Eski Şehrin Yeni Yüzü

Denize kıyısı bulunmayan bir kent olarak Eskişehir neden diğer İç Anadolu kentlerinden farklıdır? Eskişehir'in Anadolu bozkırında bir vaha olmasını sağlayan nedir?

Türkiye’de son yıllarda yıldızı yükselen kentlerin başında Eskişehir gelmektedir. Yazılı, görsel ve sosyal medyada, Eskişehir için “üniversite kenti”, “öğrenci kenti”, “havacılık kenti”, “demiryolları kenti”, “göçmenler kenti” ve “Yılmaz Büyükerşen’in çağ atlattığı kent” gibi ifadeler çok sıklıkla kullanılmaktadır. Kent sosyolojisi açısından ise Eskişehir ile ilgili sıkça sorulan sorulardan birisi şu olmuştur: Denize kıyısı bulunmayan bir kent olarak Eskişehir neden diğer İç Anadolu kentlerinden farklıdır? Eskişehir’in Anadolu bozkırında bir vaha olmasını sağlayan nedir? Bu soruların cevaplarına kısa da olsa değinmeye çalışalım.

Her kentin belli dönüm noktaları vardır. Eskişehir için de bu dönüm noktası kuşkusuz İstanbul-Bağdat demiryolunun Eskişehir’den geçmesidir. 1893-1894 yılında Almanlar buharlı lokomotif ve vagon tamiri ihtiyacını karşılamak üzere Anadolu-Osmanlı Kumpanyası’nı Eskişehir’e kurarlar. Bu tesiste Eskişehir’in yerlileri kadar çok sayıda Alman mühendis ve teknisyen de çalışmaya başlar. Anadolu-Osmanlı Kumpanyası’nda çalışan Almanlar da zamanla ailelerini Eskişehir’e getirir. Modern giyimli Alman kadınlar Tren Garı’nın civarında bulunan mahallelerde yaşamaya başlarlar. Kent bu sayede modern kültürle tanışmaya başlar. Bu mahallelerde Ermeni ve Rum kökenli gayrimüslimler de ikamet etmektedir. O dönemde Müslüman ahali daha çok tarihi Odunpazarı bölgesinde yaşamaktadır. Eskişehir çok kısa sürede demiryollarının ana kavşak noktalarından birisi olur. Şehirde ticaret hızla gelişmeye başlar. 1920 yılında Anadolu-Osmanlı Kumpanyası Kuvayı Milliye tarafından tamamen millileştirilir ve adı Cer Atölyesi olarak değiştirilir.

Demiryolları sayesinde Eskişehir’de ticaretin yanı sıra sanayi de hızla gelişmeye başlar. Tren Garı ve etrafında çok sayıda tahıl siloları, taşa ve toprağa dayalı sanayi tesisleri (kiremit ve tuğla fabrikaları) kurulur. Bugün Eskişehir’de adı “Fabrikalar Bölgesi” olarak bilinen bölge, düzensiz de olsa Türkiye’nin ilk organize sanayi bölgelerinden birisi haline gelir. Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte Eskişehir gelişimini sürdürmeye devam eder. Birçok kamu ve özel sektör yatırımı sayesinde Eskişehir’de çok sayıda fabrika kurulur. 1970’li yıllara kadar Tayyare Bakım Atölyesi (1926), Şeker Fabrikası (1933), Sümerbank Basma Fabrikası (1956), Çimento Fabrikası (1953) ve Eti Bisküvi Fabrikası (1961) gibi büyük ölçekli fabrikalar şehrin çehresini değiştirir. 1950’li yıllarda özellikle Balkanlardan gelen göçmen nüfus sayesinde soba ve kuzine imalat tesisleri kurulur. Bu arada Cer Atölyesi hızla büyümeye devam eder ve zamanla binlerce işçinin çalıştığı bir tesis haline gelir. Bu büyük sanayi tesisleri sayesinde kentte tek katlı, bahçeli ve çoğunluğu 2+1 evlerden oluşan çok sayıda işçi mahallesi oluşur (bkz foto 1). Bu tesisler aynı zamanda modern lojmanları, spor tesisleri ve lokalleri, çocuk parkları ile birlikte modern yaşam biçiminin ilk modellerini Eskişehir’e taşırlar. Çoğu kamu kurumu olan bu fabrikalar, çok farklı spor dallarında faaliyet gösteren spor kulüpleri kurarlar. Eskrimden tenise, güreşten hentbola, futboldan basketbola kadar çok sayıda modern spor dallarını Eskişehir’e gelir.


