“Ayasofya” ile Ne Anlatmaya Çalışıyorsun?

Ayasofya​ önünde durduğunuzda size ​İznik’in​ kalbinde olduğunuzu hissettirir, gözünüzü ayıramazsınız. 14 Haziran günü Ayasofya’ya ulaştığımda bu defa tek görebildiğim şey “kapısı” oldu. Ve o “kapı” geriye öfke ve hayal kırıklığından başka his bırakmadı.

Milattan sonra 780 yılında Bizans İmparatorluğu’nun yönetimi, 10 yaşındaki VI.Konstantin ile annesi ve imparator naibesi İrene’ye geçmişti. İrene, ikona kırıcılığı destekleyen kocası imparator IV.Leo’dan farklı düşünüyor, kutsal tasvirleri putlarla bir tutan, onların yok edilmesini öngören bu anlayışa son vermek istiyordu. İmparatorun ölümünün ardından ulaştığı güçle ikona kırıcı politikayı tersine çevirmeyi kısmen başaran İrene karşıtlarını tamamen susturamayınca çözüm olarak yeni bir ekümenik konsil toplamayı düşündü. Irene ve VI. Konstantin, konsili İstanbul’da, bugün yerinde Fatih Camii’nin yükseldiği Kutsal Havariler Kilisesi’nde topladı. Fakat işler düşündükleri gibi yürümedi, konsil engellendi. Yedinci Ekümenik konsil için seçilen yeni adres ise Nikaia yani İznik oldu.(1)


Yedinci Ekümenik Konsili temsil eden bir ikona, 17.yy, Rusya (Fotoğraf © http://www.svyatayarus.ru/data/icons/188_sobor/index.php?lang=en)

Böylece 787 yılının bir eylül günü imparatorluğun dört bir köşesinden gelen din adamları İznik’teki Ayasofya (Tanrısal Bilgelik) Kilisesi’nde toplandılar. Sayılarının üç yüz elliyi aştığı söylenen din adamlarını patrikler, piskoposlar, papazlar ve keşişler oluşturuyordu. İznik’te yedi toplantı yapıldı. Amaç hâsıl oldu, ikonalar kiliselere geri döndü. Bizans kaynaklarında adı ilk kez konsille beraber zikredilen İznik Ayasofya Kilisesi böylece tarihte yerini alıyordu.


Bizans tarihinde özel bir yeri olan İmparatoriçe İrene’nin İstanbul’da bastırdığı altın sikkesi. 797-802 yılları arasında imparatorluğu tek başına yöneten ilk kadın olan İrene resmi belgelerde basileus (imparator) olarak anılmıştır. (Fotoğraf © Trustees of the British Museum)

1331’de hem İznik, hem Ayasofya için yeni bir dönem başladı. Orhan Gazi, İznik’i ele geçirdi, Ayasofya’yı “Ulucami”ye çevirdi. Âşıkpaşa, Orhan Gazi’nin “bir ulu kiliseyi cami” yaptığını yazacaktı: “Orhan Gazi Camii”. Tarihte başka bir sayfa açılmıştı. 17. yüzyılda İznik’i ziyaret eden Evliya Çelebi, şehrin camilerini tanıtırken Ayasofya için şöyle diyordu: “En meşhuru Orhan Gazi Camii’dir. Kiliseden camiye tahvil edilmiş, üzeri kurşunla örtülü, bir minareli büyük bir mabettir. Eskiden yandığından Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan’a tamir ettirilmiştir.”


Kapıdan girdiğinizde sizi bu etkileyici opus sectile tekniğindeki döşeme mozaiği karşılıyor

