Geçen hafta 2010 Avrupa Kültür Başkenti Etki Değerlendirme Raporu üzerine iki yazımın başlıkları şöyleydi: "İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti'ne değişik bakmak" ve "2010 Kültür Başkenti olmak İstanbul'a neler kazandırdı".
Yazılarımda değindiğim bir maddeyi anımsatayım: “İstanbul’un hâlâ bir Modern Sanat Müzesi yok”.
Okurlarım, görsel sanatlar eleştirmenleri ve müze ziyaretçileri bana gönderdikleri faks ve e-postalar ile yazıma bir açıklık getirmemi istediler.
Özetle gelenleri bir cümlede özetleyebilirim:
İstanbul Modern, bir modern sanat müzesi, siz de, başka yazarlar, eleştirmenler de onun bu eksikliği giderdiğini, şimdiye kadar gerçekleştirdiği sergileriyle de bunu kanıtladığını belirtiyorsunuz. Ona modern sanat müzesi demezsek, hangisine bu unvanı vereceğiz, sorusunu yöneltiyorlar.
Doğrusunu söylemek gerekirse yanlış anlaşılmaya biraz ben yol açmışım. Ayrıntıya inmediğim, farkı ortaya koymadığım için.
Biraz da okurlarım yüzeysel yorumlamış.
İstanbul Modern, kurulduğu günden bu yana Türk ve dünya sanatçılarının yapıtlarını sergiledikleri gibi, tematik sergileriyle dünyadaki akımları, Türkiye’deki izdüşümleri de bize tanıttı.
Belki de devletin 2010 yılında böyle bir müze açmamasının nedeni kabul edilir bir gerekçeye dayanıyor.
Çünkü bu alanı, mekânı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Modern’e tahsis etti, açılışta da bulundu.
Ayrıca İstanbul Modern bu özelliği, bu kimliğiyle de Cumhurbaşkanlığı Kültür Ödülü’nü aldı.
Sadece Türkiye’nin önemli ödüllerini almakla yetinmedi, yurtdışından da, birçok ülkenin modern sanatla ilgili çalışmaları sonucunda ödül kazandı.
Fransa Devleti’nin verdiği ödül töreninde ben de vardım.
İstanbul Modern, sergiler, etkinlikler dışında, onlarla ilgili söyleşiler, konuşmalar da düzenleyen, önemli modern sanat müzelerinin yaptığı gibi, ziyaretçiyi bilgilendiren, öğretici bir çalışma çabası gösteriyor.
İstanbul Modern’in çocukların sanatla buluşmasını sağlamaları, hele yaz boyunca bu tür düzenlemeleri, bence ilerinin bilgili ziyaretçisini yetiştirme açısından çok yararlı oluyor.
Benim eksikliğini duyduğum müze, modern sözü ile her zaman bir araya gelmesi gerekmeyen, koleksiyonların sabit biçimde sergileneceği bir binaydı.
Bunu yazarken, aklımdan çıkmayan da Resim ve Heykel Müzesi idi.
Eski deyişle bu yazdıklarımın iltibasa mahal vermemesi için bunları yazdım.
Okurlarımı da anlam, kavram ikileminden kurtardım.