Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin yayınladığı bültenden, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin Ulus’ta gerçekleştirmeyi tasarladığı yeni düzenleme için, Cumhuriyet mimarlığının bir dizi önemli yapısını yıkmak istediğini öğrenince, iki ay önce Ankara’da düzenlenen Docomomo toplantısını anımsadım. 10 – 11 Kasım 2004 tarihlerinde, ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nde gerçekleşen toplantının başlığı “Türkiye Mimarlığında Modernizmin Yerel Açılımları” idi. İlk günkü poster sunumlarının ardından, ikinci günün sabahında “20. Yüzyıl Mimarlığının Tarihyazımı” ve “20. Yüzyıl Mimarlık Örneklerinin Koruma ve Onarımı” başlıklı iki panel düzenlendi, daha sonra da erken Cumhuriyet mimarlığının önde gelen örneklerinin gezildiği bir tur gerçekleştirildi ve gezi, 1954 tarihli, Orhan Bozkurt, Orhan Bolak ve Gazanfer Beken’in projelendirdiği Ulus İşhanı’nın avlusunda içilen yorgunluk çaylarıyla sona erdi. Okuduğum basın bülteninin bana Docomomo toplantısını anımsatması boşuna değil; yıkılacak yapılar listesinde Ulus İşhanı da yer alıyor, öteki yapılar da “Modern Hareketin Belgelenmesi ve Korunması” için oluşturulmuş bir örgütlenme olan Docomomo’nun doğrudan ilgi alanına giriyor. Bu yapılar arasında 1937 tarihli, Robert Oerley’in Ankara Hali, 1947 tarihli, Nezih Eldem’in Ankara Eski Belediye Binası ve 1960’larda projeleri yarışma ile elde edilmiş bir dizi çarşı ve büro yapısı yer alıyor. Kısacası modern Ankara’nın belleğinin önemli bir kesimi ortadan kaldırılmak isteniyor.
Konudan haberdar olmamızı sağlayan Mimarlar Odası bülteninden, 8 Ocak Cumartesi günü Heykel’de bir toplantı düzenlendiğini öğreniyoruz, yani bültenin dağıtımından sadece üç gün sonra. Tahmin etmek zor değil: Büyük bir olasılıkla Oda çevresinden 10-15 kişinin katılacağı bir toplantı gerçekleşecek, belki Arkitera Haberler’de ve Yeni Mimar gazetesinde (yine yalnızca meslek çevresine ulaşan) bir küçük haberin konusu olacak. Evet, bu girişim de medyada hiçbir yankı yaratmayacak ve başarısız bir etkinlik olarak Oda’nın benzer girişimleri arasındaki yerini alacak. Daha önce Moda’da verilen mücadelenin iletişim boyutu üzerine Yeni Mimar’a yazdığım bir yazıda belirtmiştim: Mimarlar Odası yıllardan beri benzer konularda mücadele veriyor ama ne yazık ki bu mücadelelerin en önemli boyutunun etkin bir iletişim stratejisi oluşturmak olduğunu göremiyor. Üstelik bu karşı duruşlar, Oda’nın geçmişten gelen (ve ne yazık ki bugün de hakim görünen) imgesiyle buluştuğunda etkili ve inandırıcı olma şansını bütünüyle yitiriyor.
Konuyu Arkitera’da yer alan haberlerden öğrendikten sonra önce Oda’nın sitesine girdim (herhalde bir medya mensubu da, daha fazla bilgi sahibi olmak için aynı yolu izleyecekti), ama sitede konuya ilişkin tek bir haber yoktu, oysa sadece bir haberin değil özel bir bölümün ve bilgilendirici bir “Basın Odası”nın çoktan hazırlanmış olması gerekirdi. Bunun üzerine Oda’ya telefon ederek konuyla ilgilenen kişiyle konuştum, böyle bir toplantı düzenleme şansının ancak bir kez olabileceğini, bu yüzden bu fırsatın iyi kullanılması gerektiğini, ancak çok iyi bir ön çalışmanın ardından, tasarlanmış iletişim öğelerinin eşliğinde, yaygın ve etkin bir duyurumla binlerce Ankaralının katılacağı bir toplantı düzenlendiğinde medyanın da konuyla ilgileneceğini belirtmeye çalıştım. Aldığım yanıt daha da ürkütücüydü, üstelik tam bir iletişim hatasını işaret ediyordu: Oda etkinliği sürekli hale getirmek, bunun için de Ulus’a bir çadır kurmak istiyormuş… Aklıma ister istemez 1970’li yılların “çadırlı” etkinlikleri geldi.
Başta da belirttiğim gibi, bu konu doğrudan Docomomo’nun ilgi alanına giriyor. Docomomo öncelikle bir iletişim planı hazırlamalı, konuyu ulusal ve uluslararası platformlara etkin bir biçimde taşımalı, söz konusu yapıların tescil edilmesi için süratle girişimde bulunmalı, Mimarlar Odası’nın hukuksal danışmanlığını da devreye katarak mücadelenin odak noktası olmalıdır. Böylece hem kendi işlevini yerine getirecek, hem de şimdiden sonraki girişimler için kendi kurumsal varlığını tanıtacak, yani kendi iletişimini gerçekleştirme fırsatını yakalayacaktır.