Bizans Nikaia’sının başlıca anıtı, katedral kilisesi, Osmanlı İznik’inin ulucamisi olan Ayasofya, dört ana kapıdan gelen caddelerin kesiştikleri yerde, şehrin merkezindedir. Bugün de yapının önüne gidip durduğunuzda, size şehrin kalbinde olduğunuzu hissettirir. 14 Haziran 2015 Pazar günü Ayasofya’nın kapısına vardığımda bu defa tek görebildiğim şey “kapısı” oldu. Ve o “kapı” geriye öfke ve hayal kırıklığından başka his bırakmadı. Çerçevesi plastik doğramadan, kanatları buzlu camdan mamûl, uyumsuz çizgiler ve çiçeklerle dekore edilmiş son derece çirkin bir kapı. Değil binlerce yıllık eserin üzerinde, sıradan bir apartmanda görseniz “bu ne böyle” diyeceğiniz türden bir kapı işte. Üstelik tabela vazifesi de görüyor: “Ayasofya Orhan Camii” Sağ alt köşede bir de tarih var: “1331”. Kapıya mı yanarsın, üzerindeki Türkçe fakiri, eksik gedik, densiz ifadeye mi yoksa 1331’den evvelinin yok sayılmasına mı? Tabî bir de tabelayı yazana, onaylayana sormak istiyorsun “Ayasofya” ile ne anlatmaya çalışıyorsun? “Orhan” senin babanın oğlu mu? Hani ecdad sevgisi/ saygısı, ne oldu?

“İki Küçük Ayasofya”

Peki şaşırdım mı? Hayır, elbette şaşırmadım. Çünkü tarihteki ve insan yaşamındaki sürekliliği pervasızca reddetmek, geçmişi işine geldiği kadarıyla sahiplenmek kültür politikalarımızın temelini oluşturur. Osmanlı’yı Bizans’tan arındırmak ise bu topraklarda adeta bir misyondur. Bu uğurda aklı başında diyebileceğimiz pek çok tarihçi görev bilinciyle çalışmıştır, hâlâ da çalışır. Yine kural olarak Bizans eserleri itina ile ihmâl edilir, görünmez kılınır, kaderine terkedilir. Uzun uzun anlatmaya gerek yok, koskoca Hipodrom’un ayakta kalmış kısımlarının, herşeyi geçtim turizm geliri için bile onarılmamış olması kâfi bir örnektir. Bunun istisnası, politik olarak kullanışlı yapılardır.


Dünyada üzerinde sabunluk olan, fayansla kaplı tek sphendon! Konstantinopolis Hipodromu’ndan geriye kalan Sphendon’un içler acısı hali 


Konstantinopolis Hipodromu’nun ayakta kalan Sphendon bölümü. Yapılar arasına sıkışmış…

Bilmem söylememe gerek var mı, adı “Ayasofya” olan bir Bizans kilisesi politik olarak kullanışlı yapılar sınıfına girer. Apar topar restore edilir, ibadete açılır. Ne diyordu Bülent Arınç hatırlayalım: “Çok şükür benim döneminde 2 tane beni çok mutlu eden gelişme yaşadık. Biz, Ayasofya ismini taşıyan 2 camimizi tekrar cami olarak ibadete açtık.”

Arınç’ın kastettiği iki Ayasofya’dan biri İznik, diğeri Trabzon’dadır: “…çok şükür hukuk devleti olan Türkiye’de artık hakimler var. Çok şükür Trabzon Ayasofya Camii de hukuk kararıyla cami olduğu tescil edildi ve böylelikle 2 tane küçük Ayasofya Camii ibadethane olarak faaliyete geçildi. Darısı demeyeceğim, farklı anlarsınız. Ama Ayasofya Ayasofya derken, sanki gönlüme bunlar geliverdi. Bu mahsun Ayasofya’ya bakıyoruz, inşallah güleceği günlerin yakın olmasını Allah’tan diliyoruz”(2)


Yapının ibadete açılan bölümünün girişi. Estetikten, zarâfetten uzak bir ibadet mekânı. Duvara çerçeveler çakılmış, saatler asılmış. Plastik tabureler, uyumsuz ayakkabılıklar, rengarenk halılar hemen göze çarpıyor


İznik Ayasofya’sında namaz 


Hem ibadet hem ziyaret. Yapı, namaz vakitleri hariç, ibadete ve turizme aynı anda hizmet ediyor.


“Instant worship not enter” Tabelaların tercümesi turistik mekânlardaki en büyük sorunlardan. Komik duruma düşülüyor.