Foto 1: 1950-1980 yılları arasında Gökmeydanı, Orhangazi, Osmangazi ve Bahçelievler mahallelerinde tek katlı ve bahçeli evlerden oluşan mahalleler oluşur.

Eskişehir’in nüfus dokusu çeşitlenmeye ve zenginleşmeye devam eder. Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren belli periyotlarla Eskişehir’e göçmen nüfus gelir. Yerli nüfusa göre nispeten vasıflı ve eğitimli olan muhacir göçmenler çoğunlukla Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya’dan gelir. Bu göç dalgasına, Kırım’dan ve Kafkasya’dan çok sayıda göçmen de dahil olur. Bu sayede göçmenlerin ikamet ettiği toplu konut alanları oluşur. Şehir hızla farklı kültürlerin uyumlu bir şekilde bir arada yaşadığı bir kente dönüşür.

1940-1970’li yıllar arasında Eskişehir’de genellikle ikinci ulusal mimarlık anlayışını yansıtan ve çoğunluğu kamu binaları olan yapılar inşa edilir. Bunlar arasında Hükümet Konağı (1948), Gar Binası (1955), Adliye Binası (1949) ve Orduevi (1958) kentin mimarı dokusunda ve belleğinde yer edinmiş yapılar olarak göze çarpmaktadır (Koca ve Karasözen 2010:197).


Foto 2: Eskişehir Tren Garı 1955 yılında hizmete girmiştir (Proje: Prof. Orhan Safa)


Foto 3: Eskişehir Orduevi 1958 yılında hizmete girmiştir (Mimar: Vedat Dalokay)

Eskişehir 1970’lerden 2000’li yıllara kadar nüfus artışı açısından Türkiye ortalamalarında kalmıştır. Bursa, Sakarya ve Kocaeli gibi kentlerin avantajlı coğrafi konumu, ulaşım ve dış pazarlara yakınlığı gibi etkenler yatırımları bu bölgeye çekmiştir. Bu durum Eskişehir’i kısmen ikinci planda bırakmıştır. Ancak yine de Arçelik (1975) ve TUSAŞ Uçak Motor Fabrikası (1985) gibi yatırımlar kente gelmeye devam etmiştir. Bu süreçte Anadolu Üniversitesi (1958) ile Osmangazi Üniversitesi’nin (1993) şehrin sosyal, kültürel ve ekonomik hayatına önemli katkıları olmuştur. 1970’li ve 1980’li yıllarda Eskişehir’deki konut ihtiyacının da Türkiye’nin diğer kentlerinde olduğu gibi ucuz ve niteliksiz apartmanlaşma yoluyla karşılandığı görülmektedir.

2000’li yıllarla birlikte Eskişehir’de şehircilik açısından çok önemli değişimler yaşanmıştır. 1999 Gölcük Depremi, Kızılcıklı Mahmut Pehlivan Caddesi ve civarında ikamet eden orta ve üst sınıfları yani Eskişehir’in zenginlerini kentin yeni ve nezih semtlerine yöneltmiştir. İlk durak Vişnelik ve Sümer mahallelerinde yeni yapılan depreme dayanıklı, özel güvenlikli ve kapalı devre kameralı lüks konutlar olmuştur. Böylece, şehrin eğitimli, gelir düzeyi yüksek kesimi kent merkezinden kısmen uzaklaşmıştır.

