153 milyon dolara mal olan High Line, gayrimenkul geliştiriciler, tasarımcılar ve plancılar için tekil bir fırsat mı, yoksa kopyalanabilen, tekrardan üretilebilen yeni bir oyun alanı mı?
2004 yılında, New York’ta bulunan metruk yük treni ray hattının canlandırma ve kamusal bir yaya bölgesine dönüştürme projesi için açılan yarışma ile kazanılan ve ikinci etabıyla birlikte 2011’de kullanıma açılan 2,4 km uzunluğundaki High Line, peyzaj mimarlığı ofisi James Corner Field Operations ve mimarlık ofisi Diller Scofidio + Renfro tarafından tasarlandı.
Fotoğraf: Iwan Baan
153 milyon dolara mal olan proje, tek başına yılda 6 milyon turist/ziyaretçi çekiyor. Böylelikle bir yandan Meatpacking District ve çevre mahallelerini yeniden yatırımcılar için cazip hale getirirken diğer yandan tasarımcılar ve plancılar için yeni bir tasarım alanının da habercisi oldu. Ancak, 21. yüzyıl kentleşme trendlerinin çeşitli kırılma noktalarındaki önemli bir ayıraç olan High Line, ‘yükseltilmiş promenad’ olarak dilimize yerleşen bu tipolojideki projelerin ne ilki, ne de sonuncusu.
Bu tipolojinin ilk örneklerinden biri 1993 yılında inşası biten Paris’in 12. bölgesinde peyzaj mimarı Jacques Vergely ve mimar Philippe Mathieux tarafından tasarlanan Promenade plantée (veya Coulée verte René-Dumont). 12. bölgeyi neredeyse baştan sona geçen 4,5 kilometrelik park 1969’da kullanıma kapanan ve yıllarca metruk kalan yük treni hattının üzerinde bulunuyor.
Aslında benzer sayılabilecek bir diğer proje tipolojisi 1950’lerden beri var olan ‘highway-cap park’ olarak adlandırılan, otoyolların belirli kısımlarının yeraltına alınıp üstte kalan kısmının yayalaştırılması sayılabilir. Geçtiğimiz yıllardan aşina olduğumuz en göze çarpan örneklerinden biri West 8 ve MRIO tarafından tasarlanan Madrid RIO projesi gösterilebilir.
Madrid RIO
Bir diğer otoyol üstü park ise 1976’da Seattle’da Lawrence Halprin tarafından tasarlanan, dönemin brütalist mimari merakını yansıtan önemli bir örnek olan Jim Ellis Freeway Park, 2005 yılında gittikçe artan suç olayları, bakımsızlık ve kullanımın azalması nedeniyle restore edildi. Ancak bu proje tipi ulaşım hatlarının işlev değişiminden çok ulaşım hatlarının parçaladığı kentsel dokunun yeniden örülmesi, canlandırılması ve bir yandan da ulaşım işlevinin de sürdürülmesi amacıyla yapılıyor olması nedeniyle High Line ve benzeri dönüşüm projelerinden farklılaşıyor.
Fotoğraf: Seattle Freeway Park 24, Joe Mabel)
Bu projelerin temelinde doğrusal parklar yaratmak veya bu doğrusal alanların iki ucundaki noktaları birbirine bağlamak gibi bir erek yok. Aslında basitçe ulaşım planlamada ‘grade-separated’ olarak tanımlanan, seviye farkı ile şerit/yol oluşturan alanların içinde konuşlanıyorlar ve bu alanların safi ulaşım işlevini dönüştürüyorlar. High Line ve benzeri projeler eninde sonunda herhangi bir atıl alanın değil, kent merkezlerinde dönüşen, işlev değiştiren eski ulaşım hatlarının dönüşümü olduğu önemli bir nokta. Biraz abartarak, 19. yüzyıldan 20. yüzyıla geçerken özellikle Avrupa kentlerinde görülen eski surların yıkılıp yerine büyük bulvarların açılması gibi 21. yüzyılda da kent merkez ve çeperlerinin motorlu taşıtlardan arınmaya başlaması ile birlikte demiryollarının/otoyolların/çevre yollarının benzer bir dönüşüme tabi olacağını söyleyebilir miyiz? En azından High Line’ın gayrimenkul sektörü için yarattığı heyecan ile Avrupa ve Amerika’daki kent merkezlerinin taşıtsızlaştırma politikası çakıştığı sürece benzer (veya taklit) projelere daha fazla rastlayacağımızı öngörebiliriz (citylab.com’da 14 Ocak’ta yayınlanan makaleye göre şimdiden en az 60 proje düşünce, tasarım veya uygulama safhasında).