Tahribatın Detayları

Bu yazının çıkış noktası olan “rezil kapı”, İznik Ayasofya Kilisesi’nin başına gelenlerin küçük bir bölümü aslında. Yapı 2007-2009 yılları arasında restore edildi.Restorasyon süreci büyük tartışmalara konu oldu, haberler yapıldı, inşaat şirketinin yapılan işi görmek isteyen uzmanları içeriye almaması olay oldu.(3)


Güney cephesindeki kubbenin içinden bir görünüm


Günümüzde de izleri görülebilen fresko bezeme

2008 yılındaki restorasyon çalışmalarında, Ayasofya’nın duvarları, modern tuğlalar ile yaklaşık 2-3 m yükseltildi, yapının üstü ahşap çatı ile örtüldü ve kiremit kaplandı. Kubbeler betonla sıvandı. Minare de betondan nasibini aldı, yükseltildi, özgünlüğünü büyük ölçüde yitirdi. Yapının tüm açıklıklarına tarihi özelliklerine aykırı şekilde, duvarlara çakılı menteşelere tutturulmuş camlar takıldı. Kilisenin hemen hemen bütün duvarları aydınlatma ve elektrik tesisatları ile tahrip edildi.(4) Bugün yapının içine girdiğinizde söz konusu tahribatı görüyor, seçilen/ takılan kapı başta olmak üzere son yedi yıl içinde keyfekeder yapılmış müdahaleleri farkediyorsunuz.


Yapının üzerini örten ahşap çatı


Kiremit ile kaplanmış çatı ve kubbeler (güney cephesi)

Kapı Gürültüsü: “1700 yıllık tarihi esere buzlu camdan kapı taktılar!”(5)

Şimdi gelelim hikâyenin son bölümüne. Dilim döndüğünce anlatmaya çalıştığım gibi tahribat “dün” yaşanmadı. Peki geçen hafta sayısını hatırlayamadığım kadar çok medya organında İznik Ayasofya Kilisesi’ni kapısı üzerinden bir habere dönüştüren, konuyu alevlendiren ne oldu? Bir tweet, evet sadece bir tweet. Bu konulara az çok kafa yoran biri olarak İznik dönüşü, 15 Haziran 2015’te uygunsuz kapının fotoğrafını, kısa bir bilgilendirmeyle paylaştım. Ardından tweetin yayılma, “çalınma” hızına inanamayarak “1700 yıllık tarihi esere buzlu camdan kapı taktılar!” başlığıyla çektiğim fotoğrafı haber sitelerinde görmeye başladım. Haberlerin neredeyse hepsine, aynı başlık atılmıştı.


İznik’i ziyarete gelen öğrenci grubu Ayasofya’nın kapısından içeriye girmeye hazırlanıyor

Yapının 1700 yıllık olduğuna kim nasıl kanaat getirdi, meçhul. Haberlere bakılırsa, yapı 315 yılında inşa edilmiş olmalı. Oysa inşa edildiği tarihi saptamak için kesin ölçütler bulunmadığından bu hususta 5-6. yüzyıl gibi genel bir tarihlendirmeden öteye gidilemiyor. Herhalde “konsilin toplandığı kilise” bilgisinin peşine takılan bir muhabir/ editör, 325 yılında yine İznik’te toplanan Birinci Ekümenik Konsili buraya yakıştırıp, 1700 yıl gibi yuvarlak bir tarihi uygun gördü!

Bir ‘Tweet’ten Haber Olur mu?


Twitter’dan ülkeye yayılan “meşhur” fotoğrafım

Twitter’da anonim bir hesabım var. Anonim bir hesabın, fotoğraflarının anonimleşmesi doğal görünebilir. Bu konuda büyük bir şikayetim yok zaten, asıl derdim aksaklıklara dikkat çekmek. Fakat bu twitter denen mecra, adres ve çıkış noktasına vefâ göstermeye yönelik her tür imkânla donatılmış. Basitçe, anonim dahi olsa kaynak gösterebiliyorsunuz. Emeğin ve kaynak göstermenin değerini hafife almamak lâzım.