Kentin merkezini 2000’li yıllarda terk etmiş olan şehrin zenginlerinin, son birkaç yıldır kentin merkezine tekrar yöneldiği görülmektedir. Kent merkezinde atıl durumda kalan Fabrikalar Bölgesi yeni bir çekim merkezi haline gelmiştir. 1973 yılında Eskişehir organize sanayi bölgesinin hizmete girmesiyle birlikte şehir içinde kalan fabrikalar süreç içerisinde organize sanayi bölgesine taşınmıştır. Uzun süre mezbelelik olarak kalan Fabrikalar Bölgesi 2010’lardan sonra yeni bir cazibe alanı haline dönüşmüştür. Yapılan imar düzenlemeleriyle birlikte yeni alışveriş mekanları, barlar, kafeler, restoranlar, lüks eğlence yerleri, özel hastane, oteller ve rezidanslar orta ve üst gelir gruplarını tekrar merkeze çekmeyi başarmıştır. Özellikle son 10 yılda fabrikalar bölgesinde sanayisizleşme süreci başlamıştır. Bu bölgede orta ve üst gelir gruplarına yönelik konut, eğlence, yeme-içme, iş ve yaşam alanlarının tümünün bir arada olduğu soylulaştırmaya dayalı bir kentsel dönüşüm yaşanmaktadır (Akarçay 2016:178).

Fabrikalar bölgesindeki soylulaştırma kent merkezinde yer alan Köprübaşı ile Porsuk kıyılarına kadar uzanmıştır. Uzun yıllardır öğrencilerin mekanları olarak bilinen ve çok sayıda kafenin olduğu Porsuk civarında artık uluslararası markalı kafeler ve lüks restoranlar açılmıştır. Eskişehir kent merkezinin bir bütün olarak orta-üst sınıfların algılarına ve beğenilerine göre hızla şekillendiği görülmektedir.


Foto 4: Eskişehir’de hızlı bir sanayisizleşme sürecine giren Fabrikalar Bölgesi’nden bir görünüm

2000’li yıllarla birlikte TOKİ’nin alt gelir gruplarına yönelik olarak yaptığı konutların genellikle kentin dış çeperlerinde ve kenar mahallelerinde olduğu görülmektedir. TOKİ’nin orta gelir gruplarına yönelik yaptığı konutlar ise kentin cazibe alanlarından birisi haline gelen ve kentin en büyük ikinci parkı olarak bilinen Kent Park’ın hemen yanına inşa edilmiştir. TOKİ, kentin kimliği ve karakterini yansıtmaktan son derece uzak, niteliksiz ve tek-tip konutlar yapmıştır.

Eskişehir’in tarihi Odunpazarı Bölgesi de son 10 yılda çok önemli bir değişim geçirmiştir. Çoğu ahşap olan eski tarihi konutların bir bölümü kısmi düzeyde de olsa restore edilmekte, bir bölümü aslına uyularak betonarme olarak yeniden yapılmakta, külliye ve camii gibi yapıların kimi bölümleri de çok amaçlı kullanıma uygun hale getirilmektedir. Tarihi Odunpazarı bölgesinde faaliyete geçen butik oteller, kafe ve restoranların yanı sıra müzeler ve sergi salonlarının açılmasıyla birlikte bu bölge, Safranbolu ve Beypazarı gibi muadillerinin çok daha ötesinde iç turizmin önemli uğrak noktalarından birisi haline gelmiştir.

Kuşkusuz Eskişehir sorunsuz bir kent değildir. Kent büyüdükçe trafik problemi, şehir içi toplu ulaşımın yetersizliği, kentin dokusuna uygun olmayan konut projelerinin yaygınlaşması, kent merkezinin orta ve üst gelir gruplarının beğenilerine göre şekillenmesi ve soylulaştırma gibi metropol kentlerin sorunlarıyla da karşılaşmaya başlamıştır. Tüm bu sorunlara karşın Eskişehir göçmen nüfus yapısının katkısı, demiryolları kavşağında yer alması, üniversiteler ve sanayi kenti olmasının getirmiş olduğu dinamizm ve yerel yönetimlerin başarılı projeleriyle farklı, çok kültürlü, hoşgörülü ve yeniliklere açık olmayı önemli ölçüde başarmış bir kenttir.

Kaynakça

Akarçay E. (2016) Beslencenin Sosyolojisi, Phoenix Yayınevi, Ankara.
Güler KOCA ve Rana KARASÖZEN (2010) 1945–1960 Dönemi Eskişehir Modern Kent Merkezinin Oluşumunda Öne Çıkan Yapılar, Anadolu Üniversitesi, Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt/Vol.: 10 – Sayı/No: 3 : 191–211

Etiketler

Bir yanıt yazın