Highline’ın ancak en önemli özelliklerinden biri 1999 yılında High Line’ın yıkılacağını duyan iki mahalleli Joshua David ve Robert Hammond’ın kurduğu Friends of Highline derneği ve onun girişimleri ile gerçekleştirilmiş, yerel maddi ve politik destek ile kaynak sağlanmış bir proje olması. Bu anlamda park aşağıda görebileceğiniz, özellikle Amerika’daki benzer projelere yalnızca tasarımı ile değil yönetsel ve politik süreci ile de örnek olmaya başladı. Bu oluşumlar, korunmasından planlanmasına ve maddi kaynak oluşturulmasına kadar bu kamusal projelerin doğrudan yerel yönetimlerin değil mahallelilerin desteği ile oluşturulması açısından oldukça önemli örnekler. Her ne kadar kamu kaynaklı yatırımların (devlet olan değil özel şirketlerin veya şahısların oluşturduğu kamunun) oldukça ‘Amerikan’ bir mefhum olduğu kabul etmek gerekse de bu gibi kamusal alanların dönüşümüne dair projelerde yerel paydaşların gücünü görmek açısından öğretici bir örnek. Böylelikle 21. yüzyılda yalnızca eski ulaşım hatlarının dönüşümünü değil bu dönüşümün aynı zamanda yerel oluşumların destek, koruma ve yönetimi altında olacağını rivayet edebiliriz. Bu Amerikan modeline bir nevi “yerel-özelleştirme” de denebilir. Önümüzdeki yıllarda inşa edilmek üzere projelendirilen benzer dönüşüm projeleri aşağıdaki örneklerden izlenebilir.
High Line’ın tasarımcısı James Corner tarafından tasarlanan ve belediye onayından geçen, yükseltilmiş metro hattının viyadüğünün atıl olarak bırakılmış alt bölgesinin düzenlendiği proje. Under Line projesi de High Line gibi Friends of Under Line isimli bir dernek ile projeye dönüştürüldü.
Perkins Eastman tarafından henüz bir öneri olarak sunulan, Manhattan Adası’nı verevine, baştan sonra kateden Broadway caddesini parka dönüştürüyor.
MVRDV’nin Seul’da tasarladığı ve 2017’de hayata geçeceğini duyurduğu Seul Sky Garden projesi yerden 17 metre yükseklikte bulunan, güvenlik sebebi ile 2006 yılında trafiğe kapatılan ve 2015’te yaya bölgesine dönüştürülmesi üzerine yarışma açılan 1 km uzunluğunda bir üstgeçitte bulunuyor.
RAAD Studio’nun tasarladığı ve Lowline Organization tarafından Kickstarter kampanyası ile bütçe oluşturulmaya çalışılan dünyanın ilk yeraltı parkı da Manhattan Doğu Yakası’da terk edilmiş bir tramvay istasyonuna yerleşiyor.
20. yüzyıl başında İngilizler tarafında yapılan ve artık kullanılmadığı için 2011 yılında yıkılan 24 kilometre uzunluğundaki eski tren hattının yerine parklar ve şeritler serisi halinde tüm Singapur adasını geçecek olan proje Japon Nikken Sekkai ofisi tarafından tasarlandı.
Yerel bir girişim değil ancak High Line projesinin direkt etkisi ile açılan ‘A High Line for London’ (Londra için bir High Line) fikir yarışması 2012 yılında açıldı ve Fletcher Priest tarafından tasarlanan ‘Pop Down’ isimli proje kazandı.
* Kapak fotoğrafı: A Railroad Artifact, 30th Street, Joel Sternfeld (2000)
3 yorum
Meatpacking bölgesindeki değişimde Jane Jacobs ile beraberindeki kamusal inat, yerel yönetim yaklaşımları da referans okumalar olarak değerlendirilebilir.
Harika bir derleme, eline sağlık Özüm 🙂
High Line, gayrimenkul geliştiriciler, tasarımcılar ve plancılar için tekil bir fırsat mı, yoksa kopyalanabilen, tekrardan üretilebilen yeni bir oyun alanı mı? sorusuna açık bir cevap vermemenin özel bir nedeni var mı? Sence?
Bu arada Türkiye\’de Marmaray yer altına alınarak pekala da her iki yakada müthiş iki lineer bir park elde edilebilirdi. Ve şahsen yıllardır hayal ettiğim -elbette Dünya\’nın döneminden ayakta kalan en önemli sur duvarları olduğunu unutmadan- İStanbul Karasurları yürüme rotası / lineer parkı iyi bir örnek olabilirdi. Bizde ancak olabilir / olabilirdi / keşke kelimeleri gündemde olabiliyor malum.
Teşekkür. Aslında bu yazıdaki soruları cevap bulmak için sormadım, olası cevaplar üzerine spekülasyon yapmak veya okuyana sorgulatmak için sormuştum, o nedenle havada bıraktım biraz.
“tekrardan üretilebilen yeni bir oyun alanı” fikrine dönersek: Tekrardan üretilmeye çalışılacağını, kopyalarının oluşacağını ve çoktan oluştuğunu düşünüyorum, yazıda da var, ancak yeni bir oyun alanı olduğundan şüpheliyim. Kopya projeler, başarısız girişimler olarak elenecek. Ama asıl dikkati çekmek istediğim bunun basit bir oyun alanı olmaktan çıkıp, yerel aktörlerin doğrudan talep ettiği, neredeyse bir gereksinime dönüşeceği, aynen bisiklet yollarının veya yaya güvenliğinin talep edilmesi gibi. Veya umarım öyle olur…