Hiçbir kent salt inşaatı yücelterek "marka kent" olmaz. Markalaştırma dedikleri her eylem aslında birer kent suçudur.
“Kent suçu kavramı” Gezi Parkı Direnişi sonrası hayli tartışılır oldu öyle ki, Facebook ihbar grupları oluşturuldu, STK’lar kuruldu, fotoğraf yarışmaları düzenlendi, kampanyalar yapıldı, haritalar çizildi. Ülkenin dört bir yanından gelen kent suçu haberleriyle her gün irkildik, irkiliyoruz hâlâ. Topluma ait olması gereken ortak yaşam alanı kentlerde mimariyi, doğayı, kamusal alanı, adaleti bozan her türlü eylem kent suçu kapsamındadır. Peki, suçu işleyenler kimler; belediyeler, devlet, iktidar. Suça ortak olan aktörlerse bir hayli fazla, müteahhitler, yatırımcılar, iş adamları. Üçüncü çemberde ise suça ortak olan mühendisler, mimarlar, plancılar, anıtlar kurulu üyeleri gibi homojen olmayan bir grup var. Yani sorumluluğu üzerimize alarak konuşuyoruz. Dördüncü çemberdeyse işlenen kent suçlarına duyarsız kalan halk bulunuyor. Elbirliğiyle toplu yaşam alanlarımızı “yaşanmaz” hale getiriyoruz, gelecekten koparıyoruz.
“Bireysel, yerel, küçük gruplar halinde mücadele edenlerin dışında örgütlü harekete geçen Toplumcu Mühendisler ve Mimarlar Meclisi(TMMM) her gün yayımladığı ihbar bültenleri ve yazılarıyla öne çıkıyor. Mühendis, mimar ve şehir plancıları olmak üzere eşitlik ve özgürlük için yan yana geldiklerini söyleyen teknik elemanlardan, hekimlerden, akademisyen ve hukukçulardan oluşan topluluğun manifestolarından bir alıntı:
Sermayenin çıkarları doğrultusunda uygulanan sanayileşme, ulaşım, enerji ve kentleşme politikalarını istemiyoruz. Kentlerimizin “dönüşüm” adı altında sermayedarlara peşkeş çekilerek dönüştürülmesi yerine merkezi bir planlamaya dayanan bir şehircilik politikası istiyoruz. Enerjiyi sorun haline getirerek, doğayı yağmalamayı meşru hale getirmeye çalışan, akarsularımızı ve vadilerimizi elimizden alan politikaları istemiyoruz. Yüzlerce işçiyi öldüren, binlercesini sakat bırakan kuralsız, akıldışı üretim koşullarına karşılık güvenli, güvenceli çalışma koşullarının tesis edilmesini istiyoruz. Madenlerimizi, emperyalistlerin ve sermayedarların engelsiz kullanımına açan politikalara karşı toplumun çıkarlarını gözeten politikalar istiyoruz. Nükleer santrallerin yaratacağı tehlikeyi evdeki tüpün yaratacağı tehlike ile karşılaştıracak kadar gerici ve akıldışı politikaları dile getirenlere karşı bilimin ve aydınlanmanın ışığını savunuyoruz.”i
Toplumcu Mühendisler ve Mimarlar Meclisi(TMMM), tüm toplumu ilgilendiren teknik başlıklarda makaleler, raporlar ile basın açıklamaları bu çalışmalara dair broşürler ve kitaplar yayımlıyorlar. İnternet sitesinden aktif olarak paylaşıyorlar. Ayrıca çeşitli başlıklarda bilgilendirici toplantılar organize ediyorlar.
TMMM’nin 18 Mart 2014 tarihli bültenine bir bakalım; “Bakanlar Kurulu, Artvin’in Arhavi İlçesinde şehir içine kurulacak Kavak Hidroelektrik Santral projesi için ilçe merkezinde acele kamulaştırma kararı almış, projeyle ilgili hukuksuzluğu 10 Şubat tarihli Kent Suçları Günlüğü’nde duyurmuştuk. Proje kapsamında Kamilet vadisinde Çifteköprü ve Kapisre derelerinin suları tünel ve borularla ilçenin merkezinde daha önce tarım alanı olan bir bölgede Cumhuriyet Mahallesi’nde toplanacak. Üretilen elektriğin dağıtımı için de aynı bölgede bir santral inşa edilecek.”
TMMM, Sinop’ta kurulacak nükleer güç santralinden Ankara Atatürk Orman Çiftliği’ne yapılan hukuksuz başbakanlık sarayına, Bathonea Antik Kenti’ni tehdit eden TOKİ evlerinden Antalya Demre kumullarını yok eden otel inşaatlarına, Haliç Tersaneleri’nden Marmaray’a kadar pek çok başlıkla kentin yararınaymış gibi gösterilen ama gerçekte kente büyük zarar veren projeler halka duyuruyor ve kamuoyu amaçlanıyor. Meclis herkese açık, çalışmalara katkı koymak isteyenler aylık olarak düzenlenen toplantılara katılabilir, toplantılarda söz alabilir ve komisyonlarda yer alabilir. Şimdilik aylık toplantılar Ankara ve İstanbul’da yapılıyor ama meclisin tüm Türkiye’den sanal takipçileri ve katılımcıları var.
