Amerikan Rüyasının paraya bağlı kişisel özgürlüğü, döner dolaşır, muhakkak, Striptiz ile buluşur.
8 silindirli otomobillere, Şikago’dan Los Angeles’a dek uzanan meşhur 66 numaralı otoyolu boyunca sıralanmış motellere, motellerde işlenen cinayetlere, cânileri enseleyen aynasızlara, böyle vurdulu kırdılı bir toplumun ne dedikleri hâlen anlaşılmayan ve fakat bir vakitler Batı’da fırtına koparmış avangard şair-yazar ve sanatçılarına dair bir 20. yüzyıl listesi yapılırsa, striptizciler arada hiç unutulmamalı.
Rita Hayworth’un Gilda başlıklı 1946 yapımı Hollywood filminde, kızıl saçlarını dağıtarak dans ettiği, dirseğe kadar uzanmış kapkara eldivenleri arada bir çıkartıp kışkırtıcı bir biçimde izleyenlere fırlattığı sahneyi hatırlarsınız.
‘Put the Blame on Mame’ adlı şarkıyı seslendirdiği işte o sahne, terbiyeli bir striptiz gösterisiydi.
Striptizin Las Vegas barlarına düşmüş en basitinden, Marilyn Monroe’nun danslarındaki ahlakı rencide etmeyen görüntülere kadar tüm hâllerini en iyi Blaze Starr yansıtıyordu; geçenlerde rahmetli oldu.
“Hayatımdan geçmeyen erkek kalmadı!” diye, yaşı kemâle erdikten ve rahatça lakırdı etmek özgürlüğüne kavuştuktan sonra konuşmuştu.
Bilirsiniz, yaşı seksene gelmiş birisi, diyelim ki, geçmişinde birçok şey yaşamış olduğunu itiraf etsin, ne fark eder? Masal gibi gelir, dinleyene…
Bu erkeklerden bir tanesi, Louisiana Eyalet Valisi Earl.K.Long idi; evleneceklerdi.
Demek ki, bu ciddiymiş…
Skandal çıktı, Vali henüz karısından boşanmamıştı, ama ayrı yaşıyordu. Striptiziyle ortalığı kavuran o vakitlerin etine dolgun, paluze endam, kızıl saçlı, koca memeli Blaze Starr’ına yanıp tutuşuyordu. Bütün bedenî kuvvetini geceye saklayanlar gibi aklı fikri Blaze’e takılmıştı Vali’nin, işi gücü boşlamış, masayı vekillerine devretmişti.
Galiba, Blaze’in ateşi kavurucuydu ki, bir kalp kriziyle, tam da boşanma arifesindeyken hayata veda etti Vali Bey; damat olamadı.
Fakat Blaze Starr, başkalarını damat edecekti kendi hayatına… Zira onun mâşukası boldu. Çapkınlığı mâlum eski Başkanlardan, yok yok Clinton değil, daha eskisinden, J.F.Kennedy’iyle bir şovdan sonra otele kapandıkları da biliniyor; zaten hiç saklamıyordu ki!
Blaze’in o vakitler Amerikan kamuoyunu epeyi meşgul eden Vali’yle olan ilişkisi, daha sonra Hollywood film yapımcıları tarafından sahneye aktarıldı, hem de kimler oynadı kimler… Paul Newman Valiyi canlandırıyor, Lolita Davidovich ise Blaze’i oynuyordu.
1932’de başka bir isimle doğdu, Blaze… Seksen üç yaşında, 2015’in Haziran ayında, Baltimor’da sahte adıyla öldü. Doğru dürüst bir tahsil hayatı olmadı, zira daha on dördündeyken evi terk edip New York’un gecelerine karıştı. Garsonluk, tavşan kızlık diye sıralamalı ki, okur, yine de, akla gelebilecek her türden işe girip çıktığını anlasın.
Sonunda komedi ve sahne sanatlarına olan yeteneğini fark edip tiyatroya, sinemaya özendi; az biraz mukallitti…
Fakat bedenindeki cezbedici ve fışkıran, göz alıcı güzellik ev kaçkını bu kızımızın kaderiydi. Striptiz salonlarında komedi sanatçısı oldu. Burlesque adı verilen hicivli gösterilerini yavaş yavaş soyunarak tamamlıyor, ortalık yıkılıyor, erkeklerin avuçları alkıştan patlıyor, ıslık çalmaktan ses telleri Dolmuş Kâhyası gibi kısılıyordu. Onun şöhreti her geçen gün Kıt’anın her yerinde duyuluyordu. New York ona küçük geldi, kısa süre sonra Amerika’da sahnelere sığmaz oldu. Günde,1960’ların parasıyla konuşuyoruz ey Okur, dikkat ediniz, 500 Dolara bana mısın demiyordu, bin dolardan aşağı olunca burun kıvırıyordu. Bir vakitler, 1 Dolara çamaşır yıkadığı günleri çabuk unuttu. Zaten Amerikan Rüyası böyle bir şeydi, eskiyi unutturur, yeniyi bol harcamalı biçimiyle takdim ederdi.
Çok mu güzeldi ‘rahmetli’? Hayır!
Ama çok alımlıydı, seksapeli fazlaydı, bir bakışıyla erkeği karşısında mıhlıyordu.
Bütün fırtınalı kadın yaşamlarının evlilik limanıyla sakinleşen bir vakti olur. Blaze, menapoz zamanlarına doğru bir gazinocular kralıyla evlendi, ondan çocukları dahi oldu.
Geçimsizlik, böylesi sanatçıların huyudur; can çıkar huy çıkmaz…
Çocuklar doğduktan, Tabiat Ana vazifesini tamamladıktan sonra, çanlar çaldı ve boşandılar. Zaten hayat dediğin oradan buraya, iki nokta arasında kısacık bir çizgi kadardır; hemen geçiverdi.
Hızlı yaşadı, genç öldü diyemeyiz, 83 yaş az değildir.
Ellisinden sonra sahnelere tamamen veda etti, harcayıp yok ettiklerinden geri kalanla geçimini sağlamak üzere bir kuyumcu dükkânı açabildi; demek epeyi yemiş, bitirmiş…
Onu, Baltimore’daki takı-mücevherat dükkânında röportaj için ziyaret eden tabloid-meydan gazetesi “Sun” muhabirine, “Striptizi sevdim, hoşuma gitmişti. Ama her şeyin bir zamanı var! Artık çok geç…”diye yaşadığı coşkuyu itiraf edecektir.
Blaze Starr 20.yüzyıl Amerikan Rüyasının, orta-sınıfa dair tüm hayâllerin bir sembolüydü.
Pop müziğin kralı Elvis Presley ise, kültür tarihi uzmanlarına bakarsanız, seks-striptiz-komedi’nin kraliçesi Blaze idi.
Bulunmaz Hind Kumaşı cinsinden, La femme introuvable bir kadındı.
Böyle kadına her vakit rastlanmaz, bulunca da kalp krizi geçirilmiş olsun, umur edilmez.
Zira bütün toplumların ortak dilinde, “Atın ölümü arpadan olsun!” denir ki, Blaze’in hikâyesi, hayatında ve Amerikan Rüyasında batırıp çıkardıklarıyla bu lakırdıya parmak basar.