap olarak uygulamaya geçmesi ön. Son olarak, arazinin kuzey batısında konumlandırılan belediye hizmet binası, hem alan olarak herhangi bir çakışma yaratmayacağı için hem de yoğunluklu olarak toprak altında bırakılarak tasarlanması sebebiyle anıtın imajının önüne geçmeyeceği için sürecin herhangi bir noktasında yapılabileceği düşünülmüş, etaplama sürecindeki yeri ihtiyaca göre değişecek şekilde esnek bırakılmıştır.
1 Yorum
Güçlü bir fikir tasarıma dönüştürülmüş Başarılılar dilerim