Arkitera’nın #kentsuclari kampanyası da ses getirdi. “Kent Suçu”na yönelik görüşler ve bu görüşleri destekleyen fotoğraflar hashtag altında bir araya getirildi ve Twitter üzerinden paylaşıldı.
Fotopya ve ÇYDD’nin düzenlediği Kente Karşı İşlenen Suçlar Fotoğraf Yarışması dikkat çekti, derece alan fotoğraflar çok düşündürücüydü.
Daha bugün yayımlanan bir kent suçu kanımızı dondurmaya yetti. Devlet resmi olarak, anayasayı da bozarak, görevini kötüye kullanıyor, vakıf veya kamu arazilerini kendi bünyesinde kendi çıkarı doğrultusunda talan ediyor.
Haber şöyle; 17 Aralık yolsuzluk soruşturmasında internete sızan ses kayıtlarında millete küfür eden kamuoyunun büyük tepkisini çeken Cengiz İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Cengiz’in, Üsküdar’daki 3 bini aşkın ağaçla dolu tarihi “Hüseyin Avni Paşa Korusu”nun tamamını satın aldığı ortaya çıktı. Cumhuriyet gazetesinden Aykut Küçükkaya’nın haberine göre, 81 bin 511 metrekarelik ormanlık arazinin “yüzde 65’ini TMSF’den, yüzde 35’ini ise özelden aldık” diyen Cengiz İnşaat, “Koruyu ne kadara satın aldınız?” sorusuna ise yanıt vermemeyi tercih etti. 8 Mart 2013 tarihli tapu kaydında ise satış bedeli kısmında ‘0’ TL yazması dikkat çekti.ii
Bursa Halkevleri, Şehir Plancıları Odası’yla birlikte Bursa Yerel Yönetimler Forumu için “Bursa Kent Suçları Haritası” hazırladı. Harita ile birlikte hazırlanan raporda Bursa’da işlenen kent suçları başlık başlık ele alındı, Yerel Yönetim Forumu imzası ile yayımlandı. Bursa’nın belki de en eski kent suçlarından birine sahne oluyor Uludağ. Tamamı bitki ve hayvan türleri açısından çok önemli varlığa sahip olan ve bu yönüyle milli park olarak tescillenmiş Uludağ’da devasa yapılaşmalar yıllardır kanayan bir yara olarak varlığını sürdürmekte. Ayrıca kentin eski otogarının bulunduğu alan, yeni terminal yapılması ile birlikte bir meydan olarak düşünülmüş fakat planlama çalışması sonucunda ortaya, isminde “meydan” olan bir AVM yapılmış. Bu ironik durumla birlikte Kent Meydanı, kente karşı işlenmiş bir suç olarak işaretleniyor. Yeşil Bursa’da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca onaylanan plan değişikliği ile tarım alanlarında yapılaşma arttırılmış bu da listesi uzayan suçlardan biri. iii
Vahdettin Korusu Başbakan tarafından beton yığınına çevrildi, istinat duvarları ve eklenen villalarla “koru” özelliğini aniden yitiren kent ve mimarlık mirası alanda çok değerli anıtsal ağaçlar kesildi, özgün bitki örtüsü yok edildi. Canımı o kadar yakıyor ki bülbülleriyle, erguvanlarıyla, ayva ağaçlarıyla ünlü Vahdettin Korusu’yla ilgili yek bir yazı dahi yazamayacak kadar elim titriyor. En son gri istinat duvarlarının önüne bodur çamlar dikildi gizlemek için. Çoğunlukla Vahdettin Köşkü adıyla anılan alanın gerçek adı Vahdettin Korusu’dur. Köşk dediğinizde çalmanız daha kolay. Kimse oraya artık Vahdettin Korusu diyemez.
Başbakan’ın emeklilik mekânı olarak görülen alanda yapılan inşaat tam anlamıyla görevi kötüye kullanmadır. Peki, hangi halk buna isyan edecek, hangi savcı suç duyurusunda bulunacak, hangi polis gidip kapıyı çalacak bu kent suçu için?
İzmirli sosyolog Engin Önen: “Yasalara aykırı şekilde yapılan yollar, viyadükler ve otoparklar daha sonra mahkeme kararıyla durdurulunca, sonuç ne oluyor. Çok büyük kamu kaynakları heba oluyor. Peki, bunun bedelini, bu yanlış kararı verenler mi karşılıyor? Hayır. Suç, yapanın yanına kar kaldığı gibi, maddi zararı da kamuya fatura ediliyor. Hiçbir kent büyük otoparkları, büyük otelleri ve denizi doldurulmuş yolları olduğu için yaşam kalitesi yüksek ve moda deyimiyle marka kent olmaz.
Tam tersine, günümüzde yaşam kalitesi yüksek ve marka kent olarak anılan kentler, tarihi ve kültürel değerlerini korumayı becermiş kentlerdir.”iv Milliyet Gazetesi Ege’de bunları söylediğinde yıl 2009’du.
Hiçbir kent salt inşaatı yücelterek “marka kent” olmaz. Markalaştırma dedikleri her eylem aslında birer kent suçudur.
Toplumcu Mühendisler ve Mimarlar Meclisi’nin genişlemesi gerek çünkü,
halkın görev yeri değiştirildi!