Yapılan haberler sayesinde Ayasofya’daki tahribatın gündeme gelmesinden, binlerce insanın durumdan haberdar olmasından memnunum. Ama tweeti attıktan kısa bir süre sonra tüm yayın organlarının bunu haber yapmaya başlamasını sıkıntılı buluyorum. Kimse bana, bunu ne zaman çektin, oraya ne vakit gittin diye sormadı. Kapının ne zaman, kim tarafından takıldığını araştıran da olmadı. Bu furya dört-beş gün sürdü ve haberciliğin ne hâle geldiğini anlatan iyi bir örneğe dönüştü. Belli başlı haber siteleri/ gazeteler arasında çektiğim fotoğrafı kullanmayan neredeyse kalmadı. Üzerine kendi çekmiş gibi logosunu koyan, özel haber yazan bile çıktı. Gördüm ki memlekette muhabirliğin, ilk elden bilgiyi doğrulamanın ve araştırmanın önemi kalmamış. Bir gazetecinin, Twitter’da rastladığı bir fotoğrafı, onu çekene danışmadan, kaynak belirtmeden, güncelliğini sorgulamadan dehşetli bir güvenle haber yapabilmesi açıkcası beni korkutuyor. Okuduğum haberleri düşünmeden edemiyorum.

Son olarak fotoğrafı paylaştığım gün beni arayıp bulup, onlar için bir yazı yazmamı isteyen Arkitera’ya teşekkür etmek isterim.

Fotoğraflar:

© Başak @carnafauna
İznik fotoğrafları 14 Haziran 2015 tarihinde çekilmiştir.
İstanbul Hipodrom fotoğrafları 14 Aralık 2014 tarihlidir.
İstisna olan iki tarihi eser fotoğrafının kaynakları altlarında belirtilmiştir.

Notlar:
(1) Nikaia’da, İznik’te yapılan ikinci, genel olarak yedinci konsil
(2) Bülent Arınç’ın 15 Kasım 2013’te İstanbul Ayasofya Müzesi’nin yanındaki Halı Müzesi’nin açılışındaki konuşması
http://t24.com.tr/haber/ayasofya-cami-mi-oluyor,244082
(3) Gazeteci Ömer Erbil’in Milliyet Gazetesi’nde yayınlanan restorasyon ile ilgili haberi http://www.milliyet.com.tr/beton-sivayla-restorasyon-/yasam/magazindetay/17.09.2008/992067/default.htm
http://www.milliyet.com.tr/ayasofya-restorasyonu/ombudsman/haberdetay/13.10.2008/1002404/default.htm
(4) Detaylar için Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri (TAY) Projesi’nin İznik Ayasofya Kilisesi ile ilgili bilgi metni ve tahribat raporu
http://www.tayproject.org/TAYBizansMar.fm$Retrieve?YerlesmeNo=20038&html=bizansdetailt.html&layout=web
(5) Medyanın haber için kullandığı ortak başlık. Arama sonuçlarında hepsini görebilirsiniz: https://www.google.com.tr/search?q=tarihi+kiliseye+buzlu+camdan+kap%C4%B1&ie=utf-8&oe=utf-8&gws_rd=cr&ei=jM-OVdiwLsXyUMftg_gE

Mevzuyla ilgilenenler için mini kaynakça:

  • ACUN Hakkı, DURUKAN Aynur, ÖTÜKEN Yıldız, PEKAK Sacit
    Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler IV, Ankara, 1986
  • AKBAYGİL Işıl, ASLANAPA Oktay, İNALCIK Halil
    Tarih Boyunca İznik, İstanbul, 2004
  • BRYER Anthony, LOWRY Heath
    Continuity and Change in Late Byzantine and Early Ottoman Society, Washington, D.C.: Dumbarton Oaks, 1986
  • DAGRON Gilbert
    Konstantinopolis Hipodromu, Oyunlar, Halk ve Politika, İstanbul, 2014
  • EYİCE Semavi
    İznik (Nicaea), Tarihçesi ve Eski Eserleri, İstanbul, 1988
  • EVLİYA ÇELEBİ
    Seyahatname
  • FREELY John
    Türkiye Uygarlıklar Rehberi 2, İstanbul, 2002
  • HERRIN Judith
    Bizans, Bir Ortaçağ İmparatorluğunun Şaşırtıcı Yaşamı, İstanbul, 2010
Etiketler

1 Yorum

  • ahmet-turan-koksal says:

    Bu derleme yazıyı bize sunup bu kadar iyi bilgilendirdiğiniz için teşekkürler. Hatta çok üzüldüğümüz de ortadadır.

    Bu sene Trabzon’a gidip Trabzon Ayasofya’sının halini de yazmak istiyordum.

    İyi ki fotoğrafınızı görüp sizden yazı istemişler

    Teşekkürler.

Bir yanıt yazın