Kalebodur sponsorluğunda gerçekleşen ARKİV Buluşmaları'nın sekizincisi 26 Haziran 2010 tarihinde Bodrum'da yer alan Kuum Hotel Spa'da yapıldı.
Projenin mimarı Gökhan Avcıoğlu’nun önderliğindeki toplantıya Tabanlıoğlu Mimarlık’tan Murat Cengiz, Salih Yılgörür, M artı D Mimarlık’tan Dürrin Süer, Metin Kılıç, Deniz Güner, Şanal Mimarlık’tan Alexis Şanal, Çırakoğlu Mimarlık’tan Alişan Çırakoğlu, Zehra Uçar, TAGO Mimarlık’tan Müge Eker Eryarar, Erkut Eryarar, HomeArt’tan Yasemin Savcı, Çanakkale Seramik&Kalebodur’dan Ayşen Uz, Pelin Özgen ve Arkitera Mimarlık Merkezi’nden Ömer Kanıpak katıldı.
Kuum Hotel Spa mimarı Gökhan Avcıoğlu tarafından RAF dergisinin 27. sayısında verilen proje eki üzerinden anlatıldı. Toplantıya katılanların en çok tartıştığı konular arasında 1960’lar sonrası Bodrum için yapılmış imar planları ve sektörel yaklaşımlar baş sırayı aldı. Daha sonra tüm ekip projeyi gezdi.
Bodrum’un tarihinden ve burada yaşamanın avantajlarından bahseden Avcıoğlu, 1960’larda sürgün yeri olarak kullanıldığı için zamanında gereken ilgiyi göremediğini belirtti. Bu yüzden yazlık mekanlara ve balıkçı köylerine dönüşmüş.
Bodrum’un buraya gelenlerde alışkanlık yaptığını belirten mimar, kış mevsiminin kısa sürmesi ve bölgenin ucuz olması nedeniyle rahatça üniversite, teknopark gibi işlevler için kullanılabileceğini anlattı.
Turizm sektörünün herhangi bir şekilde sekteye uğraması tehlikesine karşı mimar ve işveren ortak bir kararla projenin sadece otel işlevinde olmaması gerektiğine karar vermiş ve böylece konut işlevi olan yapılar da eklenmiş. Proje konut, butik otel ve otel işlevlerinin bir tür karışımından oluşuyor. Mimar bu alana tek bir bina yapmaktansa, küçük ölçekli yapılar tasarlamanın daha keyifli ve eğlenceli olduğunu belirtti.
Projede S, M, L ve XL adında 4 farklı tipte toplam 66 oda bulunuyor. Bunların yanı sıra 13 adet konut da yer alıyor.
Yaklaşık 350 metre uzunluğundaki bir sahile yerleşen projede tüm odalar deniz manzarasına yönelmiş durumda. Tasarımda denize bakan cepheler mümkün olduğunca geniş tutulunca aynı zamanda giriş ve banyoların bulunduğu koridor cephesi daha kısa olmuş ve duvarlar açılı olmak zorunda kalmış. Ayrıca mahremiyeti çok önemsedikleri için yan cepheler de genelde sağır bırakılmış.
Arsaya ait daha fazla yapı yapma hakları olmasına rağmen mimar bunu kullanmayı reddetmiş.
Arazide araç kullanımına sınır getirilmiş. Otel içinde yürüyerek, bisikletle ya da özel araçlarla dolaşılırken, denizden de ulaşım sağlanıyor.
Otel ve konut işlevinin yanı sıra projede Spa da bulunuyor. Yabancı kaynaklı olan ve dilimize yerleşen bu terimin sudan gelen anlamında olduğunu belirten Avcıoğlu, hamamı Türkler’den öğrenen toplumların günümüzde benzer bir olguyu evirip çevirip geri sattıkları konusunda dert yandı.
Tasarım sürecinde mimar topoğrafyadan çaldığı herşeyi, yapıyı yerleştirdikten sonra geri vermek için gayret göstermiş.
Konuşma sırasında imar yönetmeliğinin güncel olmadığına değinildi. Yönetmeliklerin hala eski balıkçı köylerinde bulunan evlere göre kurallar (pencere boşluk ebatları, çatılar, cephe renkleri, vb.) içerdiği belirtildi.
Avcıoğlu’na gelen sorulardan biri özellikle de son tecrübeleri sırasında neden organik mimariyi denediği hakkındaydı. Bunun üzerine mimar, “bağlam” ile çalışmayı sevdiğini ve “bağlam” ile “kavram” arasındaki ayrımı sık sık araştırdığını anlattı. Özellikle Amerika’da geçirdiği seneler boyunca bu konuyu düşünmek ve tartışmak için uzun zaman harcadığını belirtti.
Mimara gelen sorulardan bir diğeri ise yapıların tasarım prensipleri sonucunda neden yığma olmadığı hakkındaydı. Mimar mühendislerin vizyonunun bu durumu baştan görebilmek için yeterince gelişmemiş olduğunu, yaptıkları hesaplar sonucunda iş işten geçtikten sonra bu kararın doğruluğunu anladıklarını söyledi.